Bir dostumuz,
“Nasılsın?” dediğinde,
“Teşekkür ederim, iyiyim.” diyemiyoruz artık.
“Memleket gibiyim!” diyor, başka da bir açıklama yapma gereği duymuyoruz. Bu sözle ne demek istediğimizi hemen anlıyor, arif olmasına gerek kalmıyor.
Dün akşam, Yazarlar Evi’nde Çukurova Sanat Girişimi’nin şemsiyesi altında gerçekleştirilen, Kerim Caymaz’ın yönetkenliğinde sunulan Felsefe Teknesi’nin konuğu, Dr. Esengül Ayyıldız’dı. Kerim Bey her zamanki nezaketi ve zarafetiyle yerini almıştı. Her programında olduğu gibi dün akşam da dersine iyi çalışmış biri olarak konuğunun konuşma alanını açtı. Tek derdi, Felsefe Teknesi’ni sert dalgalardan, girdaplardan, fırtınalardan korumak ve usta bir kaptan gibi güvenli limana yanaştırmaktı.
Dr. Ayyıldız, Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi hocalarından. İnandığı doğrularla ilgili görüşlerini aktarırken sözünü eğip bükmeden konuşan biri. Türkiye’de muhalif olmanın bütün zorluklarını yaşamış, sıkıntısını ve çilesini çekmiş bir akademisyen. Sıkı bir feminist. Hem de Marksist feminist. Böyle olunca da başı dertten kurtulmuyor. “Bu suça ortak olmayacağız!” dediği için KHK ile görevden uzaklaştırılan ama mücadeleci kişiliğiyle 2024’te mahkeme kararıyla görevine dönen iflah olmaz bir muhalif. Onu tanımayanlar da asık suratlı, geçimsiz, kavgacı, itici biri sanacak. Tam tersine, egosuz, sempatik, sıcakkanlı biri. Yüzünden gülücükler hiç eksilmiyor. İçinde, kabına sığmayan yaramaz bir çocuk var sanki.
Programa yalnız gelmedi. Yanında sempatik biri daha vardı: Any Leinonen. O da kim diyecekseniz, tanıtayım. Dünya tatlısı bir Finlandiyalı. Esengül Hanım’ın Helsinki’deki doktora adayı olarak bulunduğu yıllarda başlayan arkadaşı. Türkçeyi de kulağa hoş gelen bir aksanla konuşuyor. Program boyunca arkadaşını büyük bir dikkat, ciddiyet ve hayranlıkla dinledi, yeri geldi destek verdi.
“Otoriterleşme: Aile ve Toplumsal Cinsiyet” konulu panele ilgi ve katılım oldukça fazlaydı. Ülkemizin ve bölgemizin genel durumu irdelendi. Küresel sermayenin ülkemizde ve bölgemizdeki planları konuşuldu. Tek adam rejimiyle içine düştüğümüz durum üzerinde duruldu. Hükümetin handikapları, giderek otoriterleşmesinin nedenleri sorgulandı.
18.30’da başlamıştı program, saatler 20.30’u gösterdiğinde Esengül Hanım hâlâ aynı şevkle ve heyecanla konuşuyordu. Ülkenin içinde bulunduğu yeni dönemin adı konusunda minik bir anlaşmazlık yaşandı. Kapitalist, neoliberal yönetim mi; kapitalist, şeriatçı, neoliberal yönetim mi derken kapitalist, baskıcı, neoliberal yönetim adında karar kılındı.
Her programın sonunda olduğu gibi içimizdeki sıkıntı, kafamızdaki o bilindik soru yerini korumaya devam ediyordu:
“Ne olacak bu memleketin hâli?”