Ulus Baker’in Gözüyle Yunanlar

Hacı Hüseyin Kılınç

Gorgias’da söylev sanatı işlenir. Söylev sanatına belagat veya retorik denildiğide olur. Retorik topluluk önünde güzel konuşma, dinleyiciyi etkileme, kendi fikirlerine ikna etme demekti. 

Antik Yunan bir vatandaşlar cemaatiydi. Bu cemaat 6.yüzyıl sonlarında yaşanılan dinsel, siyasal ve iktisadi buhranın sonucunda ortaya çıktı. Bu yeniden yapılanmanın ürününü Kleisthenes anayasasında görüyoruz. Solon reformları ekonomik bir temele sahipti. Yurttaşların bir kısmının borçları affedilmiş, toprak ve vergilendirme sistemlerinde reformlar yapılmıştı. Kleisthenes döneminde Yunanlılar eski kabile bağlarından kurtularak Polis denilen şeyi keşfettiler. Solon döneminde kargaşalıktan kurtulmak için olağanüstü yetenekli olduğu düşünülen kişilere çağrı yapılırdı. Kleisthenes döneminin farkı artık siyasal alanın oluşmaya başlamasıyla birlikte Polis sorunlarını olağan yöntemlerle çözmeye başlamıştı. Krizler kurumların normal işleyişiyle hallediliyordu. 

Kleisthenes Yunanları ikna etmek için retoriğin araçlarına başvurmuştu. Halbuki hem Platon hem de Aristoteles demokrasinin en etkili silahı sayılan retoriğe hep kuşkuyla yaklaşmışlardı. Kleisthenes’e göre insan esas olarak bir vatandaş olduğundan onun için en ideal yaşantı da kamusal alanda gerçekleşecekti. Oikos denilen alan ev ekonomisi demekti ve özel alanı tanımlıyordu. Oikos kadınlar, çocuklar ve kölelerinde dahil olduğu bir yerdi. Yunan yurttaşı oikos’a hapsolamazdı. Yurttaşlığın kendini ifade edeceği yer kamusal alandı. 

Yunan siyasal alanının oluşumu üzerine hala aşılamayan bir makale kaleme almış olan Ulus Baker bu alanın oluşumunu geometrik düşüncenin baskın oluşuna bağlar. Doğu’da özellikle Mısır’da aritmetik hakimken Yunan’da geometri etkili olmuştur. Platon akademinin girişine geometri bilmeyenlerin alınmayacağını yazmıştı. Devlette de beden eğitimi ve müzikle birlikte filozof olmak için geometri bilmenin şart olduğunu söylemişti. Geometrik tasarım Yunan düşüncesini etkisi altına almıştı. Buna göre bir yurttaşın yaptığı işi pekala bir başkası da yapabilirdi. Konumlar arasında bir fark gözetilmiyordu. Baker siyasal alanın oluşumunu ‘ mekanın, zamanın ve sayının örgütlenişinde(ki)  bir ussallaşmanın ‘ sonucu olarak görüyordu. 

Böylece Polis’in örgütlenişinde temel alınan kabile denilen yapı üzerine mekansal bir şal seriliyordu. Attika’nın kalbi Atina iken Polis’in de merkezi agora idi. Agora şehrin kalbi , kamusal alanıydı. Yurttaşlar onun içinde inşa edilen Bouleuterion’da toplanıyor, biraraya geliyor ve her türlü sorunu konuşup, müzakere ediyorlardı. Oluşan siyasal alan laik bir karaktere sahipti. Çünkü meselelere dünyevi çözümler üretiliyordu. Yunanlıların tanrıları yok muydu? Elbette vardı, ancak yaşadıkları sorunları ele alış ve çözüş biçimleri onlardan bağımsızdı. Baker’in de bahsettiği gibi kurulan düzenek oldukça ussaldı. 

Oluşturulan beşyüzler meclisinde tüm kabileler temsil ediliyor ve oturum başkanlıkları sıraya bindiriliyordu.Hiçbir görev sabit ve değişmez değildi. Tüm heyetler geçici olup geri çağrılma ilkesi vardı. Yani seçilen heyetler istenildiği an değişebiliyordu. Bu yapı daha evvel de söylediğimiz gibi tam bir devlet formasyonuna sahip değildi. Düzenli bir bürokrasisi ve maaşlı bir ordusu yoktu. Baker bu oluşumdan ‘siyasal bir din ‘ gibi söz ediyor. Bunu açıklamak için demokrasi kavramının yetersiz kalacağını söylüyor. Demokrasi sözcüğündeki demos halk ise kratis’de yönetim, idare demekti. Son tahlilde demokrasi de bir yönetimsizlik hali değil bir yönetim biçimiydi. Her yönetim biçimi gibi bir egemenlik rejimiydi.

Baker’e göre ortaya çıkan siyasal alanı demokrasiye benzetmek yüzeysel olacaktır. Agora hem kutsallıktan arınmanın hem de laikleşmenin bir mekanıydı. Her şey açık, saydam ve şeffaf işliyordu. Yargı yetkisi de beşyüzler meclisinin uhdesindeydi. Ayrıca şikayet ve suçlama makamı olarak da çalışıyordu. Yurttaşlar birbirleri hakkındaki şikayet ve iddialarını da burada dile getiriyordu. Her şey kamusal müzakereye, tartışmaya açıktı. İdeal olan bu yapı Sokrates’in yaşadığı döneme gelindiğinde defolar göstermeye başlamıştı. Sokrates’e ait tüm diyaloglarda bu dile getirilir. Biz bir sonraki yazıda bunlardan en etkili olanı Gorgias üzerinde duracağız.