BELLEĞİNİ YİTİREN MAHALLE

Yaşar Erkmen

Bir şeye çok kızdığında,
“Allah’ım, sen benim aklıma mukayyet ol!” derdi annem. 
O yaşlarda bu sözün anlamını yeterince kavrayamadığımdan üstünde durmazdım. Şimdi daha iyi anlıyorum aklın önemini ve değerini. 
Aklın yanına bir de hafızayı (bellek) ekliyorum.
Herkesin bir aklı, bir de hafızası vardır. İnsan için en önemli özelliklerdir ve onu diğer canlılardan üstün kılar.
Hafızasını yitiren, yani hiçbir şeyi hatırlamayan, bildiği her şeyi unutan, çolunu çocuğunu, eşini dostunu, hatta kendini bile tanımayan alzaymır hastalarını görünce aklın ve hafızanın önemini daha iyi anlıyorum. 
Ataol Behramoğlu, bir şiirinde, “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var.” demektedir. İnsan, yaşadıklarını, öğrendiklerini hafızasına kaydeder. Yeri geldikçe bu bilgileri ya kullanır ya da ihtiyacı olana verir. Kimi sözüyle, kimi davranışıyla, kimi de yazılarıyla bu görevi yerine getirir.
İleri yaştaki insanlar anılarını anlatmaktan, o günleri hayalinde yeniden yaşamaktan mutlu olur. Kimi zaman kahkahalar atarken kimi zaman da gözyaşları döker.
O yüzden, geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer,demişler. 
Gençler umutlarıyla, yaşlılar hatıralarıyla yaşar, sözünü boşuna söylememişler.
İnsanın nasıl bir hafızası varsa yaşadığı yerin de bir hafızası, bir arşivi vardır. Kentler daha kalabalık bir nüfus barındırdığından hafızası daha geniştir. Köylerin hafızası kentlerinkinin yanında devede kulak kalır. Köylerin bir dezavantajı da sürekli göç vermesidir. Bu yüzden köylerdeki nüfus her geçen yıl azalmaktadır.
Ancak bizim köy istisnadır. Genelde köyler göç verirken bizim köy göç alan nadir köylerden biridir. Köyümüzün deniz kıyısında turistik bir köy olduğunu düşünmeyin hemen. Çukurova’nın göbeğinde, çatır sıcağın altında, Ceyhan’a 10 km ötedeki bir köydür. 
Çukurova; fakir fukara, garip gureba memleketidir. Dışarıdan gelene kucak açar; iş de verir, aş da... Toprak anacömerttir, kimseyi aç koymaz. Bütün bunların yanında TİGEM gibi bir devlet üretme çiftliği de olunca iş bulma konusunda diğer köylere göre daha çok tercih edilir. Peki, iyi midir dış göç almak? Gelenler mutlu ve huzurluysa, yerli halkla kaynaşmışsa sorun yoktur.
Sorun nedir o zaman? 
Sorun; yok olan, her geçen yıl silinen ve kaybolan o yerinhafızasıdır, sosyal arşividir. Geçmiş; insanıyla, anılarıyla gelecek kuşaklara aktarılmazsa zaman anıların üstünü bir buldozer gibi örtüyor. Köyün hafızası siliniyor, yok oluyor da kimsecikler bunun farkına varmıyor. Yunus Emre’nin dediği gibi,
“Sular hep aktı geçti
Kurudu vakti geçti
Nice han, nice sultan
Tahtı bırakıp geçti
Dünya bir penceredir
Her gelen baktı geçti”
Köylerde yaşayanlar birbirini tanır ve selamlaşırlar. Ama bizim köyde bu kural tam olarak geçerli değildir. Köyde dört mahalle vardır ve bir mahalledeki diğer mahalledekine yabancıdır. Yılda üç beş kez gittiğim hâlde, yolda belde selamsız sabahsız geçen insanlarla karşılaşıyorum. Ben selam verince de selamımı alırken bu da kim der gibi yüzüme bakanlar oluyor. Kahvedeki insanların yarısı bana tanıdık gelmiyor.
Turgut Uyar’ın Tanrı ile dertleştiği Arz-ı Hâl şiirinde, “Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.” dediği gibi… Ekmek derdi, geçim derdi insanlara doğduğu yeri de unutturuyor. Karnı nerede doyuyorsa oraya yerleşiyor. Tutunduğu dal, doğduğu yer değil de doyduğu yer oluyor. Olan köyün hafızasına oluyor. Koca bir köyün koca bir mahallesi olan Aşağı Mahallenin hafızası, her geçen gün sohbetlerden, anılardan siliniyor, yok oluyor. 
Yakın geçmişimizde, yani otuz kırk yıl önce Aşağı Mahallede yaşamış insanların imi timi kalmamış. Onları bilen,tanıyan kişilerin sayısı da bugün iki elin parmaklarını geçmiyor. Evlerin, bahçelerin yeni sahipleri bir dönemin üstüne kendi hafızalarını oluşturuyor. Geçmişte yaşanmış nice sıkıntılardan habersiz olarak Aşağı Mahallenin belleği formatlanıyor, yani silinip yenileniyor ve biçimlendiriliyor.