Akrebin Kıskacında İnsan: Kader, İsyan ve Teslimiyet

Remzi Yıldırım

“Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; aldırma, bu dünya böyle gelmiş, böyle gider.”Necip Fazıl Kısakürek.

Zamanın dikenli elleriyle şekillenen insan, kaderin dar kalıplarıyla mı yoğrulur, yoksa o kalıpları aşarak mı insan olur? Necip Fazıl’ın bu dizesi, sadece bir mısra değil, varoluşun tam kalbine yöneltilmiş bir sorudur.

Necip Fazıl’ın “akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader” dizesi, sadece bir şiir satırı değildir; insanın kendi varoluşuyla hesaplaşmasının özüdür.
Buradaki akrep, hem zamanın sinsi yürüyüşünü hem de insanın içindeki karanlık tarafı temsil eder. Kaderin kıskacı ise o karanlığın insanı biçimlendiren, yakarken olgunlaştıran yanıdır.

Üstad, kaderi bir teslimiyet biçimi olarak değil, bir farkındalık alanı olarak görür.
Çünkü kader, sadece başımıza gelen değil; bizim o geleni nasıl karşıladığımızdır.
Kader, insanın iradesini yok saymaz; aksine o iradeyi sınar, büyütür, derinleştirir.
Necip Fazıl’ın “aldırma” derken kastettiği, kör bir kabullenme değil; bilincin soylu suskunluğudur.
Bu suskunluk, isyanın sessiz şeklidir; hakikati idrak eden bir ruhun tevekkül hâlidir.

Bugünün insanı, modern dünyanın sahte özgürlükleri içinde kaderini inkâr ederek yaşar.
Fakat kaderi reddeden, kendi benliğini de reddeder.
Çünkü insan, başına gelenleri seçemez ama onlara nasıl yanıt vereceğini seçebilir.
Necip Fazıl’ın şiirinde bu bilinç, “insan olmanın” omurgasıdır.
O, her darbede biraz daha dirilen, her sınavda biraz daha derinleşen bir ruhu anlatır.

Bu mısraların ardında gizli bir çağrı vardır:
Kaderine küfretme, onu tanı.
Dünyaya aldırma ama hakikati unutma.
Zira bu dünya hep böyle gelmiştir, ama insanın içinde hâlâ bir devrim umudu vardır.

Belki de Üstad’ın en derin mesajı, şudur:
Kader, insanı öldürmek için değil, diriltmek için vardır.
O kıskacın içinde eriyen değil, arınan bir ruh saklıdır.

Kaderin Kıskacında

Akrebin gölgesinde erir zaman,
Kıskacında yoğrulur insan.
Bir ses der içimden; “aldırma,”
Bu dünya bir sahne, perde kan.

Kader bir ateş, yakar da pişirir,
Taş bile ağlar, gönül dişinir.
Bir yanım teslim, bir yanım isyan,
Hangisi ben, hangisi nişan?

Üstad susar, söz olur ateşten,
Bir mısra düşer, geceden içten.
Aldırma der, lakin öyle değil,
O sözde bir sır var, meçhul biçten.

Bu dünya böyle gelmiş, gider elbet,
Ama insan kalır, bir iz, bir niyet.
Kaderin kıskacı, nefsin pençesi,
Ruhun özgürlüğü, en büyük emanet.

Bu yazı, Necip Fazıl’ın şiir felsefesi üzerine derin bir bakış sunar.
İnsan, kaderin çizdiği sınırda değil, o sınırı aşarken olgunlaşır.
Ve belki de “aldırma” kelimesi, en derin farkındalığın sessiz çığlığıdır.