ABD'nin Yeni 'Ulusal Güvenlik Stratejisi' Üzerine

Hacı Hüseyin Kılınç

Amerikan Ulusal Savunma Stratejisi güncellenerek yenilendi. Bu belge ile Amerikan devleti kısa ve orta vade içerisinde ülkesini nasıl gördüğünü, mevcut halin sürdürülemezliğini kabullenerek ülkeyi ve dünyayı nasıl yapılandırmak ve hangi araçlar ile bu hedefine varmak istediğini net bir biçimde ortaya koyuyor. Belgenin dili yalın, tesbitleri açık ve hedefleri berrak. Karşımızda yüksek soyutlamalar yapmaya hiç heves duymayan, teorinin belirsiz sularında dolaşmaya asla prim vermeyen, ülkesine ve dünyaya da herhangi bir ideoloji vazetmeyen bir belge ile karşı karşıyayız. Belgenin açık sözlülüğü mevcut dünya halini bir ideolojinin optiğinden görmemesinde aranmalı. Belge ulus devleti kutsar ve ulus devletlerin varlığını tıpkı insanoğlunun Tanrı'nın bahşetmesi sonucunda sahip olduğu 'doğal haklar' gibi doğallaştırırken ulus devletleri bir hiyerarşiye tabi kılıyor ve elbette bu hiyerarşinin en tepesine Amerikan devletini yerleştiriyor.

Belge kendine ideolojik muarız olarak küreselleşmeciliği ve bu tarihsel eğilimin ideolojik ifadesi olan neoliberalizmi hedef alıyor. Belge Sovyet düzeninin dağılmasından sonra başlayan ve ancak Trump'ın ilk dönemi ile farkına varılan ve kendinden önceki ve sonraki tüm iktidarların suç ortaklığı içinde olduğu bu döneme son vermeyi ana hedef görüyor. Bu vizyona göre küreselleşmeci neoliberalizm Amerikan gücünü eksiltmek pahasına dünyaya ideolojik müdahalelerde bulunmuş, gereksiz yere ulus inşalarına girişerek mevcut devlet yapılarını dağıtmış, evrenselci takıntıları nedeniyle yerel gelenek ve tarihleri hiçe saymış, Amerikan halkının elindeki kaynakları savurganca dağıtmış ve karşılıksız bir biçimde dünyanın jandarmalığını üstlenmiştir.

Belge Amerikan devletinin hegemonyasından vazgeçmeksizin, ancak dünyaya karşı küresel sorumluluklarda üstlenmeksizin kendi çıkarlarına odaklanmasını savunuyor. Belgeye göre Amerika elinin altındaki uluslararası kurumları kendi çıkarları lehine değil dostları veya müttefikleri adına kullanmış ve önceliklerini unutmuştur. Belge bir bütün olarak artık bundan tamamıyla vazgeçilmesini uluslararası sorumlulukların 'daha adil ve eşit üstlenilmesini' ve herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini vazediyor. Trump'ın 'Önce Amerika' dediği şey de bunun sloganik ifadesinden başka birşey değil. Madem küresel bir dünyada değil, ulus devletlerin temel ve öncelikli siyasal birimler olduğu bir dünyada yaşıyoruz; madem insanlığın genel ve evrensel sorunlarını halledebilmemiz ihtimal dahilinde değil ise o vakit her devlet ulusal önceliklerine odaklanacak ve bu da meşru ve normal kabul edilecek.

Ancak tıpkı Westfelya barışında, tıpkı ilk küresel kurumlaşma olan Cemiyet-i Akvam'da veya ikinci savaş sonrasının liberal evrenselciliğinin ileride bir dünya devletine dönüşmesini umut ettiği Birleşmiş Miletler'de olduğu gibi ulus devletler temel siyasal birimler sayılmış olsa da her biri arasındaki ilişki eşitler ve eşdeğerler arasındaki bir ilişki olarak görülmüyor. En tepesine ABD'nin yerleştiği bu ilişki hiyerarşik ve eşitsiz. Amerika dünyaya karşı insani herhangi bir yükümlülük hissetmeksizin kendi ulusal bencilliğine ya rıza gösterilmesini veya koşulsuz itaat edilmesini istiyor. Yalnızca ulus devletleri değil dünyayı da bölgelere ayıran bir hiyerarşiye tabi kılıyor ve kendisi açısından önceliği batı yarım küresine verdiğini ilan ediyor. Dünya üzerindeki bölünme artık ne zengin kuzey ile yoksul güney ne de kapitalist batı ile illiberal doğu arasında asıl bölünme Anglo-Saksonlar ile diğerleri arasında.

Amerika dünyanın çekirdeğini veya ilk jeopolitikçilerin ifadesiyle dünyanın kalpgahını Batı Yarım Küresinden ibaret kabul ediyor. Bu iki asır geriye sararak Monroe doktrinine geri dönüş anlamına geliyor. Adını doktrine de veren Amerikan devlet başkanından alan bu strateji Amerika'n kıtalarındaki Avrupa sömürgeciliğinin sonunu ilan ederek kuzeyi ve güneyi ile kıtaları Amerikan devletinin yaşam sahaları ilan ediyordu. Belge ilhamını Monroe doktrininden aldığını, ancak Başkan Trump'ın buna bir zeyl bir ek yaptığını söylüyor. Belge ilk Trump dönemini uyanış, farkına varış ve bir dönemin sonunun geldiğinin ilanı, ikinci dönemi ise bir yeniden yapılandırma ve kuruluş dönemi saydığını söylüyor. Dolayısıyla belge ardındaki kararlılık, Amerikan devleti içindeki oydaşma ve arkasına dizdiği sınıf koalisyonları ve ittifakları ile geçici bir eğilimi değil kalıcı hedefleri, derme çatma güçleri değil siyasal ve sınıfsal yeni diziliş ve kümeleşmeleri yansıtıyor.

Bunların kim olduğuna gelmeden önce Türkiye için bir sağlama yapalım. AKP karşıtı muhalefetin ve daha özelinde de onun en somutlaşmış taşıyıcısı ve adeta katalizörü sayılması gereken CHP'nin en büyük handikapının jeopolitik körlük olduğunu söyleye geldik. Erdoğan'ın ise en büyük avantajının devletin her tür istihbaratının aktığı ve bunun analistler tarafından da birer jeopolitik okumalara dönüştürüldüğü işlemlerin merkezinde olması ve yalnızca devlet siyasetini değil partisel siyasetini de buna göre ayarlamasından ve ahalinin çoğunluğunun iç dünyasında yaşadığı yırtılmayı yani aşağılık kompleksi ile sakatlanmış ulusal kibri bir siyasete dönüştürmeden geçtiğini söyleye durduk. Belge tarihsel kapitalizmin ve onun hegemonik taşıyısı ABD açısından bir dönemin, bir çağın kapandığını artık resmen ilan ederken CHP siyasetini önceki çağın verileri ile yapmayı meziyet sayıyor. İşte bu nedenle CHP Trump dönemini geçici bir olgu, bir sapma ve parantez görmekte ısrar ediyor. Bu nedenle izlediği siyaset karşılıksız ve muhatapları yok. Dünya farklı bir yere doğru hızla giderken CHP eski dünyanın hayali ile yani küreselleşmecilikten vazgeçemeden boşlukta sallanmaya devam ederken Batıdaki muhatapları hızla azalıyor veya sırt çeviriyor. Çünkü dünya tıpkı iki savaş arası dönemde olduğu gibi artık istikrarın, refah ve huzurun mumla aranacağı büyük çatışmaların bizleri beklediği bir yere doğru ilerliyor. Devam edeceğiz...