Balzac Üzerine Notlar (2)

Hacı Hüseyin Kılınç

İnsanlık Komedyası göz kamaştırıcı, muazzam bir girişimdir. Bir kişinin böylesi büyük bir işe soyunabildiğini düşünebilmek neredeyse inanılmazdır. Balzac kendi adıyla çıktığı ve yirmi yıl kaldığı yazarlık sahnesinde bu işin üstesinden gelebilmeyi başarmıştı. Projenin eksiksiz yerine getirilebilmesi için seksen yıllık bir ömür temenni ediyordu. Ancak elli bir yaşına geldiğinde dünyaya gözlerini kapamak zorunda kaldı. Yine de İnsanlık Komedyası’nın büyük bir kısmını hayata geçirmeyi başarabilmişti. Gençliğinde tam bir Balzac düşkünü olan Cemil Meriç sadece bu büyük yazarın tercümesine adanmış bir hayatın bile ‘ bir aydını ebedileştirmeye yeteceğini ‘ söylemişti. 

Balzac yirmi yıllık yazarlık hayatına doksan romanı ve iki bin kahramanı sığdırdı. Yaşadığı cemiyetin eksiksiz bir röntgenini çekebilmek için üç veya dört bin kahramana ihtiyacı olduğunu belirtiyordu. İnsanlık Komedyasının planları zaman içinde değişmiş ve başkalaşıma uğramıştır. Romanlar yazıldıkça kataloglanıyor ve yazarın kafasındaki plana göre tasnif ediliyordu. Örneğin 1845 yılında şöyle bir taslak plan çıkartılmıştı: “ 1-Hususi Hayattan Sahneler, 2-Eyalet Hayatından Sahneler, 3-Paris Hayatından Sahneler, 4-Siyasi Hayattan Sahneler, 5-Askerlik Hayatından Sahneler, 6-Köy Hayatından Sahneler, 7-Felsefi Tetkikler, 8-Tahlili Tetkikler. “   

Marx bir yerde ‘ insanlık önüne ancak çözüme kavuşturabileceği sorunları koyar ‘ demişti. Yani sorunlar çözümlerini de peşi sıra getirirlerdi. Balzac’ın böyle bir işe soyunabilmesi için şartların öncelikle buna uygun olması gerekiyordu. Deha yeteneklerinin hakkını ancak koşullar oluştuğunda verebilir. Çözümün devreye girebilmesi için şartların ve onu kavrayacak yeteneğin birbiriyle buluşması gereklidir. Hegel’in, Goethe’nin, Marx’ın ve Balzac’ın 19.yüzyılın ilk yarısında çıkması tesadüfi değildir. Hegel kendinden önceki çağları ve kendi zamanını zihninde bir felsefi sistem olarak yeniden kurmuştu. Goethe, Lucaks’ın burjuvazinin en büyük yazarı ilan ettiği bu adam tıpkı kahramanı Faust gibi her şeyle ilgilenmişti. Marx ise aşırı titizliği nedeniyle soyunduğu işin ancak küçük bir kısmını hayata geçirmişti. Bu bile adını tarihe büyük harflerle kazımak için yeterliydi. Balzac ise bu adamlar kadar hırslı ve belki de daha tutkuluydu. 

Yalçın Küçük Balzacyen merakın altını hep çizmiş ve merak da kendini mukayese edeceği tek kişinin o olduğunu söylemiştir. Bütün bir cemiyetin tüm görünüşleri ile resmini çizmeye çalışmak ancak böylesi bir merakla mümkündür. Cemil Meriç’in dediği gibi “ kulağını cemiyetin kalbine dayadı, onu dinledi, onu yaşadı ve onu yaşattı.” Balzac içinde yaşadığı toplumu anlamak için önyargılarını yerle bir etti. Soyluluk özentisi ve hatta düşkünü olmakla birlikte soyluluğu yerin dibine geçirmekten kaçınmadı. 

Şu satırları ‘ Langeaıs Düşesi’nden rastgele seçiyorum: “ Maalesef Fransa’da tükenip gitmiş eski gücüyle hala şişinen soylu sınıfın kendini beğenmişliğini üzerinden atması o kadar zordu ki ... Devrim yüzünden iflas edip zenginliklerin eşit paylaşımı yüzünden sefalete sürüklenen her aile, geniş aristokrasi sınıfını düşünmek yerine sadece kendini düşündü, hepsi zenginleşirse, sınıfları güçlü olur sandılar. Hata. ... Bir aristokrasi olmak istiyordu ama ancak bir oligarşi olabiliyordu... İleri görüşlerin eksikliği ve küçük hataların oluşturduğu geniş bütün; herkesin kendi servetini kurtarma derdine düşmesi; politikayı desteklemesi için dine duyulan gerçek bir ihtiyaç; dini ilkelere zarar veren ve ikiyüzlülüğe ihtiyaç duyan bir zevk ve eğlenme açlığı; doğruyu gören ama saray çekişmelerinin engellediği birkaç akıllı insanın kısmi direnci, çoğu zaman saraydaki soylu sınıftan daha saf, ama fazlasıyla alıngan taşra soylu sınıfının kopuşu... “ İtiraf etmem gerekirse bu yoğunlukta satırlara yalnızca Marx’ın Fransız üçlemesinde rastladığımı söylemeliyim. 

Balzac’ın büyük yeteneği kuşkusuz yaşadığı topluma önyargısız bakmaktan geliyordu. Sınıfları, katmanları, tabakaları olduğu gibi ele alıyordu. Yazarken sınıfsal önyargılarını bir yana bıraktığı gibi hiçbir ahlaki önyargıyı da tanımıyordu. Şunları yazacak kadar rahat davranabiliyordu “ bugün kesin bir seciyeye sahip olan yalnız hırsızlar, orospular ve kürek mahkumlarıdır ve yalnız cemiyetten ayrı yaşayanlarda enerji var. “  Kanaatimce Balzac çok yetenekli insanlara has kendiliğinden bir içgörüye bunun kazandırdığı diyalektik yetiye sahipti. Marx’ın Hegel’de ters çevrildiğini söylediği yeti Balzac’ın kaleminde doğallaşmıştı. 

Diyalektik eğer olumlunun içindeki olumsuzu veya tersi biçimde olumsuzdaki olumluyu birlikte görebilme işi ise yazarın tam bir diyalektikçi olduğunu söylemeliyiz. Hiç kimse onun kadar ihtişamla-sefaleti, akılla-kurnazlığı, merhametle-kayıtsızlığı, yoksulluk ve yücelmeyi birlikte görememişti. Soyluluk özentisindeki kızları karşısında asıl soylu duygularla davranan Goriot Baba’dır. Yasanın, düzeninin adaletsizliği karşısında asıl adil davranan bir suç şebekesini yönetmekte olan kürek mahkumu Vautrin’dir. Soyluların umursamazlığı, burjuvaların aç gözlülüğü karşısında insan kalmayı başarabilenler küçük kurnazlıklarla da olsa ‘ Köylüler ‘in meyhane düşkünü ayyaşlarıdır. Bilginin asıl hakkını verecek olanlar ise bu yola delirmeyi göze alacak kadar bağlanan Louıs Lambert gibileridir.