Türk Basınının Fouchesi: Ertuğrul Özkök

Hacı Hüseyin Kılınç

Ertuğrul Özkök Hürriyet’ten kovulmuş. Bu haberi okuduğumda hiçbir şey hissetmediğimi farkettim. Sonra aradan bir süre geçip haber kendisi tarafından da teyit edildiğinde yine birşey hissetmedim. Demek zatı muhtereme karşı hislerim körelmiş diye düşündüm. Bu duygu yerleşmemiş olsaydı, kendimde bir sorun olduğunu düşünürdüm diye tekrar düşündüm. 

Günlük gazete alma alışkanlığım yok. Halbuki Hegel gazete okumak ‘ modern insanın sabah duasıdır ‘ demiş. Ama Hürriyet ve yazarlarını internet üzerinden hergün ibreti alem olsun diye takip ediyorum. Ülkenin geldiği seviyeyi, bayağılaşmanın kat ettiği mesafeyi görmek için sırf. Başındaki zavallının hergün attığı taklaları, yazı yazdırmayı bırakın ellerine kalem dahi verilmeyeceklerin nasıl köşe yazarı sıfatı edinip bir de her akşam millettin kafasını ütülemelerine tanıklık etmek için. 

Ertuğrul Özkök bu zevatın sözde en kültürlü, en okur yazar bilineniydi. Paris’te doktora yapmışlığı, 70’lerin Ankara’sının entellektüel muhitlerinde adam yerine konmuşluğu vardı. Sol heveslisi bir adamın 12 Eylül düzeni tarafından nasıl posasının çıkarıldığının numunesi olarak gözükmüştür gözüme hep. Bir aydın adayının sermaye sınıfı tarafından nasıl devşirildiğinin, hukuksuzluk ve ahlaksızlıkların aklayıcısı biri haline  nasıl geldiğinin cisimleşmiş hali.   

Düşünürüm hep bu adamlar kendileri, aileleri ve zenginler dışında acaba birilerini gerçekten sevdiler mi? Ellerine geçirdikleri gücü bu toplumun hayrına, iyiliğine, lehine kullanmadıklarına dair en küçük tereddüdüm yok. Bu hale nasıl geldiler, hiç utanmadan bunca kötülüğü ve fesadı organize etmeyi nasıl başardılar? Kendi iktidarlarına hizmet eden devletleri, çok maaş aldıkları patronlarından gayrı bir şeyi sevmişler midir? Rahatlarını bozmamak, alıştıkları konfordan olmamak için nelerden vazgeçtiler? Böyle bir kararı nasıl aldılar? 

Her duruma ayak uydurabilmek için insanın çok özel yeteneklerinin olması gerekiyordur. Dile kolay her gelen iktidarla yaşanılmış neredeyse kırk yıla yakın sürmüş bir flörtleşmeden bahsediyoruz. Özal’lar, Demirel’ler, Yılmaz’lar, Çiller’ler, Baykal’lar, Erdoğan’lar, Gül’ler siyasetçi; bir de askerler, istihbaratçılar, emniyetçiler, gladyocular var kendilerini devletin asıl sahibi olarak görenler; gazete patronlarını ve sermaye sınıfını da yanlarına eklerseniz iktidarla yapılan valsin resmini çıkarmış olursunuz. 

Bulunduğunuz konumda sadece gazete yönetmeyecek, köşe yazıcılığı da yapmayacaksınız . Şahsi yaşantınızı, yemenizi-içmenizi, zevklerinizi, cinselliğinizi, alışkanlıklarınızı milletin gözüne gözüne sokacaksınız. Hedonist, görgüsüz bir yaşamı estetize edeceksiniz. Ortalama beğeniyi yükseltmek için değil daha aşağı çekmek ve hatta yerlerde süründürmek için köşeleri işgal edeceksiniz. Sponsorlu seyahatlerin, konserlerin, turistik gezilerin , maçların nihai durağı TÜSİAD üyeliğine çıkacak. Çağdaş, medeni, modern, bohem, avangard imgesini biteviye canlı ve diri tutacaksınız. Sermaye yenilikçiliğini sözde ilericiliğini devrimcilik olarak pazarlayacaksınız. 

Akp siyaset yazmanıza artık izin vermediğinde Dj’liğe, spor yazarlığına, magazinciliğe soyunacaksınız. Köşenizi memleket yangın yerine dönmüşken kişisel zevklerinizin sergi salonu haline getireceksiniz. İktidarın tökezlemeye başladığını hissettiğiniz anda da Diyarbakır’da halaya duracaksınız. Özkök’ü aralarına almaya teşne, yeni muhalif postundan memnuniyet duyacak, hepimizin canını acıtmış hikayesini unutmaya hazır o kadar çok kişi var ki etrafımızda. Muhalefete önerim şu Özkök’ü Halk tv veya Tele 1’e yorumcu, Sözcü’ye yayın yönetmeni yapın.