Aptallık üzerine

Hacı Hüseyin Kılınç

Aptallık üzerine konuşalım biraz, Musil’in aynı konuya ilişkin 1937 tarihli konuşmasını kerteriz alarak. Musil bu konuşmayı Avrupa’yı fırtına öncesi sessizliğin kapladığı bir dönemde yapmıştı. Almanya’da Naziler, İtalya’da kara gömlekliler uzun süredir iktidardaydı. Yine Polanya’da ve Bulgaristan’da da faşist rejimler iktidardı. Döneme vurgu yapmamız şuradan kaynaklanıyor; faşizm çoğu kez psikolojik ve duygusal gerekçeler gösterilerek insanlığın aptallığı, ahmaklığıyla da açıklanır. İnsanlık binlerce yıllık tarihinde, ama özellikle son 150 yıllık tarihinde geçmiş dönemlerini katlayacak başarılara imza atmıştı. Bu başarılara rağmen insanlık totaliter, faşist rejimlerden bir türlü kurtulamamaktadır ve bir de asıl büyük felaketin kapıdan içeri girmesine çok az bir zaman kalmıştır.


Uygarlığın bu başarıları aslında aldatıcıdır, çünkü insanoğlu aptallığı nedeniyle yaratmış olduğu uygarlığı yıkıcak güçleri de beraberinde üretmiştir. Musil bu tür genel geçer insanlık sorunlarıyla ilgilenmez. İçinde bulunulan siyasal duruma ve bunun üzerinde durduğu meseleyle ilişkisine hiç girmez. O kavramı netleştirme, onu bir kesinliğe kavuşturma çabasındadır. Aptallık sözcük olarak o kadar ilgisiz, genel geçer kullanılmaktadır ki Musil bu konuda haksız da değildir.

Evet, aptallık bir ifade, suçlama, durum olmak üzere çok hercai yani her niyete uygun olarak kullanılan bir kalıp. Birine aptal dediğimizde neyi kastederiz, muradımız bir zeka eksikliğine veya duygu açığına dikkat çekmektir çoğu kez. Musil enine boyuna inceler sözcüğü, diğer ifade kalıplarından örneğin ahmaklıktan farkı üzerinde uzun uzun durur. Zekaya dayalı ahmaklık ile daha masumane aptallık türleri arasında ayrımlar yapar.


Musil daha konuşmasının başında aptallık üzerine konuşmanın güçlüklerinden bahseder ve şunu sorar “ aptallığı aptallık yapan nedir ? Musil aptallığın tıpkı Kant’ın estetik yargısında olduğu gibi antinomiler yani çatışkılar ürettiği üzerinde durur. Estetik haz nasıl duygu ve yargının toplamı olarak antinomiler içeriyorsa benzer çatışkılar siyasetin ve hayatın kendisinde de var olamaz mı? Buradan ilerleyerek şu tespiti yapar “ yargı ve aklın barındığı yerde (...) aptallığın çeşitli türlerinin de bulunması beklenemez mi? “


Henry Bergson “ gülme “ yi yazmıştı, Kierkegard “ kahkaha “ nın üzerinde durmuştu. Musil “ aptallık “ üzerine çalışırken geride yazılı miras olarak pek birşey bulamadığını sadece 1866 tarihli  J.E. Erdman isimli Hegel’in talebesi de olan profesörün aynı adlı bir bildirisine rastladığını, samimi bir itirafta bulunması gerekirse “ aptallığın ne olduğunu bilmediğini “ söyler. Kavramın kendisini tanımlamanın zor olduğunu daha başlangıçta kabul eden Musil, aptallığı örnekler üzerinden anlamaya çalışır.

Musil zayıf olarak değerlendirilen kişinin zekasını dikkate almanın güçlü insanın hayatı açısından risk teşkil edebileceğini, ancak aptal olarak nitelendirdiğimiz birisine karşı böyle bir sıkıntı yaşama ihtimalimizin olmayacağını, çünkü karşısına daha güvenli çıkacağımızı söyler. Aptallık daha hoş görülebilir, kızgınlığımızı azaltan bir faktör payı yüklenir çoğu kez. Musil şu yargıya ulaşır “ aptallık genellikle sabırsızlığa yol açar, bazı istisnai durumlarda zalimliği de körükler ve bu zalimliğin hastalıklı ve tiksinti uyandıran aşırılıkları ki bunlar kabaca sadizm olarak nitelendirilir, aptal insanları çoğunlukla mağdur rolünde gösterir. “

İnsanlar çoğu kez aptal olduklarını, böyle davrandıklarını kabul etmek istemezler. Bilakis zeki olduklarını kabul ederek çok rahat bir biçimde başkalarını aptallıkla itham ederler. Tam da burada aptallık ile kibir arasındaki sınıra geliriz. Şöyle söyleyebilir miyiz; kibir bir fazlalık olarak ortaya çıkarken aptallık bir eksiklik olarak kendini gösterir. Kibirli insan aslında hayatta yapabildiklerinin tamamını yapamadığının farkındalığıyla bu zırha bürünürken aptalıkta bunun tam tersi sözkonusudur. Dolayısıyla ikisi birbiriyle yapışık ikiz kardeşler gibidir. İnsanlar kibirden bunun aptalca bir davranış olduğu için değil adabı muaşerete uymadığı için kaçınmaya çalışırlar.

Aptallık yaygın olarak bir zeka eksikliği hali olarak bilinir. Kelimenin Almanca karşılığı da buna yakın bir anlam taşır. “ Törisch “ sağır anlamına gelir, bir duyu eksikliğine işaret eder, aynı kökten gelen “ töricht “ ise aptal anlamına gelmektedir. Musil bu yaklaşıma itiraz eder aptallığın salt zihinle ve onun yeterliliği ile ölçülmesini kabul etmez. Musil tartışmanın alanını genişletir. Ahlak ve sanat alanında aptallığa karşılık olabilecek kavramların arayışına girer. Sanat ve kültür hayatındaki ucuz, sıradan yapıtları nitelemek için kullanılan “ kitch “ kavramı üzerinde durur. Bu kavram “ verkitschen “ fiilinden türetilmiş olup “ değerinin altında satmak “ anlamına gelmektedir. Yine ahlaka ilişkin bayağı olan üzerinde durur Musil. Bu da kaba, rafine olmayan anlamları taşır. Musil bu sözcükleri daha kesin bir tanıma ulaşabilmek için mercek altına alır. Bu sözcüklerin daha kesin olana ulaşmamızı engellediğinin de farkındadır. Bunlar kullanıldıkları yerlerde daha net, kesin tariflere ulaşmamızı engellerler. Çünkü Musil’e göre bir sözcük “ kesinlikten ne kadar uzak olursa, kapsama alanı da o denli geniş olur “.

Konuşmasının sonuna doğru Musil yine kesinlik üzerinde durarak kullandığımız özgürlük ve mantık gibi kavramların 19.yy’ın ortasından itibaren bir kaymaya uğradığını ve kesinliklerini kaybettiğini belirtir. Artık eskisi gibi akıl ve duygu kavramlarını birbirinden net olarak ayıramıyoruzdur. Örneğin birisinin kıt zekalı olduğunu söylemek için duyguları da işe dahil eden benzetmeler yapıyoruzdur. “ aşırı heyecanlı, aciz, kafası karışık “ gibi...

İki aptallık türünü birbirinden ayırır Musil, bunlardan ilki “ dürüst ve basit aptallık “ iken diğeri “ zeka belirtisi içeren aptallık “tır. Dürüst aptallık aslında bir tür idrak körlüğüdür. Meselelere vukuf olamama bundan dolayı çözüm üretememe halidir. Dürüst aptallıkta kişi alışılmış olanı kanıksar, sıradanlık zihinde bir alışkanlığa dönüşür, kişi ağır ağır buraya çekilir ve bir tür zihinsel konformizm edinir. Kavradığı şeyin elinden alınmasına, tartışılmasına, alternatif önerilmesine tahammül edemez. Kavradığı şeye sıkıca sarılır ve bir tekrar içerisine düşer. Zeka belirtisi içeren aptallık, dürüst aptallığın tam karşısında yer alır. Bu aptallık türü “ zeka eksikliğinden “ ziyade zeka başarısızlığıdır, çünkü kendini aşan işlerin altına girmiştir ve başaramamıştır. Bunu şöyle de izah edebiliriz burada kişi “ tek taraflı bir duygu yoğunlaşması içine girmiştir ve mantığı ile bunu dengeleyememektedir “. Musil bu aptallık türü hakkında yıllar önce şunları yazdığını söyler; “ aptallığın kullanmayı bilmediği kayda değer tek bir düşünce yoktur; aptallık her yönden aktiftir ve hakikatin bütün elbiselerini kuşanabilir. Diğer yandan hakikatin, her durum için geçerli yalnızca bir elbisesi ve tek yolu vardır ve hakikat daima dezavantajlıdır “. 

Musil aptallıktan muafiyetin kimse için sözkonusu olamayacağını, kişinin şu veya bu biçimde aptalca davranabileceği konusunda bizi uyarır. Ancak başarısızlık ile yetersizlik ve arasıra gerçekleşen arızi aptallıklar ile yapısal ve kalıcı olanlar arasındaki farka dikkatimizi çeker. İyi bir akıl yürütme pratiği ve kıvrak bir zihin ile aptallığa karşı mücadele edilebileceğini önerir. Musil düşünceler ve duyguları birbirinden yalıtmaz, bunları içiçe geçmiş birlikler olarak konumlandırır. Zeki aptallığın düşmanı kavrayıştan ziyade duygulardır ve duygularımızda zeka ve aptallıktan bağımsız değildir. Aptallığa karşı kullanabileceğimiz en iyi vasıtalardan biri alçakgönüllülüktür yani tevazu.

İçinde yaşadığımız çağ bir hız çağı sürekli kararlar alıyoruz bunların bir bölümünde yanılgılara düşüyoruz. Buna karşı ise sürekli bir mücadele verip yanılgının payını azaltmaya uğraşıyoruz. Musil bize “ hata payının bilincinde ol “ ilkesini hatırlatır ve konunun sınırlarına geldiğini söyleyerek konuşmasını sonlandırır. Geldiği eşik bilgeliktir, fakat buradan içeri adımını atmaz. 

Musil yukarıda geçici olanla yapısal olan arasındaki farktan bahsetmişti. Aptallıktan muafiyetin sözkonusu olamayacağını söylemişti. Hatalarının farkında olan bir alçakgönüllülüğü önermişti. Demek ki bilgelik yani aptallıktan tam muafiyet imkansız birşey, acaba bundan dolayımı Musil o kapıdan içeri girmedi.

Musil Avusturyalı bir edebiyatçı, felsefeci, psikolog, ama daha çok romanlarıyla bilinir ve tanınır. Üzerinde 20 yıl çalıştığı “ Niteliksiz Adam “ romanı onun başyapıtıdır. Aptallık üzerine 1937 yılında yaptığı ve iri puntolarla dizilmiş yaklaşık 50 sayfayı bulan bu denemesi gerçekten deneme alanında bir şahaser olarak kabul edilebilir. İnsanın en insani yanlarından biri olan aptallığı anlayabilmek için okunması gerekli temel bir yapıt.