CHP üzerindeki iktidar kıskacı her gün daha da daralıyor. Dört bir koldan CHP’ye hücum ediliyor. CHP’nin soluksuz kalması, nakavt olmuş bir boksör gibi havlu atması isteniyor. İktidarın uygulamaları hiç de yeni değil. Yeni olan iktidarın daha evvel düşman bellediklerine yaptıklarını ülkenin kurucu partisine yapmasında. İktidar siyaseten yenemeyeceğini anladığı bir gücü devlet sopası ile teslim almaya, yılgınlığa itmeye ve bu sayede hedeflerine ulaşmaya çalışıyor. Buna siyasetin veya siyasal zeminin ortadan kaldırılması da diyebiliriz.
Bugün ülkede olan bitenleri olağan işlerden sayamayız. Yargının görevini yaptığını, iktidarın yargısal süreçlere karışmadığını ve tüm ölçümlerden birinci olarak çıkan bir partinin cumhurbaşkanı adayı ile seçilmiş belediye başkanlarına karşı yapılan operasyonların rutin işlemlerden sayılması gerektiğini her halde aklı başında hiç kimse söyleyemez. İktidar kirlenmiş siyasetin kirden arınması, rantla özdeşleşmiş yerel yönetimlerin birer hizmet merkezi haline gelmesi gayesi ile hareket etmiyor. Siyaset üretmekte büyük bir kriz yaşayan siyasal iktidar elindeki devlet olanaklarını sonuna kadar zorlayarak siyasal rakibini bertaraf etmeye, oyunun dışına itmeye ve büyük bir iç kargaşaya sürüklemeye çalışıyor.
İktidar partisinin devlet partisi haline gelinceye kadar elindeki en büyük sermaye gerçek bir parti olmasında yatıyordu. AKP bir devlet partisi haline gelmeden önceye kadar ülkenin her yanına seslenebilen, her bölgesi ile iletişim kurabilen ve her yerden destek alabilen tek partisiydi. Güçlü bölgeselleşme eğilimlerinin olduğu bir yerde AKP yalnızca bir bölgeden beslenmiyor, ülke sathının bütününe hitap edebiliyordu. Seçmene ulaşma, derdini anlama ve yanıt üretme konusunda makine gibi işleyen bir teşkilata sahipti. Teşkilatları seçmenin nabzını iyi tutuyor, beklentilerini doğru okuyor ve halinden anlıyordu. Parti, seçmeni siyasi sermayesinin ana kaynağı saydığı için memnuniyetine önem veriyor, desteğini almayı ana gaye ediniyor ve iktidarının meşruiyeti için başka bir ölçü aramaya lüzum duymuyordu. Piyasada dolaşıma çıkmış bir metanın değeri nasıl arz ile talep dengesine bağlı idiyse siyaset üreten bir partinin seçmenden alacağı destek de seçmen davranışını doğru okumaya, talep ve beklentileri karşılamaya bağlıydı. Katılımın ve doğrudan demokrasi pratiklerinin bulunmadığı siyasal düzenlerde seçmen seçilen ilişkisi karşılıklı memnuniyete bağlıydı. Siyaset yurttaş talep ve beklentilerini karşıladığı müddetçe siyasal istikrar bozulmaz, düzen sağlanır ve kaos ve kriz söz konusu olmazdı.
Partiler iktidarda yerleşik hale gelmeye başladıkça, uzun soluklu oldukça yukarıda anlatmaya çalıştığımız dengeler bozulmaya, seçmenleri ile kurduğu bağlar başkalaşmaya ve iktidarı sürdürmenin araçları değişmeye başlar. Siyasal alan daralır, partisel rekabet siyasal dolayımlardan uzaklaşır ve sistem otoriterleşir. Sistemin otoriterleşmesi ve hatta bu dozun bile ilerisine sıçraması siyasal rekabet zeminini ortadan kaldırır. Muhalefet partileri üzerindeki baskılar her geçen gün artar. İktidardaki parti artık seçmen memnuniyetini umursamamaya, kaybettiği siyasal meşruiyetini rıza sağlayarak değil korku üreterek telafi etme yoluna girer. Demokratik siyasal zemin bu nedenle krize sürüklenir. İktidar artık iktidarını rakiplerini tasfiye ederek, kriminalleştirerek ve algı operasyonlarını bir mekaniğe bağlayarak sürdürür. İktidar varlığını baskı ile sürdürürken muhalefet kıstırıldığı dar alanda yok olmamaya, darbeleri savuşturmaya ve yıkılmadan ayakta durmaya çalışır.
Siyasal rejimler bu paradoks ile yüzleşemez. Demokrasilerin krizi, sistemin otoriterleşmesi ve demokratik yöntemlerle iktidara gelmiş partilerin demokrasi dışı pratiklere başvurdukça nasıl yola getirilip, dizginleneceklerinin formülü sistem içinde bulunmuş değildir. Hukuku tanımaktan uzaklaşmış, hukuk güvenliğini ortadan kaldırmış, yurttaşların muhayyel bir sözleşme ile devlete devrettikleri şiddet tekelini hukukun dışına çıkarak keyfileştirmiş ve muhaliflerini sindirmenin ve tasfiyenin birer aracına dönüştürmüş iktidarlara karşı ne yapılacaktır? İktidar değişiminin yegane aracı serbest ve adil seçimlerse, ancak otoriterlik dozunu sürekli yükselten bir iktidar muhaliflerinin elinden bu aracı almaya karar vermişse, seçimlerin kendi istediği hal ve şartlarda olması için elinden geleni yanına koymuyor ve muhalefetin cumhurbaşkanı adayını hapse yolluyor ve belediye başkanlarının üzerinden demoklesin kılıcını indirmiyorsa muhalefet iktidar karşısında ne yapacak?
Bugün karşı karşıya olduğumuz dilemma veya ikilem budur. İktidar siyasal alanı kapatmaya, siyasal rekabeti ortadan kaldırmaya karar vermiş görünüyor. İktidar özgür siyasal rekabet koşullarında iktidara yeniden gelemeyeceğini görüyor. Seçmenin rızasını sağlayabilmek, desteğini alabilmek için gerekli araçlardan yoksun olduğunun farkında. İktidar muhalefeti düşmanlaştırarak kendi çekirdek seçmenini konsolide etmeye ve bunu başardığı ölçüde muhalif seçmen blokunu ayrıştırarak bölmeye ve dağıtmaya çalışarak sonuca gitmek istiyor. Bunun için elinde, sırt çantasında siyasi levazımat bulunmuyor. AKP gerçek bir parti olmaktan uzaklaşalı, elinde devlet aygıtından ve daha özelinde hizmetkarı haline gelmiş olan yargı kuvvetinden başka bir şey kalmayalı çok vakitler oldu. AKP şimdi sadece elindeki yargı sopası ile siyasal alanı dizayn ederek, korktuğu muhaliflerini tasfiye ederek sonuca gitmeyi tasarlıyor. AKP için bu siyasetin iflası demek.
İktidar devlet alanına sığınırken ve daha özelinde elindeki en elverişli vasıta olarak yargıyı, hedeflerine ulaşmak için birer aparat haline getirirken, siyasal alan muhalefete kalmış görünüyor. İktidarın kaçtığı, terk ettiği siyasal alan muhalefet için mümbit bir toprak haline getirilebilir. Ancak bunun için ilk önce siyasalın değiştirici, dönüştürücü gücüne inanmak gerekiyor. Resmi veya kurumsal muhalefetin en büyük handikapı siyasal tarimiz göz önüne getirildiğinde görülecektir ki siyasaldan duyulan korkudur. Bu topraklarda siyasala ilişkin hep çarpık imgeler hakim olmuştur. Siyasal düşünmek ya yanlılık ya futbol takımı tutmaktan farksız bir fanatizm halidir veya Osmanlı siyasal düşünüşü akla geldiğinde yenilip dar ağacına çekilmekle eştir. Oysa siyasal yurttaşın kamusal varoluş halidir. Yunanlar agoraya gelip konuşmayanı, belagat sanatında ustalaşmayanı yurttaştan saymazlardı. Muhalefetin, devleti hükmü altına almış bir iktidar karşısında içine itildiği kıskaçtan kurtulmasının biricik yolu siyasalı keşfetmesinden, siyasalın değiştirici ve dönüştürücü gücüne inanmasından geçiyor. Bunun için ise alışılmış siyasal imgelemi ters yüz edecek hamlelere, ezber bozucu çıkışlara ihtiyaç var. Yapılabilir mi elbet.