Karadeniz yaylaları bir başkadır

Mehmet Bayraktar

İki bağımlılığın vardı: Biri sigara, diğeri de kahve köşelerinde boşa vakit geçirmek idi. Onlardan kurtulmak için bir yol arıyordum. 

2001 yılı Mayıs ayıydı. Trabzon’a gitmiştim. O yıllarda Sarp gümrük kapısı açılmış, Rusya’dan, Gürcistan’dan akın akın turistler geliyor, öte-beri getirip Rus pazarında satıyorlardı.

Fotoğraf makinesi de getiriyorlardı. Ruslardan Zenith marka bir fotoğraf makinesi aldım ve Karadeniz dağlarındaki ikinci yolculuklarım başladı. (Birinci yolculuklarım çocukluğumdaydı.) İşte o günden beri birkaç yıl hariç Karadeniz'e hep gittim. Hem dağlarda yürüdüm, hem fotoğraf çektim.  Adeta doğayı yeniden keşfettim. Kahve Köşelerinde, kapalı ortamlarda sigara dumanı altında geçirdiğim zamanlar için büyük üzüntü duydum.

O gidişlerden birinde çektiğim bir kaç fotoğrafı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir seferinde dia çekimi için hazırlıklıydım. Yaylanın çimenlerinde gezinirken uzakta birden bir su fışkırması oldu. Muazzam bir şeydi Su gök  yüzüne yükseliyor ve ardından gök kuşağı oluşuyordu.  Hemen fotoğraf makinesini alıp çoluk, çocuk koşturduk.  Şahane bir gökkuşağı manzarasıydı. Çakırgöl'den Trabzon’a giden su hattında patlama olmuş meğer. Şansın böylesine ne denir bilmem. Arayıp da bulamayacağımız bir şeydi.

Ancak o zamanlarda henüz video çeken makineler piyasada yoktu. Video çekemedim ama onlarca kare fotoğraf çektim. Çocuklar gökkuşağı altından bir o yana, bir bu yana koşturup durdular. Diyeceğim o ki, fotoğraf,  doğanın güzelliklerini yeniden keşfetmemde çok önemli bir rol oynadı. O günlerden sonra fotoğraf serüvenine hiç ara vermedim.