Servaj Hakkı (3)

Hacı Hüseyin Kılınç

Servaja doğrudan el koymak, 'çökmek' de diyebiliriz. El koyan muhatabını kağıt üzerinde dahi eşiti ve eşdeğeri saymıyordur. Sömürgeciliğin geçmişi düşünüldüğünde klasik sömürgecilikte doğrudan el koymaya, çökmeye birtakım meşrulaştırma biçimleri eşlik ediyordu. En önemli gerekçelerden biri sömürgecinin yerli halkları barbar, vahşi olarak görmesiydi. Barbarlık söyleminin geçmişi çok daha eskiydi elbette. Eski Yunanlar kendilerinden olmayanı barbar sayıyordu. Kendini meşrulaştırmanın, üstün görmenin söylemiydi bu. Sömürgeci fatihler Güney Amerika'nın yerli halkları ile karşılaştıklarında kendilerinden çok farklı olan halkları vahşi olarak nitelendirdiler. Onlar vahşi kendileri medeniydi.

Üstünlük saydıkları medeniyet pratiklerini bile yeni öğrenmeye başlamışlardı. Söylem pratiklerinin başlangıç aşamasındaydılar. Bu üstünlükçü anlayışla yağmaladıkları, zenginliklerine el koydukları halkları medenileştirme misyonunu biçtiler kendilerine. Gayeleri yerli halkların servetletine çökmek, zenginliklerini gasp etmek değil vahşi yaşam biçiminden çıkarıp medenileştirmekti. Diğer başvurdukları meşrulaştırma biçimi ise dinseldi. Hıristiyanlık sömürgeci fatihlerin gözünde en mükemmel, en kusursuz din idi. Yerlilerin inanç biçimleri geri, 'ilkel'di. Yerliler daha doğadan kopamamanın getirdiği animistik inançlara sahiptiler. Sömürgeci fatihler yaptıkları yağma ve talana dinsel kılıflar uydurdular.

Halbuki klasik servaj bu tür bahanelere, gerekçelere sığınmazdı. Dünyanın alışılmış düzeni öyle gerektirdiği için bildiklerini yaparlardı. Yönetme hakkı doğal olarak başkalarının mallarına, mülklerine el koyma hakkı verirdi. Hakkın doğallığı düzenin ve katalizörü olan korkunun doğallaştırılmasından gelirdi. Dinlerin getirdiği sınırlamalar dışında her hangi bir sınırlama yoktu. Düzen korku ile ayakta kalırdı. Korkunun en büyük jenaratörletinden biri dinlerin kendileriydi. Çünkü dinler siyasal egemenliğin en büyük meşrulaştırıcı vektörüydü.

İçine girdiğimiz çağ böyle bir yere gelip dayandı. 90'lı yıllarda emperyalizm yağma ve talan politikalarına tıpkı sömürgeci fatihlerin yaptığı gibi bahaneler buluyordu. En büyük gerekçeleri 'insan hakları'ydı. O güne kadar destekledikleri rejimleri bir anda şeytanlaştırmaya başlıyorlar, yoğun bir propagandanın ardından insani müdahale bahanesiyle bu rejimleri yıkıyor, ülkeleri parçalıyorlardı. Irak bunun en iyi bilinen örneğidir. Yugoslavya'ya yönelik müdahale de aynı gerekçelere sığınarak yapılmıştı. Soylu bir kavram olan İnsan Hakları kavramı emperyalistlerin elinde bir müdahale gerekçesine dönüşmüştü. Aradan 500 yıl geçmiş olsa bile sömürgeci fatihlerin yağma ve talan için buldukları gerekçeler değişmiyordu. Bu müdahaleler yapılırken emperyalist ülkeleri liberal ve üçüncü yolcu denilen sol iktidarlar yönetiyordu. Clinton, Blair ve Fransa'nın sosyalist hükümetleri başı çekiyordu.

Bugünkü doğrudan el koyma pratiklerine bir baktığımızda ne medenileştirici bir misyona ne de insan hakları kavramını sulandıran insani müdahale gibi gerekçelere rastlıyoruz. Bugünün dünyası güçlü olanın gücünün yettiğine kendi şartlarını dayattığı bir düzen. Artık bu türden gerekçelere, meşrulaştırma biçimlerine ihtiyaç dahi duyulmuyor. Güçlüler bu hakkı sırf güçlü olmalarından alıyor. Ellerinde güçlü olmanın getirdiği imtiyazı kullanmanın dışında hiçbir özel bahane, gerekçe bulunmuyor. Bu tam da Hitler'in Alman emperyalizminin varlık gerekçesi haline getirdiği yaşam sahası doktrininin yeniden vücut bulmuş halidir ve Servaj hakkından her hangi bir farkı yoktur.

Bugün ABD emperyalizminin dünyaya dayattığı kuralları tek yanlı koyma hali bu türden bir dönüşüm geçiriyor. ABD emperyalizminin egemenliği sürsün diye dünya bir 'yaşam sahasına' dönüştürülüyor. ABD Çin'i çevrelemek ve gerileyen gücünü ayakta tutabilmek için servaj hakkını tabiiyetleri üzerinde bir güç gösterisi ile sürekli ispatlamaya çalışan feodal derebeyinden farksız davranıyor. Bu her türden meşrulaştırıcı bahanenin ortadan kalktığı, gücü yetenin gücünün yettiğine kurallarını kabul ettirdiği yeni bir egemenlik biçimi. Servaj hakkını kullanan lordun av sahası küçük bir toprak parçasından ibaretti, ama ABD emperyalizmi bütün dünyayı av sahası yapmışsa ve bu hakkı Trump gibi bir serseri mayın faşisti eliyle kullanmaya karar vermişse dünya artık tekin bir yer olmaktan çıkmıştır.