Sarmal

Hacı Hüseyin Kılınç

1-Damadının kellesini vermenin ne anlama geldiğini en iyi Erdoğan biliyordur. Pamuk ipliğine bağlı biçimde bir arada duran koalisyon güçlerinin kendisini köşeye sıkıştırmak, karar süreçleri üzerinde daha etkin olmak için bu ve buna benzer fırsatlar kolladığını da bizden daha iyi biliyordur kuşkusuz. Sahte bir reform havası yaratılarak Erdoğan'ın daha görünür hale gelen siyasi tıkanmışlığının üzeri bu tür asma yaprakları ile kapatılmak istense de artık elbisenin dikiş tutmadığı aşikar hale gelmiştir. 

2-Erdoğan siyasi tarihinin en büyük krizlerinden birisini yaşıyor. Seçmen tabanını bir arada tutabilmek için izlediği ve özellikle büyük sermaye sözcüleri tarafından akıl dışı bulunan ekonomik politikalarından nihayetinde çark etmek zorunda kaldı. Büyük sermayenin güçlendirilmiş parlamenter sistem istediği tam bir palavradır. İstedikleri tümüyle sermayenin emrine girmiş, ona hizmet edecek güçlü bir Başkandı. Ancak Erdoğan oyunu onların istediği gibi oynamadı, Erdoğan siyasi gücüne dayanarak büyük sermayeyi iktisadi olarak her isteklerini yerine getirmesine karşılık siyasi olarak mülksüzleştirmek istedi. Ekonomi görece çekip çevrilirken Erdoğan büyük sermayeyi de önemli ölçüde kontrolü altına alabilmeyi başardı. Ancak büyük sermayenin gücünü hem içerideki hem de dışarıdaki bağlantılarını küçümseyen siyasetçi Türkiye gerçeklerini  henüz daha  tanımıyor demektir. 

3-Her forma girebilen bir siyasetçi olan Erdoğan hangi güçle koalisyon yapmış ise az çok onun istediği kalıba girmeye yatkın birisi, yeter ki iktidar oyununda ayakta kalabilsin. Bir Shakespeare'miz olsaydı ne şaheserler üretirdi. İktidarda kalabilmek için  ABD, AB, Cemaat, Ergenekon ve şimdilerde Bahçeli dahil kimlerle ittifaklar yapmadı ki... Şimdi işinin çok zor olduğunun da en iyi Erdoğan farkındadır. Çünkü Türkiye çok katmanlı ve derin  bir kriz içerisinde yönetilmiyor adeta sürükleniyor. Ekonomi pandeminin de etkisiyle tam bir yıkım yaşıyor. Acı ilaç içilmesi gerektiğini bizzat Erdoğan kendi ağzı ile söyledi. Büyük sermayenin '' şeffaflık, öngörülürlük ve liyakat '' çağrılarına damadını feda ederek, kumandası altındaki Merkez Bankası Başkanını görevden alarak olumlu cevap verdi. İlk işlerinden birisi yabancı yatırımcıları sarayda ağırlamak ve onlara aynı gemide olunduğu klişesini tekrarlamaktı. Büyük sermayenin '' hukuk devleti '' çağrısını ise yeni bir reform süreci başlatacağını değişik yerlerde birkaç kez yineleyerek yanıtladı. 

4-Kuşkusuz bu söylem değişikliğinin en büyük amillerinden birisi de ABD'deki Başkan değişikliğidir. Biden'ın Erdoğan ile ilgili düşünceleri bizzat muhalefeti köşeye sıkıştırmak için Erdoğan yanlıları tarafından gündeme getirilmişti. Trump ile zaman zaman kamuoyu önünde küçük düşürülse de sürdürülebilir bir ilişki yakalayan Erdoğan Biden daha koltuğa oturmadan  beklentilerin bir kısmını karşılayarak yeni bir sayfa açmak istiyor. Bu sadece Erdoğan'a has bir davranış değildir. Hem Osmanlı'nın hem de Türkiye'nin diplomasi tarihine baktığımızda bunun sayısız örnekleri ile karşılaşırız. Örneğin Türkiye daha dünyada soğuk savaş başlamadan içeride soğuk savaşı başlatmıştır. Bir kısım ilerici öğretim üyesi komünist olarak yaftalanarak üniversiteden uzaklaştırılmış, Tan matbaası bir kısmı hayırla anılan Demirel, Kutan , İlhan Selçuk gibi gençler tarafından yakılıp yıkılmıştır. Dolayısıyla devlet geleneğinin dışarıda değişen havanın kokusunu alma ve içeriyi buna göre düzenleme konusunda deneyimi bir hayli fazladır. 

5-İçeride büyük sermayenin dışarıda da Biden'ın yörüngesine girmek için manevralar yapan Erdoğan'ı  kontrolü altında tutmak isteyen güçlerden biri de Bahçeli'dir. MHP'nin değiştiğini düşünenler Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın'ın ağzından çıkanları duyduktan sonra bu partinin değişmez ideolojik gıdasının soğuk savaş anti/komünizmi olduğunu anlamışlardır umarız. Sol karşıtlığının bünyesine nüfuz ettiğini de akıllarından çıkarmazlar. Beka , bölücülük paranoyası ile solun her türlüsüne duyulan tükenmez hınç MHP'nin varlık koşuludur. Bu konulara Türkiye'de soğuk savaşın başlaması ve anti/komünizm pratikleri başlıklı seri yazıda gireceğiz. 

6-MHP 70'li yıllarda izlediği iç savaş çıkarma ve bunun sağladığı siyasi nüfuz ile tüm sağı etkisi altına alarak devlet aygıtının kritik noktalarını ele geçirme stratejisini günümüzde başka bir bağlamda yeniden üretmeye çalışmaktadır. Bir dönem ülkü ocaklarından mafyayı uzaklaştırarak, beyaz çorap giyenleri kılık kıyafetlerine çeki düzen vermelerini söyleyerek ulusalcı çevrelerin gözünde imajını yineleyen ve devlet adamı statüsüne çıkarılan Bahçeli'nin şimdi Çakıcı'ya gösterdiği ilgi karşısında aynı çevreler derin bir hayal kırıklığı içindedirler herhalde. Değişen Bahçeli değil kendileri olmuştur. MHP liderliği siyasi koordinatlarını biteviye devlete göre ayarlamış bir siyasi harekettir. O dönem askerler 28 Şubat'ı başlatmış, Susurluk'taki kaza ile mafya/siyasetçi/emniyetçi ilişkisi faş olmuş ve bunun üzerine mafyatik yapılar devlet ve siyaset alanından uzaklaştırılmıştı. Dolayısıyla Bahçeli'nin bu çevrelere yaklaşımı operasyonel ve konjonktüreldi. 

7-Şimdi de Bahçeli onca küfürleşme ve karşılıklı hakaretten sonra Erdoğan ile ittifakının pamuk ipliğine bağlı olduğunu, bu birlikteliğin karşılıklı çıkar ve zorunluluktan kaynaklandığını, ' yerli ve milli ' denilen aslında ' türk/islam ' sentezi olarak adlandırılması daha doğru olan tutkalın her an kopabileceğinin ayrımındadır. Erdoğan'ın şahsi ihtiraslarıyla üzerine atladığı ucube sistemin asıl mimarları Bahçeli ve onun Devlet içindeki ortaklarıdır. Stratejik ufuktan yoksun bir siyasetçi olan Erdoğan ayağına dolaşacak bu yeni sistemin hırsla üzerine atlamıştır. Bu hırsı şimdilerde Erdoğan'ın ayağına dolaşmakta ve onu yeni çıkışlara zorlamaktadır. Ancak bu defa Erdoğan'ın manevra alanı her türlü daralmıştır. Seçmen tabanı erimektedir, parti içini yeterince kontrol edememektedir, büyük sermayeye büyük tavizler vermiştir ve Biden ile anlaşmak zorundadır. İçeride ve dışarıda uzatmaları oynayan politikalar gelip bir çıkmaza dayanmıştır. 

8-Çakıcı'nın Kemal Bey'e hakaretleri Erdoğan'ın gücünü değil acziyetini ve işlerin nasıl kontrolünden çıktığını göstermektedir. Türkiye 90'lı yıllarda olduğu gibi mafyanın, yasa dışı oluşumların, çetelerin devlet alanında yaratılan boşluklardan kaynaklı olarak kendine alan açtığı, siyasetle kol kola olduğu bir dönemin içerisine girmiştir. Erdoğan bu yapıların merkez sağı nasıl tükettiğini, siyasetçileri esir aldığını, ülkeyi yönetilemez kıldığını yanı başındaki Çiller'e dönüp sormalıdır. Gösterilen sessizlik, bir kınamanın çıkmaması, sadece göstermelik bir soruşturmanın başlatılması düşündürücüdür. 

9-Reform hevesi  kursaklarda kalmış, Arınç ile Çiçek'in çıkışlarının ömrü kısa sürmüştür. Erdoğan'ın reform yapabilecek bir takatı yoktur, güvenilirliği ve inandırıcılığı kalmamıştır. Devlet aygıtını paylaştığı güçler onu kıskıvrak yakalamış ve sözde dahi olsa reform yapma şansını elinden almışlardır.

Kendisi için tek çıkış bir erken seçimdir, ama muhtemel bir seçimi kazanmasının koşullarıda giderek ortadan kalkmaktadır. Türkiye'nin önünün açılması için bu uyduruk Erdoğanist rejimin halk güçleri tarafından gönderilmesi gerekmektedir. Onu yapacak olanlar ise Çakıcı'nın hakaretleri karşısında Türkeş ismine sığınıp oradan medet ummakta, AKP'nin vicdanı diyerek Arınç'a olmayacak anlamlar yüklemektedirler.