Osmanlı’ya matbaanın geç gelişini, hattat sayısının fazlasına, geçimini bu yoldan temin eden sanatkarların çokluğuna ve bu mesleğin yokolma tehlikesine karşı hassasiyet gösterilmesine bağlayan çoktur.
Matbaanın yazı sanatını, hattatlığı, kaligrafiyi yok edeceğine dair bir öngörüde bulunulmuş.
Son günlerde cezaevinden not yazan siyasetçi ve gazetecileri görünce tutucu Osmanlılara hak vermek gerekiyor.
Akıllı telefonlar, el yazı kültürünü çok ciddi oranda tahrip etmiş. Bu tahribat sadece yeni nesili değil, ilkokul ve ortaokulda el yazısıyla sınıf geçmiş yaşlı ve orta kuşağı da etkilemiş.
Cezaevinden notlar yazan; başkanların, gazetecilerin, bürokratların el yazılarına bakıyorum, bende de olduğu gibi çok kötü durumdalar.
Bu vesileyle yine bir cezaevi tecrubemi aktarayım.
Dünya bu kadar değişirken, kurumlar, kuruluşlar ve bireyler bu değişiminden nasibini alırken, cezaevleri maalesef kendini güncellemeyen yegane kuruluş olarak kendini gösteriyor.
Açıkçası, cezaevindeyken bana çok mektup geldiği zaman kara kara düşünürdüm. Mektuplara cevap yazmak kapasitesine sahiptim ama elyazısı ile cevap vermek, bugüne ait olmayan bir araç gereçle bugüne cevap vermeye kalkışmak gibiydi. F-16 ile üzerinize gelen birine sapan taşıyla cevap vermek gibi.
Bu arada cezaevlerine mektup yazan insanlara PTT’nin bir uygulamasından bahsedeyim. Klavye ile mektup yazarak mektubu göndermeniz mümkün.
PTT böyle bir olanak sağlıyor. Yazıyorsunuz, sisteme gönderiyorsunuz, PTT çıktısını alarak, zarfa koyarak ilgili kişi ve adrese gönderiyor.
Esas sorun burada mektubu teslim alan kişi nezdinde başlıyor, cezaevi şartlarında klavye veya bilgisayar yok, el yazısıyla göndermek zorundasınız.
Özellikle çok mektup alan insanların bu konuda çok mağdur olduğunu söyleyebilirim.
Ayrıca günlük ve hatırat tutan insanlar da bu konuda büyük zorluklar çekiyor.
Dünya bu kadar değişirken, teknoloji baş döndürücü bir hızla bizi kuşatırken, cezaevlerinin güvenlik koşullarını sağladıktan sonra bu gelişmelere bigane kalması düşünülemez.