Yeni yıl yaklaşırken vitrinler süsleniyor, kampanyalar bağırıyor, “son gün”, “büyük indirim” çığlıkları kulaklarımızı dolduruyor.
Ama ne gariptir ki bu ülkede en bol bulunan şey artık umut değil; sahtelik.
Yaşar Eğice “Sahtekârlık” derken abartmıyor.
Çünkü bugün sahtekârlık münferit bir suç olmaktan çıkmış, toplumsal bir karakter zaafına dönüşmüş durumda.
Sahte indirim var.
Sahte içki var.
Sahte gıda var.
Sahte belge, sahte proje, sahte vaat, sahte ahlak var.
Ve en tehlikelisi: sahte vicdan.
Birileri yılbaşı öncesi “gün bugündür” diyerek vatandaşı nasıl yolacağını hesaplıyor.
TOKİ adını kullanarak umut satanlar, merdiven altlarında zehir üretenler, etiketle oynayıp fahiş fiyatı indirim diye sunanlar…
Hepsi aynı zincirin halkası.
İçişleri Bakanlığı, emniyet, jandarma elinden geleni yapıyor mu?
Evet, yapıyor.
Operasyonlar var, baskınlar var, yakalamalar var.
Ama mesele sadece güvenlik meselesi değil ki!
Sorun daha derinde.
Bu ülkede ahlak denetimi çöktü.
“Allah’tan kork, kuldan utan” sözü tabelada kaldı; hayatta karşılığı kalmadı.
Merdiven altı üretim sadece bir gıda sorunu değildir.
Bu, insan hayatını hiçe sayan bir zihniyetin ürünüdür.
Birinin boğazından geçecek lokmanın zehir olup olmayacağını umursamayan bir aklın eseridir.
Daha acısı ne biliyor musunuz?
Bu sahteliği üretenler kadar, bile bile göz yumanlar, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenler de suç ortağıdır.
Herkes kuyruğu dik tutmaya çalışıyor ama
paçalarımızdan akan riya,
sözümüzle özümüz arasındaki uçurum,
bu kalıbın bize büyük geldiğini açıkça gösteriyor.
Yanlışlar ortada.
Suçlular ortada.
Biz de buradayız.
Ama soralım artık kendimize:
Bu ülkede gerçekten Allah’tan korkan,
gerçekten kuldan utanan kaç kişi kaldı?
Cevap acı ama net:
Çok az.
Ve biz bu sahteliği normalleştirdikçe,
yarın çocuklarımıza bırakacağımız tek miras
güvensizlik, korku ve çürüme olacak.
Yeni yıla girerken aynaya bakmanın tam zamanı.
Çünkü sahtekârlık yalnızca yapanın değil,
susarak onaylayanın da ayıbıdır.