7-Her isyan yenilgiye uğradığında geride büyük hayal kırıklıkları ve acılar bırakır. Umutlar geri çekilir, yenilgi kabullenilir, geride kalanlar uzun sürecek bir suskunluğa gark olur. Kürt isyanlarında da bunlar yaşanıldı. Cumhuriyetin daha ilk yıllarında yaşanılan isyanlar Kürtler açısından ne ilkti ne de son olacaktı. İsyanların temelinde Kürtlerin alıştıkları yaşama tarzına müdahale vardı. İlk isyanlar Osmanlı’nın merkeziyetçi politikaları hayata geçirmeye başlamasıyla başlamıştı. Bu Osmanlı-Kürt ilişkilerinde bir paradigma değişikliği demekti. İmparatorluğun taşrayı daha sıkı biçimde kontrol etme isteği Kürt taşrasının alıştığı yaşama tarzı ile çelişkiye girmiş ve sonucunda isyanlar patlamaya başlamıştı. Kürtler büyük imparatorlukların kavşağında yaşadıkları için devletleşmeye imkân bulamamışlardı, ama iç ilişkilerinde otonom bir hayat sürdürmüşlerdi. Bu sayede dillerini, kültürlerini muhafaza etmeyi bilmişler ve her tür inkâr ve asimilasyona karşı varlıklarını devam ettirmişlerdi.
8-Kürtler Çanakkale’de Türkler ile birlikte savaşmışlardı. Çünkü kendilerini imparatorluğun bir parçası sayıyor ve gâvur olarak kodladıkları emperyalizme birlikte karşı koyuyorlardı. Anadolu toprakları onlarında vatanı, yurduydu. İçlerinde ayrılıkçı eğilimler olsa bile gâvura karşı aynı inancın mensubu olduklarından bu eğilimler Kürtlerin çoğunluğunu arkasına alamıyordu. Bu temel motivasyonun en iyi farkına varan Kurtuluş Savaşı’nın liderliğini üstlenecek olan Mustafa Kemal’di. Kuşkusuz Samsun’a çıkarken aklında bir planlama vardı. Padişah tarafından en yüksek yetkilerle donatılmış biçimde Anadolu’ya çıkmıştı. Çıkış gayesi resmi olarak Anadolu’daki huzursuzlukları yatıştırmak, direnişleri pasifize etmekti. Ama bir süre sonra kendiliğinden ortaya çıkan direniş eğilimlerini birleştirdiği takdirde düşmanı yenilgiye uğratabileceğini, zafere doğru ilerleyebileceğini görmüştü. Kuşkusuz bu konuda ilk belirtiyi Havza ve Amasya’da yaptığı görüşmeler sırasında edinmişti. İstanbul Gazi’nin temaslarından kuşkulanmaya başlamış ve geniş yetkilerini elinden almaya karar vermişti. Gazi paşa Erzurum’a geldiğinde bir sürprizle karşılaştı ve tüm yetkilerinin elinden alındığını öğrendi. Kumandası altında ne bir ordu ne de bir güç vardı.
9-Gazi stratejik hedeflerine ulaşmak için Kürtleri ikna etmesi gerektiğine karar vermişti. Kürtlerin desteği olmaksızın kafasındaki kurtuluş planının hayata geçirilmesi imkânsızdı. Emperyalizm Sevr ile Kürtlerin de ağzına bir parmak bal çalmış ve ayrılıkçı eğilimleri harekete geçirmişti. Ama tarihte Kürdistan ve Ermenistan olarak biline coğrafyalar birbiri ile örtüşüyor ve Sevr’i dayatanlar Kürdistan coğrafyasını da içine alacak şekilde burada büyük bir Ermenistan kurmayı tasarlıyorlardı. 1915 de yaşanılanlar sıcaklığını koruyordu. Kürt ağa ve beyleri de Ermeni katliamına dâhil olmuşlar ve mal ve mülklerine çökme işinin merkezinde yer almışlardı. Eğer geçmiş hortlatılırsa bir gün bunun hesabının kendilerinden sorulacağı endişesinin içlerinden atamamışlardı. Gazi Kürt ileri gelenlerindeki bu psikolojiyi çok doğru okuyarak onlara birlikte kurtuluşu vaat etti. Ya Batılı Hıristiyanların iğvasına kapılarak din kardeşleri ile yollarını ayıracaklar ve bir meçhule çıkacaklardı ya da ortak vatan için ortak kurtuluşu birlikte gerçekleştireceklerdi. Kürt ile Türkü kurtuluş savaşında birleştiren ortak motivasyon korkular ve umutlardı. Mustafa Kemal nihai stratejisini içinde saklamasını bilen her iyi asker ve siyaset adamında olduğu gibi her taktik aşamanın gerektirdiği esneklikle davranmayı huy edinmişti.
10-Kürt ileri gelenlerinin yakın tarihten kaynaklı korkularını çok doğru okumuş ve birleştirici halkayı iyi yakalamıştı. Gavura güvenilmezdi ve gavur Müslümanın dostu olamazdı. Kurtuluş savaşı asıl olarak bu motivasyonla yürütülecekti. Din ve ortak inanç Anadolu’da yaşayan değişik kökenden halkları düşman karşısında birleştiren en büyük tutkaldı. Bir tür Müslüman milliyetçiliği diyebileceğimiz hal söz konusuydu. Anadolu’nun her kökenden halkını birleştiren ana amil buydu. Kürtler bin yılı aşkın süredir Türklerin yönettiği İmparatorlukların çatısı altında bu ortak paydanın birleştiriciliğinde karşılıklı bir hayat sürdürmüşlerdi. Bu deneyim ortaklığı, tarih birlikteliği ve imparatorluk pratiği karşılıklı güveni arttırıyor ve birlikte yaşama isteğinin harcı oluyordu. Mustafa Kemal kıvrak zekâsı ile tüm bunları görmüş ve kurtuluşa erişmek için bunları adeta oya gibi işlemişti.
11-Birinci meclisin bileşimine, yapılan konuşmalara ve daha kurtuluş savaşı devam ederken hazırlanan ve ilk meclis tarafından 1921 yılında kabul edilen anayasaya bakıldığında bu niyetin sadece soyut laflardan ibaret kalmadığı ve en temel metinlere işlendiği görülecektir. Denecektir ki savaş devam ederken ve olağanüstü şartlar ortada iken ve anayasa tekniğinden bile uzak bir biçimde hazırlanan bir metne bu kadar tarihsel anlamlar yüklemeye gerek var mı? İsteyen istediği anlamı yükleyebilir, ama kaçınılmaz gerçekten hiç kimse kaçamaz. 1921 Anayasası kurtuluşun anayasası olarak tarihe geçmiştir ve kurtuluşun tüm öncelikleri bu metne işlenmiştir. Kurtuluş Anadolu halklarının ortak eseri olacak ve gelecek bu hakların ortak tasavvurunun ürünü olacaktır. İşgalin ve düşmanın birleştirdiği halklar geleceklerini birlikte kararlaştıracaklardır. Birinci meclis bu anlamda kurtuluşun karargâhı olduğu gibi en açık tartışmaların yapıldığı demokratik bir meclisti. Meclise gelen her milletvekilinin nereden geldiği tarihsel coğrafya adlarına sadık kalınarak adlandırılıyordu. Bugün kullandığınızda başınıza iş açacak sözcükler iftiharla kullanılıyordu. Bu kurtuluşun momentiydi.
12-Cumhuriyetin başlarında ortaya çıkan Kürt isyanlarının altında kanaatimizce kurtuluşta sağlanan ortaklığın kuruluşla beraber ortadan kalkması gerçeği vardır. Biz başka ikincil unsurların payını inkâr etmiyoruz. Ama en temel nedenden, gerekçeden söz ediyoruz. Cumhuriyetin tarihsel haklılığını, tarihsel meşruiyetini ve ilericiliğini kimseyle tartışacak değiliz. Kurtuluş Savaşı emperyalist işgale karşı verilmiş haklı ve meşru anti-emperyalist bir savaştır. Cumhuriyet bir politik devrimdir, çünkü iktidarı saray ve saltanatın elinden alarak ve bunların bağlaşığı olan sınıfları politik olarak mülksüzleştirerek iktidarlarına son vermiştir. İktidarı bir hanedanın elinden almış ve iktidarın soy-sop üzerinden devrini ortadan kaldırmış ve cumhura devretmiştir. Fakat tüm bu eylemliliklere halk katılımı sınırlı olmuş ve halk kasıtlı olarak bu süreçlerin dışında bırakılmıştır.
13-Bir hadisenin tarihsel olarak meşruiyetini kabullenmek, ilerici birikimini gerici tavırlar karşısında sahiplenmek başka bir şeydir tüm bu sürece eleştirel, Almanların Aufhebung dedikleri biçimde yani kapsayarak, içererek, özümseyerek, ama aşarak bakmak birbirinden çok farklıdır. Bu bakış maddeci ve diyalektiktir. Pozitivist bakış ise eleştirellikten uzak olup onaylayıcı bakıştır. Eğer 21.yüzyılda, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında Cumhuriyeti bir kabuk olmaktan çıkaracak, felsefi tüm içerimleri ile sahiplenecek ve demokrasi ile bütünleştirerek baskıcı halinden uzaklaştırıp bir demokratik cumhuriyet haline getireceksek buna mecburuz.