Hegemonya çıplak zorun görünür olmadığı, hakim bir grubun kendi özgül çıkarlarını başka grupların çıkarları ile telif etmeyi başardığı bir sürecin adıydı. Hegemonik süreçlerin Batılı varyantında 'güç' kuruluş sürecinin sine qua non'u olmaya devam ediyor, ancak hegemonyanın kurumsallaşmasıyla birlikte çıplak zor görünür olmaktan çıkıyor ve yerini 'yumuşak güç' unsurlarına terk ediyordu. Gücün belirleyici olduğu hegemonya süreçleri bir süre sonra maliyetli olmaya ve hegemonya krizi bir semptom olarak kendini göstermeye başlıyordu. İlk belirtiler sinyal krizi olarak kendini gösteriyor ve hegemonik güç finansal veya askeri güç unsurlarını devreye koyarak hegemonik ömrünü uzatmaya çalışıyor, ancak soruna kesin, nihai bir çözüm bulamıyordu.
Finansal gelişkinlik veya yeni finansal enstrümanların icadı kredi genişlemesine yol açıyor ve yeni girişimci zümrelerin yatırım için ihtiyaç duyduğu kaynak sorununu çözdüğü gibi devletlerin vergi tabanını genişletmelerine de sebebiyet veriyor ve devletleri mali açıdan sağlam kılıyordu. Devletin mali gücünün sağlamlığı hem devleti altyapı yatırımlarına yöneltiyor ve sermayenin yeniden üretim maliyetlerini aşağı çekiyordu hem de askeri gücü tahkim ederek devletin güç kullanma kapasitesini arttırıyordu. Bu nedenle finansallaşma hegemonyanın kriz evresinde karşımıza çıkan kaçınılmaz bir uğrak değildi yalnızca.
Kapitalizmin beş yüzyıllık tarihi bize hegemonyanın başlangıcında finansal gelişmişliğin ön planda olduğunu gösteriyor. Dünyanın ilk hegemonik güçleri İtalyan şehir devletletiydi. Özellikle Venedik stratejik konumu ile Akdeniz deniz ticaretinin koçbaşı gibiydi. Venedik daha 12 ve 13.yüzyıllarda diğer şehir devletlerinden kopmuş ve öne fırlamıştı. Bunda en etkili pay bankacılığın embriyonik halinin ilk burada ortaya çıkmasında yatıyordu. Bankacılık ile birlikte bankerlikte ortaya çıkmış ve ellerinde büyük bir parasal sermayeye sahip olan ve zenginliklerini deniz ticaretine borçlu bir zümre doğmuştu. Shakespeare'in Venedik Taciri oyununda bu dünyanın canlı bir tasvirini buluruz. Ama yine de Venedik şehir devletinin hegemonik gücü sınırlı ve coğrafi alanı çok dardı.
İtalyan şehir devletleri içinde hegemonik etki sahasını arttıran ve servaj hakkını kıskançlıkla kullanan güç Cenovalılardı. Cenovalılar Venediklilerden çok etkin ve daha iddialı biçimde Akdeniz'in her yerine yayılarak ticari koloniler kurdukları gibi İspanyol ve Poryekizlileri neredeyse vassalları haline getirmişlerdi. Parasal ve finansal güç birikmesi askeri alana tahvil ediliyor ve İspanyol krallığı ile Portekizliler Cenova hegemonik gücünün etki sahasına giriyorlardı. İtalyan kent devletleri çok küçük bir teritoryal sahada muazzam büyük sermaye biriktirmişler ve kapitalist güç mantığının öncülüğünü yapmışlardı. Bu modelde finansal güç ile askeri güç birbirlerini destekliyor ve yeniden üretiyordu.
Bu gücün nasıl birşey olduğunu en iyi anlayan İngiliz düşünürü Thomas Hobbes olmuştu. Hobbes'a göre 'uşaklarının olması Güç sahibi olmak demektir; dostlarının olması güç sahibi olman demektir; zira onlar birleşik bir güç oluştururlar'. Tıpkı bir insanın güç sahibi olması nın uşakları ve dostlarından oluşan bir topluluğa liderlik yapmasını beraberinde getirmesinde olduğu gibi 'cömertlikle birleşen zenginlik de güç demektir; ... cömertlik olmazsa böyle birşey olmaz; çünkü bu durumda kendinizi savunamazsınız: insanların içine Haset tohumları atar, böylece Av haline gelirsiniz.' Hobbes, insanın insanın kurdu olduğu bir dünyaya inanıyordu. Böyle bir dünyada güç sahibi olmak o gücü doğru kullanmayı bilmekten geçiyordu. Hobbes'ın tekil insan için verdiği örneği genelleştirerek batıda modern devletler sisteminin daha ortaya çıkmadığı bir vaziyete uygulayabiliriz.
Küçük İtalyan şehir devletlerinin kendi özel orduları yoktu. Ancak ellerinde muazzam büyüklükte parasal sermaye ile Akdeniz'in deniz ticaretine yön verebilecek gelişmiş finansal ensrümanlar vardı. Kendi özel orduları olmadığı için paralı ordulardan hizmet satın alarak güvenlik ihtiyaçlarını karşılıyorlar ve savaş sırasında ticaret yapmaya devam ediyorlardı. Daha büyük karasal güçlerin tehditlerini bertaraf etmek için onlarla dostluklar geliştiriyorlar ve yumuşak güçlerini kullanıyorlardı. Bir hegemonik gücün aklına sahiptiler ve bu sayede 16.yüzyıla kadar dünya ticaretinin başlıca gücü olmayı başardılar. Dünya ticaretinin Akdeniz dışına çıkması ve önce Batı Hint adalarının ve sonrasında Amerikan kıtalarının keşfi bu şehir devletlerinin hegemonyasına son verdi. Bir başka ticari imparatorluğu denizaltı ülkesi olarak bilinen Hollanda'yı öne çıkardı. Ama model çalışmaya başlamıştı. Batı tarzı hegemonya salt sermaye egemenliğine değil üç unsurun biraraya gelmesini gerektiriyordu. Kapitalizm, pazar ve devlet.
17.yüzyılın hegemonik gücü Hollanda İtalyan şehir devletlerinden daha büyük bir teritoryal sahaya sahipti. Ama yine de bir ulus-devlet değil, ancak bir proto ulus-devlet sayılabilirdi. Kendinden önceki İtalyan şehir devletleri ile hegemonyasını devredeceği Britanya krallığı arasında bir geçiş uğrağıydı. Hollanda büyük bir ticari imparatorluk olarak doğdu, ancak yönetim tarzı ilk burjuva cumhuriyeti olmasına imkan verdi. Çünkü yöneticisi seçimle iş başına geliyordu. Ve burjuva tacir sınıfının çıkarlarını korumakla yükümlüydü. Devlet, Marx'ın burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden bir komisyon gibi gördüğü niteliğe haizdi. İspanyollar ve Britanya krallığı bu cumhuriyeti ilhak ve işgal girişiminde bulunuyor ve ikisinin çıkarlarının bağdaşmaması bu küçük ülkeyi ayakta tutuyordu.
17.yüzyılda zenginlik denizaltı topraklara aktı. Sanat da özellikle resimde bir Hollanda yüzyılı yaşandı. Sanatçıların yeni koruyucusu soylular değil burjuvalardı. Ferguson Britanyalıların finansal işlemleri Hollandalılardan öğrendiğini söyler. Savaşlar denizaltı ülkeyi yorgun düşürdü ve finansı öğrenen Britanyalıları öne çıkardı. Bu devir savaşsız ve finansal gücün el değiştirmesi ile gerçekleşti. Modern Avrupa devletler sistemi 17.yüzyılda Westfelya barışı ile ortaya çıktı. Avrupalılar ilk kez bir devletler sistemi oluşturmayı, egemenlik hakkını ve savaşı kurallara bağlamayı öğrendiler. Bu gelişme Avrupa'nın gücünü serbest bırakacak, ancak dünyanın yağma edilmesinin önünü açacak ve dünyanın ilk kapitalist imparatorluğunu ortaya çıkaracaktı.