B. Sadık Albayrak’tan ‘Adana’dan İstanbul’a Büyük Dönüşümün Yazarı’

"Orhan Kemal, yoksulun, emekçinin yaşamını anlatan öykü ve romanlar yazdı ve toplumu gerçekçi bir dille yansıttı. ‘eserleriyle sonsuza dek yaşayacak…"

Cumhuriyet'ten Mehmet S. Aman'ın röportajı

‘BİZİ YALINLIKLA, SEVEREK ANLATIYORDU’

- Kitabınız aslında bir doktora tezi. Tezinizde ve dolayısıyla kitabınızda Orhan Kemal’i işleme nedeniniz nedir? Sizi bu yola ne itti?

Çocukken ilk okuduğum yazarlardan biri, Orhan Kemal ve onun Murtaza’sı oldu. Kendimi bu açıdan çok şanslı sayarım, 1970’lerin küçük bir köyünde ilkokul öğrencisiydim, şehirden gelenlere “Kitap getirdiniz mi?” diye sorardım ve 1970’lerin köylüleri şehirden kitap getirirlerdi. Orhan Kemal’i, Aziz Nesin’i, Fakir Baykurt’u, Maksim Gorki’yi onlardan alıp okudum.

Ortaokula devam etmek için İstanbul’a gelince Edirnekapı Halk Kütüphanesi’ni keşfettim. Başta Orhan Kemal, sevdiğim yazarların kitaplarını oradan ödünç alıp okuyordum. Bizi yalınlıkla, severek anlatıyordu. İşçileri, köylüleri ekmek kavgası içinde anlatıyordu. İnsanların iç dünyalarını, hayallerini, umutlarını, açmazlarını son derece yalın bir dille, su gibi yazıyordu.

Orhan Kemal, iki özelliğiyle sırlarını çözmek istediğim bir yazar oldu. İnsanlara, emekçi insanlara nasıl bu kadar yakın, içeriden bakan ve onları edebiyatın kahramanı yapan bir yazar olabilmişti? İkincisi, bunu yalın, hiçbir fazlalığa ve yapaylığa yer vermeyen bir dil ve kurguyla nasıl başarmıştı?

Orhan Kemal, gerçekçi ve toplumcu bir yazar; insanı hep tarihsel ve toplumsal bir çerçevede yazıyor. Onun romanlarını okuyarak Türkiye toplumunun sosyolojik evrimine ilişkin çok önemli bilgiler edinebiliriz. Aynı zamanda edebiyatın sosyolojisi için de çok iyi veriler içeren bir örnek.

Yazarın yetişme ve çalışma koşulları, edebiyatın toplumdaki yeri, okur üzerindeki etkisi, politikayla ilişkisi açısından da çok verimli bilgilere ulaşmamı sağladı. Araştırmam sonucunda, Orhan Kemal’in, emekçi insanı edebiyata taşıma konusunda dünyada da örneği az bulunur bir yazar olduğunu gördüm.

TARİH, SOSYOLOJİ VE ORHAN KEMAL!

- Kitapta Orhan Kemal’e gelmeden önce edebiyat-toplum-sosyoloji üçgeninde uzun bir inceleme çıkıyor karşımıza. Bu izleği oluştururkenki amacınız neydi?

Bu, Orhan Kemal’in romanlarında insanı ve toplumu ne kadar gerçekçi biçimde yazdığını araştırmak için gerekliydi. Yani tarih ve sosyoloji Orhan Kemal’in romanlarında işlediği konu ve temalara ilişkin neler söylüyordu, ana çizgileriyle bunu araştırmak ve tartışmak gerekiyordu.

Edebiyatın, özellikle çağdaş bir edebi tür olan romanın toplumla ilişkisini kısaca ele almam gerekiyordu. Bu gereklilikler belirttiğiniz bölümde sosyoloji, roman, toplum, tarih ilişkisini ve Türkiye’nin çağdaşlaşma tarihini kısaca yazmamı sağladı. Böylelikle Orhan Kemal’i ve romanlarını anlamak için genel bir çerçeve ortaya çıktığını düşünüyorum.

ÇÖKÜŞÜN VE KURULUŞUN SORUNLARINI ROMANLAŞTIRAN CUMHURİYET KUŞAĞI!

- Osmanlı İmparatorluğu, çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Türk edebiyatını ve romanını derinlemesine işliyorsunuz. Orhan Kemal bu düzlemin neresinde?

Bizim çağdaş edebiyatımız ve romanımız 19. yüzyılın ikinci yarısında aydınlarımızın çöküşe karşı çözüm arayışları sürecinde ortaya çıktı. O nedenle hep toplumsal sorunlara eğilen, insanı bilinçlendirmeye çalışan, gerçekçi bir romanımız oldu.

Çok kısa sürede Halit Ziya, Halide Edip, Yakup Kadri, Reşat Nuri gibi usta romancılar yetişti. Son romanı Nesl-i Âhir’i 1908’de yazmış olsa da Halid Ziya’yı da katarak onlara Cumhuriyet kuşağı diyebiliriz. Onlar, çöküşün ve kuruluşun sorunlarını romanlaştırdılar.

Fotoğraf: VEDAT ARIK

ÜÇ KEMALLER VE SOYAĞACI NÂZIM’LA BAŞLAYAN İKİNCİ KUŞAK!

Orhan Kemal kuşağı ise 1950’lerde sahneye çıktı, en tipik temsilcilerini Kemal Tahir ve Yaşar Kemal’i de ekleyerek “Üç Kemaller” diye anabiliriz, Cumhuriyetin yarattığı toplumsal sorunlar ve çelişkileri romana taşıdılar.

Nâzım Hikmet’in 1920’lerde şiirde yaptığı devrimin izinde yürüyen, sosyalist bir insan ve toplum görüşüyle gerçeği inceleyen ve romanlaştıran kuşak. Zaten ikisi hapishanede Nâzım Hikmet’in öğrencisi olmuştu. Yaşar Kemal’in ise Adana’da ilk hikâyelerini okuyan ve yol gösteren Orhan Kemal’dir.

Böylelikle ikinci kuşağın Nâzım Hikmet’le başlayan bir soyağacından söz edebiliriz. Orhan Kemal, bu kuşağın içinde Türk toplumunun değişme süreçlerini temel ve çeşitli yönleriyle edebiyata taşımasıyla, insan sevgisi ve iyimserliğiyle, “aydınlık gerçekçiliğiyle” öne çıkıyor.

- Kitap hem boyut hem de içerik olarak bir hayli hacimli olsa da görsel yönden oldukça güçlü. Orhan Kemal’in bütün ‘eserlarının kapaklarını ve fotoğrafını görüyoruz. Bir yönüyle de arşivlik bir çalışma.

Kitabın böyle basılmasını İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları’na borçluyuz. Gerçekten de Orhan Kemal’in yaşamından çok sayıda fotoğrafa ve kitap kapaklarına yer veren bir eser oldu. Avare Yıllar’daki futbolcu fotoğrafını da Cibali’de Evlerden Biri’nin çatısındaki aile fotoğrafını da görebiliyoruz. Emeği geçenlere bir kez daha teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet'ten Mehmet S. Aman'ın röportajının devamını okumak için tıklayın.

KÜLTÜR SANAT Haberleri

Dede Korkut hikayeleri Türklerde kadının konumunu ortaya koyuyor
Tarihçi Yazar Yurtsever: “Toplu göç ve soykırım haritası bulundu”
Burhan Bayar: Müslüm ile kardeşten öteydik
23 Nisan Yüreğir’de coşkuyla kutlandı
Türkan Şoray'dan 'Aman Adanalı'