CHP, Halk Fırkası olarak kurulmuş, fakat temelleri Milli Mücadele sırasında atılmış bir parti. Böyle partilerin sayısı fazla değil yeryüzünde. Bugün hepsi iktidardan uzak olsa da yaşamaya devam ediyorlar. Hindistan'ın Kongre Partisi ile Meksika'nın bir o kadar ilginç adı ile dikkatleri çeken Kurumsal Devrimci Partisi de aynı soydandır. Yani bu partiler ülkelerinin bağımsızlık mücadelesine önderlik eden kadrolar tarafından kurulmuşlar ve kurulduktan sonra burjuva devrimine de öncülük yapmışlardır. Ülkeler için bu anlar önemli ve tarihidir. CHP'nin tarihi önemi bu tarihi olaylardan kaynaklıdır. Güncel olarak ise CHP, yarı askeri yarı sivil bir diktatorya altında yönetilen Türkiye'de bu durumdan çıkışın adresi konumundadır. Böylesi bir tarihi kökene ve güncel değere sahip olan bir parti her hangi bir parti değildir.
Bu nedenlerle CHP'nin temsil ettiği değerlere ve konjonktürel rolüne inanan, destek veren milyonlarca insan var bu ülkede. Bu insanlar için CHP bu tür anlamları temsil ediyor. Bu temsil, gücünü tarihi kökenlerden ve güncel umutlardan alıyor. CHP'de politika yapanlar için bu temsilin değeri aşınmış, duydukları sadakat tükenmiş ve parti sıradanlaşmış olabilir. Ama ardındaki irade sağlam durduğu müddetçe partinin bir mahkeme kararı ile yolundan sapması, mahkeme kararına bel bağlayarak yeniden partinin dümenine geçme hesabı yapanlara buyrun gelin denmesi mümkün değildir. Çünkü CHP kişilerin değil bir mücadele bilincinin siyasal örgütlenmesidir.
CHP bir mahkeme kararı ile partinin dümenine gelecek olanlara itaat edecek kadar tarihsel şuurdan yoksun olanların toplandığı bir yer olsaydı her hangi bir partiden farkı kalmaz bir alameti farikası da olmazdı. Türkiye geçmişte ve bugün bu partilerle doludur. Ülke yönetmişler, bir döneme damga vurmuşlar, ancak ömürleri geçici olmuş ve kök salamamışlardır. Kimliği oluşmamış, kurumsal gücü yerleşmemiş partiler lidere ve iktidar olmaya bağımlı bir varoluşa sahip olduklarından bu özellikleri kaybolduğu an siyaset sahnesinden silinmişlerdir. Bir partinin uzun ömürlü olması ülke tarihine kök salmasından ve tarihi eğilimleri temsilinden kaynaklıdır.
İktidarda olan AKP de iktidardan indiği veya liderinin başına birşey geldiği anda ayakta kalamayacak bir partidir. Çünkü bir partide olması gereken temel özelliklerden yoksundur. Bugün sadece iktidar olması sayesinde ayakta durmakta ve liderinin maharetleri sebebiyle seçim kazandığına inandığı için bir lider partisi haline gelmiştir. Bugün iktidar partisi gücünü teşkilatlarının toplumsal beklentileri karşılaşmasından, toplumsal organizmaya nüfuz etmesinden almıyor. AKP ile devlet arasındaki tüm sınırlar kaybolmuş ve parti ile devlet içiçe geçmiştir. AKP parti olduğu için değil devlete hükmettiği için taraftar kazanmakta ve mensuplarını birarada tutabilmektedir. Akışkanlık partiden devlete değil devletten partiye doğrudur. Bu aslında partinin parti olmanın gerektirdiği tüm özelliklerden uzaklaşması bürokratik bir aparata dönüşmesi demektir.
AKP ülkedeki canlı İslamcılığı da bitirmiş, tüketmiştir. 90'larda İslamcılık modernliğin getirdiği krize bir alternatif olarak ortaya çıkmıştı. İlerici güçlerin umut olmaktan çıktığı, çevreyi temsilden uzaklaştığı bir yerde İslamcılık gücünü dışlananlardan, sesini duyuramayanlardan alıyordu. Değerler krizine bir yanıt üretmeye çalışıyordu. İslamcılık memleketin yükselen hareketi görünümündeydi. İslamcılık sistem karşıtı hareketlerin yaşadığı paradoksun dışına çıkamadı ve tüm özelliklerini kaybederek basit bir aparat haline geldi. O paradoks iktidar olduklarında devleti dönüştüreceklerini zannedenlerin neticede devlet tarafından dönüştürülmesidir. AKP'liler kendilerinin devleti dönüştürdüklerini iddia ederlerse buna sadece gülünür. 30 veya 40 yıl önceki hayalleri ile bugün geldikleri yer aynı mı önce buna bir cevap versinler.
O nedenle CHP bu badireyi atlatır. Mahkeme kararı ile dümene oturanlar partiyi yönetemez ve umduklarını bulamaz. Yıllarca evli çiftlerin birgün gelip birbirlerini tanımadıklarını birbirlerine itiraf ederek boşanma kararı almalarında olduğu gibi CHP'nin başına AKP yargısı ile gelmeyi kabullenenlerde partilerini tanımamışlar. Veya gözlerini iktidar hırsı bürüdüğünden şuurlarını kaybetmişler. Ne hazin şey. Hazin olan bir başka şey bu zatların yıllarca peşinden gidilmiş, kurtarıcı pozuyla ortaklıkta dolaşmalarına izin verilmiş olması. Bu zatlar uzaydan gelmediler. Partiye liderlik yaptılar, üst düzey pozisyonlarda bulundular ve yıllarca partiyi yönettiler. Şimdi bunları lanetleyenlerin kendilerinin de durup düşünmelerini ve bir mahcubiyet duymalarını gerektiren bir durum yok mu ortada?