Atalar 'iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır' derlermiş. Bu söz başkasının yaptıklarını kınamadan, yargılamadan, hüküm vermeden evvel bir de kendi yaptıklarına gözünü çevir anlamına gelir. Başkalarının yaptığı kötülükten şikayet ederken aynısını eğer kendimiz yapıyorsak bir inandırıcılık kriziyle karşı karşıya kalırız. İktidar CHP belediyelerine adeta göz açtırmıyor. Gelirlerini kısıtlıyor, önceki dönemlerden kalan borçların faturasını CHP"li belediyelere çıkararak onları hizmet yapamaz hale getiriyor vs... İktidar genel iktidara giden yolun yerel iktidardan geçtiğini deneyimlerinden bildiği için CHP'li belediyelerin başarısız olması için elinden geleni esirgemiyor.
Ekonomik kriz, kötü yönetişim ve özellikle pandeminin etkisi ile CHP 2024 seçimlerinde büyük bir başarı gösterdi. Metropolllerin ve büyük kentlerin tamamı CHP'ye geçti. Halk iktidara 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde veremediği dersi 2024 mahalli seçimlerinde verdi. İktidarın yenilgisinin kuşkusuz en büyük nedeni ekonomik krizdi. Türkiye 2018 yılından başlayarak büyük bir ekonomik krizin içinden geçiyor. Halk yoksullaşıyor, iktidar rasyonel ekonomi politikalarından uzaklaşıyor ve krizden çıkış sürekli geciktiğinden seçmen iktidardan uzaklaşıyor. Kitleler artık alternatif aramayı da bıraktı. Bir an evvel bu iktidardan kurtulmak istiyor.
CHP"nin 2024 seçim başarısı böylesi özel bir konjonktürün ürünüydü. Halk canından bezmiş, iktidara bir ders vermek istiyordu ve bunun için en uygun parti CHP'ydi. DEM seçmeni de 10 yıldır sürdürülmekte olan çöktürme planının müellifi ve uygulayıcısı olarak AKP'yi gördüğü için bölgede sahip olduğu belediyeleri korumaya batıda ise iktidara kaybettirmeyi öne alan bir stratejiye karar vermişti. Tüm olumsallıklar biraraya geldi ve CHP %38'ler eşiğine dayanarak büyük bir başarıya imza attı. Fakat CHP liderliği bu başarının dinamiklerini ve sonuçlarını doğru okuyamadı. Bu yanlışlık elbette bugünün bir sorunu değildi. Ancak giderek keyfileşen, hukuk tanımaz hale gelen ve yargıyı siyasal bir enstrüman gibi kullanan CHP'nin bu başarı karşısında daha sorumlu, daha öngörülü ve daha tedbirli davranması bir zorunluluktu.
Çünkü CHP'nin karşısındaki iktidar her hangi bir iktidar değildi. Siyasi rekabeti kuralına göre oynayan, yenilgiyi hazmetmesini bilen, demokrasinin kurum ve kurallarını özümsemiş bir iktidar değildi karşısındaki. Seçim ve referandumları bir plebisite dönüştüren, oyunun kurallarını son dakikada değiştirmekten kaçınmayan, devleti giderek bir parti devleti haline getiren, iktidar olmakla yetinmeyip rejimi tümüyle değiştirmeyi ve dönüştürmeyi hedefleyen ve bunun sonucunda iktidarını ebedileştirmek isteyen bir iktidardı AKP iktidarı. Üstelik bu niyetini saklamıyor, gizlemiyordu. Atı alan Üsküdar'ı geçti diyerek gerçek niyetini de deşifre ediyordu. Yani biz öyle demokrasicilik oynayarak, kaybetmeyi normalleştirerek iktidarı bırakacak bir parti değiliz diyorlardı.
CHP'nin her şeyden önce karşısındaki iktidarın mekaniğini ve dinamiklerini doğru okuması gerekiyordu. Eğer iktidar artık önceki iktidarlardan farklılaşmışsa, seçimle gelip giden bir iktidar olmaktan uzaklaşarak, iktidarını kalıcı hale getirmek için devlet gücünü sonuna kadar kullanmayı göze almış ise artık iktidar değişiminin bütün parametreleri değişmiş demekti. Karşınızdaki rejim ne sıradan bir otoriterlikti ne de iddia edildiği gibi meşruiyetini hala dürüst ve adil seçimlerden alan seçimli yani rekabetçi bir otoriterlikti. Rejim hızla bütün bu parametrelerin ötesine geçmiş, demokrasinin bütün kırıntıları yok edilmiş, devletin bütün kurum ve kuruluşları bir partinin hizmetine girmiş ve ülkenin başındaki kişinin kullandığı yetkiler seçimli kralları hatırlatmaya başlamıştı.
Böylesi bir iktidar karşısında eski muhalefet alışkanlıkları ile mücadeleye devam etmek kendini kandırmaktan başka birşey olmayacaktır. Rejim değişirken, kurumlar çökerken ve içleri boşaltılırken, tam anlamıyla bir çürüme yaşanılırken eski alışkanlıklardan vazgeçmeden yola devam etmek intihar olacaktır. Cehenneme giden yollar iyiniyet taşları ile döşenirmiş denir. CHP şu yukarıda ayrıntısıyla anlattığımız değişikliklerin doğru dürüst bir okumasını yapmadan, eski alışkanlıklarından sapmadan ve köklü bir yenilenmeye niyet etmeksizin bugünlere geldi.