Emperyalizmin içsel bir olgu haline gelmesi yalnızca soğuk savaştan kaynaklı dönemsel bir olay değildi. Soğuk savaş döneminde komünizmin kuşatılmasına yönelik izlenen strateji devletler arasında askeri ve istihbarat kurumları düzeyinde yoğun bir bütünleşmeye yol açmıştı. NATO'nun gerçek patronu ABD, kurum aracılığıyla ittifak üyelerinin devlet yapılarını baştan aşağı dönüştürüyor ve yeniden yapılandırıyordu. Ancak bu gelişmeler sermaye süreçlerine dışsal değildi.
ABD ile kurulan ilişki Çayan'ın yüksek öngörüsünde olduğu gibi her yönden içsel bir olgu haline geldi. Bağımlı bir ülke için ilişkiden 'kopuş' sistemden çıkmayı göze alamadıktan sonra imkansızdı. Burada Samir Amin'in uyarısını unutmamak gerekiyor: 'Kopuş' ile 'otarşi' birbirinden çok farklı olup kopuş otarşiye savruluşu beraberinde getirmez. Kopuş için halk sınıflarının güçlü desteği elzemdir. İçeride emekçileri gözeten bir yöneliş, bağımsız kalkınmacı politikalar, uluslararası sermaye hareketlerini sınırlama ve çok yönlü bir dış politika kopuşa uygun bir zemin hazırlar. Bunun için ülkenin dünya jeopolitiğindeki konumu, tarihi referansları diğer tamamlayıcı özelliklerdir.
Türkiye'de hem iktidar hem muhalefet böyle bir kopuşu göze alamaz. İktidarın böyle bir arayışı yoktur. Ama dillendirmenin dahi prim yaptığını iyi bildiğinden böyle bir söylemi somut bir yönelişe dönüştürmeden siyasi rantına yüklenmektedir. Muhalefet ise bu konulardan habersiz başka bir galakside yaşamaktadır. Alanı tümüyle iktidara bıraktığından iktidar bu konularda adeta tek kale maç yapıyor. Halbuki
muhalefet bu konulardaki prangalarından kurtulabilse ve dış politikayı politikleştirebilse iktidarın söylemi felç olacak, bütün cilası dökülecek. Örneğin Özgür Özel Hamas'la uğraşacağına İsrail'e terörist devlet diyebilse, unutulan Filistin çıkarmasını fiile dönüştürse AKP siyaseti tam bir krize sürüklenecek.
Ama o İsrail yerine Hamas'ı, Amerikan emperyalizmi yerine Trump'ı eleştirdiği müddetçe bu alanda Erdoğan ve Bahçeli at koşturmayı sürdürecek ve Suriye meselesinde Türkiye halkından gizlenenlerin üzerine gitmediği taktirde hem Türkiye'nin gerçek çıkarlarının sözcülüğünü üstlenemeyecek hem de Kürtlerle kurduğu bağ kırılgan olacak. Uluslararası jeopolitik ve dış politika halk kitlelerini etkilemek ve muhalefetin inandırıcı bir öykü yazabilmesi için işlevselleştirilmeyi bekliyor. Ama muhalefet olgularla değil imajlarla, gerçek muhataplarla değil gölgelerle savaşmayı tercih ediyor ve buradan da gerçek bir hikaye çıkmıyor.
Aşağıdaki alıntı emperyalizmin içsel bir olgu haline gelmesini net biçimde ortaya koyuyor. Alıntının bize gösterdiği hakikat şu: emperyalizm ile çıkarları çelişen bir ulusal burjuvaziden bahsedebilmek mümkün değil ve Amerikan emperyalizmi yeryüzünü sermaye adına düzleştirirken bunu yalnızca kendi sermayesi adına değil bir bütün olarak sermaye adına yapıyor. Amerikan emperyalizmini dünya sermayesi için vazgeçilmez kılan şey de bu özelliği. Kapitalizmin tarihinde hiçbir güç Amerikan emperyalizmine gelinceye kadar böylesi bir rol üstlenememişti. Mahir Çayan bu olguyu en erkenden fark eden yetenekli bir devrim kuramcısıydı. Bu fark edişten doğan sonuç şuydu: ne bir sermaye fraksiyonuna ne de onların kolektif çıkarlarını güvence altına alan bir kapitalist devlete öyle kolay anti-emperyalizm payesi verilemezdi.
'Sermayelerin karşılıklı birbirine nüfuz etmesi, her bir "ulusal burjuvazi"nin, adı konmamış Amerikan imparatorluğuna meydan okumaya yatkın bir güç olmasına dönük ilgi ve kapasitesini geniş ölçüde yok etti. Gerçekte bu burjuvaziler, Amerikan devletini küresel olarak kapitalist çıkarların nihai garantörü olarak görmekle kalmayıp, böyle bir meydan okuma düşüncesine genellikle düşman hale geldi.'