8-Biz resmin tek yüzüne değil her yüzüne bakmakla sorumlu addediyoruz kendimizi. CHP'nin sorunları yapısal, tarihsel ve sadece bugünle ilgili değil. Konjonktür CHP'yi bugün için halkın önündeki en önemli seçenek haline getiriyor. Bağımsız sınıf örgütlerinin olmadığı, varolan sendikal yapıların bürokratikleşip her düzeyde tabanlarından koptuğu, ülke iktisadi olarak kalıcı bir kriz yaşıyorken sınıf mücadelelerinin ivmesi çok düşük ve sosyal mesele siyasallaşarak ülke gündeminin merkezine bir türlü yerleşemiyor. Geçim sıkıntısı ve ağır bir yoksulluk ile boğuşan halk sınıfları umutlarını bağımsız sınıf yapılarına veya siyasal örgütlere değil CHP'ye dönerek aşmak istiyor.
9-CHP ülkede Kürt siyasal muhalefeti hariç, varolan rejime muhalif olan herkesin yüzünü çevirdiği parti haline gelmiş bulunuyor. Kuşkusuz CHP'nin daha solunda, daha radikal bir zeminde politika yapan parti, örgüt ve hareketler var, ancak bu yapılar bir türlü aşamadıkları bir kitleselleşme sorunu ile maluller ve büyük politika alanında etkili olabilecek ağırlıktan yoksunlar. Geniş halk kitleleri kendilerini yoksulluğa mahkum eden bu durumdan çıkılabileceğine dair iktidarın hiçbir olumlu sinyal vermediği bir vasatta çareyi CHP'de arıyor. Bu nedenle CHP yalnızca kendi geleneksel tabanının değil yönetememe krizinden rahatsız, ülkenin daha baskıcı ve totaliter bir yere doğru gidişinden endişeli ve ağır bir ekonomik buhran altında inleyen çok geniş çevrelerin yüzünü döndüğü ve umut bağladığı bir parti haline gelmiş durumda.
10-Bu hal aslında CHP'ye gerçek bir halkçılaşma fırsatı sunuyor. CHP tıpkı 70'li yıllarda olduğu gibi halk sınıflarını hegemonik bir koalisyon içerisinde toplayacak imkanlara sahip. 70'lerin CHP'si bir iç savaş ortamında, faşizmin hem devlet katlarından hem de sivil siyasal yapılar tarafından aşağıdan örgütlendiği koşullarda, tüm ilericilerin çatısı altına sığındığı bir sığınaktı. Kavganın en önünde değildi, ama kavga edenlerle kavga etmiyordu. Bu hareketli ortam CHP'ye kuvvetli bir basınç uyguluyor ve parti tabanını bir mıknatıs gibi daha sola itiyordu. Bugün bu koşullardan çok uzağız. Ne bağımsız bir sınıf hareketi ne devrimci demokrat bir hareketlilik var. Kısaca toplumsal muhalefetin düzeyi çok düşük. Bu basınçtan yoksun CHP geleneksel yanına çok daha bağlı, düzenle bağları çok daha kuvvetli ve içerisindeki bağımsız ideolojik ve politik arayışlara çok kapalı bir yerde duruyor.
11-Ülkedeki mevcut halin faşizm tanımına uygun olduğu düşüncesinde değilim. Ancak mevcut iktidarın kurduğu rejimi kurumsallaştırma yönündeki her hamlesi muhalefetin alanını daha da daraltıyor ve Türkiye'yi faşizmin olmasa bile yarı askeri yarı sivil bir diktatörlüğe doğru sürüklüyor. Diktatörlük demek keyfiliğin egemen olduğu, hukuk güvenliğinin kalmadığı, devlet kurumlarının artık birbirini denetleyip dengelemeyi tümüyle bir yana bıraktığı, muhaliflerin baskı ve zor ile sindirildiği ve bir iktidar değişiminin çok zorlaştığı bir yere ulaşmış olmak demektir. Ancak halk kitleleri örgütlülük düzeylerinin düşük olmasına, umutlarını hala kitlesel gösterilerle değil bir seçimle iktidar değişimine bağlamış olsalarda iktidarın dayattığı rejime teslim olmaya niyetli değil ve buradan çıkış içinde seçenek olarak yüzünü CHP'ye dönüyor.
12-Devletin bir partinin egemenliği altına girdiği, yargının iktidardaki partiyi koruyup kolladığı ve seçenek olan parti üzerinde sopasını indirmediği bir yerde politik mücadele araçları da artık değişmek zorundadır. CHP'nin artık kendini klasik bir parti örgütü gibi görmeyip yarı askeri yarı sivil bir diktatörlükten çıkışın politik cephesine dönüştürmelidir. Bu ise CHP siyasetinde ancak bir devrimle mümkündür. Daha CHP geldiğimiz yerin ayrımında bile değil. CHP alışıldık siyaset yordamı ile yoluna devam ediyor. Özgür Özel konjonktürün zorlaması ile CHP siyasetinde önemli değişiklikler yaptı, ancak bu değişikliklerin tüm örgüte sirayet ettiğini söyleyemeyiz. Özgür Özel CHP'ye egemen bürokratik siyaset tarzının dışına çıktı, sokağın ve meydanların gücünü yeniden hatırlattı. Her mitingine onbinler katılıyor kitleler iktidara adeta gövdeleriyle mesaj veriyor. Ancak meydanların dolması iktidarı bildiği yoldan caydırmıyor, vazgeçirmiyor.
13-Meydanlar kitlesel desteklerini artık iktidardan çektiklerini, CHP etrafında safları sıklaştırdıklarını haykırsa da bu haykırış gökkubbe altında bir yankı olarak kalıyor, ancak iktidarı ilerlediği yoldan vazgeçirmeye yetmiyor. CHP'nin kitle desteği artarken, birinci parti olma vasfı değişmez iken, iktidar CHP'yi siyasetin klasik yolları ile yenemeyeceğini bildiüinden devlet gücüne yükleniyor ve elindeki yargı gücü ile CHP'yi teslim olmaya, içeriden muhipler bularak ve partiyi onlara teslim ederek derin bir kargaşaya sürüklemeye ve kitleler gözündeki çekiciliğini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Parti liderliği geldiğimiz nokta itibarı ile iktidarın bu saldırılarına direnmeyi tercih etmiş olsa da partiyi bu noktaya kendi tercihlerinin getirdiğini de bilmeli.
14-CHP'nin politika tarzı yakın zamana kadar kitlelerden kopuk, sokağı bir siyaset mekanı olarak dışlayan, halk sınıflarını bir sınıfın üyesi olarak değil bir yurttaş ve seçmen olarak gören, parti liderliğini ele geçirenin partinin tümüne sahip olduğu bir anlayışa yaslanıyordu. Parti asabiyesini dar kadroculuktan, ekipçilikten ve bunun doğal bir sonucu olan hizip reflekslerinden alıyordu. Bu asabiye partiyi hiçbir partide olmadığı biçimde canlı ve dinamik kılmakla birlikte ortak bir ideolojik zeminden, ortak bir duyuş ve düşünüşten uzaktı. Parti enerjisinin neredeyse tamamını iç mücadeleye harcıyor ve toplumsal muhalefeti örgütlemekten ısrarla uzak duruyordu. Toplumsal muhalefetin canlı ve sürekli olmadığı bir yerde iktidarlar üzerinde sokağın etkisi kayboluyor ve siyaset elitler arası bir mücadele yeri haline geliyordu.
15-Dar kadroculuk ve ekipçilik ancak parti içi ideolojik rekabet, bunun yansıması politik eğilimler ve bunların çıktısı olan her yere liyakat ve birikimin ölçü haline gelmesi ile aşılabilirdi. Ancak Özgür Özel yaptığı bir dizi müspet işe rağmen partiyi bu anlamda dönüştürmüş değil. Belediye Başkanı tercihlerinde bu sıraladığımız ölçünün dışına çıkmadı. Kendine ve ekibine yakınlığı ölçü aldı. Belediye başkanları istisnasız Özel'e kurultayda destek verenler arasından tercih edildi. Özel önceliğini parti içi hayatı demokratikleştirmeye değil ekibini partiye hakim kılmaya verdi. Halbuki kurultayı açık bir farkla değil kıl payı kazanmıştı. Yani parti içi güç dengeleri hesaba katıldığında karşısında azımsanmayacak bir ağırlık vardı. Kazananın her şeyi kazandığı ve kaybedenin her şeyi kaybettiği bir yerde kaybedenler artık siyaseten tasfiye dışında önlerinde hiçbir alternatif kalmadığını gördüklerinde CHP asabiyesine sığınarak kendilerini ayrı bir ekip, parti içinde başka bir parti gibi örgütlemekten imtina etmediler. Bu tam da sarayın CHP'yi karpuz gibi yarmak için arayıp da bulamayacağı bir fırsattı.