1. HABERLER

  2. GÜNDEM

  3. Adana'nın yolları taştan
Adana'nın yolları taştan

Adana'nın yolları taştan

T24'ten Fatih Türkmenoğlu'nun yazısı

A+A-

Öyle bir tempoda seyahat ediyorum, çalışıyorum, kendi işlerimi halletmek içi çabalıyorum ki, depresyona girmeye fırsatım yok. O derece yani. Benim fıtratım bu. Yolda olmak ve tamiratla uğraşmak. Uçağa yetişmek ve usta ekipleriyle cebelleşmek.

Çocukluğumdan beri de bu böyle. Ya inşaatın içindeyim ya da bir yerlerde, bir başka dünyanın sınırlarından içeri girmişim…

Şikayetim yok. Çok şükür diyeyim hatta.

Adana'ya bayılıyorum

Dikkat ettiniz mi, bizim ülkede bazı şehirlerin halkı, daha bir toprağına bağlıdır. İzmirliler misal; ağızlarından bir İzmir söylerler, gözlerinden beş İzmir çıkar. İstanbullular, şehirlerini dünyaya değişmezler. Bir de Trabzonlular, Bursalılar ve Adanalılar. 

İnsanın köklerinin yayıldığı kente bağlı olması, ne kadar güzel bir aidiyet hissidir. Yurt dışındayken İstanbul düşüncesi, hayali, bana hep bir güç verir. Bilirim ki şehrime gidince yine Eminönü'ne gideceğim, Kurşunlu Han'ı ziyaret edeceğim, upuzun Boğaz yürüyüşümü yapacağım. Çayımı nerede içeceğim, tostumu nerede yiyeceğim; her bir detayın hayalini kurarım.

İlk defa üniversitedeki Adanalılarla arkadaş olunca, onların da topraklarına, geleneklerine ne çok bağlı olduklarını anlamıştım. Davet ettiler, daha öğrenciydim, Adana'yı, Mersin'i gördüm.

Aşkım da o zaman başladı işte. 30 küsur sene olmuş.

Ben Adana'ya, Adanalılar'a bayılıyorum. Akdeniz ve Güneydoğu kültürlerinin, usta elde çıkmış bir ebru gibi birbirinin içine geçişine, hem de tonlarını koruyuşuna… Hep heyecanlanıyorum. Hep öğreniyorum. Hep çok eğleniyorum. Ve her bir seyahatini, şehre indiğim kiloma beş kilo eklenmiş olarak tamamlamayı başarıyorum!

Zaten şehir 7/24 bir lezzet festivali

Önce Ebru Koralı'dan behsedeyim biraz. Zaten çoğunuz tanıyorsunuzdur eminim.

Ebru'yla o Hayal Kahvesi'ni işletirken tanıştık önce. Nasıl şeker, hızlı, zeki bir kız. Zaten neredeyse tüm basın çalışanlarının dostuydu. Yıllar, yıllar, yıllar… Antalya Altın Portakal Film Festivali'ni de organize etti, farklı mekanları da işletti. Her bir şekilde de yollarımız hep kesişti. Ya o PR'cı, ben gazeteciydim, ya o işletmeci ben müşteri, ya da ortak dost masalarında durmadan gülen arkadaşlardık.

Ebru'yu, uzaktan da olsa eşini hep takip ettim. Günlerini boş geçirmeyen insanlar, mutlaka güzel, bilge bir versiyonlarına evriliyorlar. Şimdi artık, tabii, Ebru da işinin ehli bir gurme, işletmeci, pr'cı, iş kadını, anne, eş olarak, konuşmacı veya moderatör olarak sahnede. Fikir anesi ve uygulayıcısı olarak, organizasyonların en baş köşesinde yer alıyor.

Adana Lezzet Festivali, Ebru'nu eliyle, beyniyle, daha bir lezzetlenmiş. Konuşmalar, paneller, şovlar mükemmeldi. Aklınıza gele her ünlü şef, oradaydı. Düzenlenen gecelerde, tüm detaylar düşünülmüş, bütün unutulmuş Adana lezzetleri tabaklara dizilmişti.

Gerçi, diyeceksiniz ki, Adana'da her gün lezzet festivali!

Haklısınız valla. Ciğerciden kebapçıya, tatlıcıda çorbacıya, mangaldan muzlu sütüyle nam salmış Kazım Büfe'ye kadar. Bu kadar zengin bir mutfak, bu kadar güzel yiyen bir halk…

Alkışlar Adana'ya.

Ebru Koralı

Pozantı'da sonbahar

Festival süresince katıldığım panelleri, dinlediğim konuşmacıları anlatmayacağım. Haberlerde hepsi var zaten.

Bir günlük çok değişik bir seyahat organize etmişlerdi. Sabah erkenden tarihi Adana Garı'nde toplaştık. Özel bir tren ayarlanmıştı bizler için. Bir saatten biraz daha uzun süren bir yolculukla Pozantı'ya vardık. Size Pozantı'yı anlatayım biraz…

Pozantı, Adana'nın uzak bir ilçesi. Akdeniz Bölgesi'ni Anadolu'ya bağlayan kesişme noktası üzerinde. Kar da yağıyor burada, doğa her rengini göstererek, çok cömert davranıyor.

Varış noktası, bir büyük piknik alanıydı. Masalar donatılmıştı. Hep bu yörenin lezzetleriyle. Ev yapımı sucuklu yumurta, Pozantı peyniriyle yapılan sıkma böreği, sebzeler, meyvelerle cıvıl cıvıl sofralar.

 Açık hava, mis gibi. Ne sıcak ne soğuk. Bir taraftan şırıl şırıl şelale akıyor. Sonradan yapılma tabii, ama ortama çok güzel uymuş.

Biz orada birkaç saat kaldık o gün. Belediye doğa tutkunları için bungalovlarda konaklama imkanı da sunuyor ayrıca. Harikaydı.

Hele de sonbahar bütün ihtişamıyla gelmiş.

Sonbahar, kesinlikle bir sanat. Güneşin ışınlarının açısı da, renklerin tonları, kuruyan yaprakların hışırtısı, sonbahar meyvelerinin tezgahlardaki edası da…

Ben Bond, James Bond!

Pozantı dönüş yolunda, Varda Köprüsü'nde mola verdik.

Amanın ne köprü!

Sonbahar sanat, Varda Köprüsü bir sanat festivali.

Zaten James Bond serisinde, Skyfall'da kullanıldı, görmüşsünüzdür. Filmden sonra da ülkemizde de şöhret kazandı. Artık turların bir durağı haline geldi.

Köprü'nün inşaatı 1912 yılında tamamlanmış. 2. Abdülhamit ve 2. Wilhelm arasında imzalanan antlaşmaya, neredeyse sekiz yıllık bir emek sonucu bitirilmiş. Çelik kafes, taş örme tekniğiyle, tamamıyla Alman mühendisler tarafından yapılmış. Uzunluğu 172 metre. En yüksek orta ayağı ise 100 metre kadar yukarıda. Derin bir vadiyi bağlıyor, demir ağlarla Hicaz hattı, Varda Köprüsü'yle tamamlanıyor.

Bu manzara anlatılmaz, yaşanır diyorum, başka da bir şey demiyorum!

Dostlar, eskiler, şimdi ve gelecek

İnsanoğlu birbirine dokundukça, birbirini dinledikçe iyileşir. İnsa biyo, psiko, sosyal bir varlıktır. Seyahatte yeni insanlar tanımamışsanız, bambaşka dünyalara konuk olmamışsanız, o seyahat yapılmamış sayılır. İletişim, toplu bir sistemdir. Kelimeler, vücut dili, eller, gözler, dudaklar… Hala maske takanlara üzülerek bakıyorum biraz. Hayatı ne çok ıskalıyorlar. Yeterince iletişim kuramadan, doya doya konuşamadan, kahkaha atamadan günlerini geçiriyorlar…

Seyhan Irmağı boyunca yürüdüm. Dolunay vardı, öyle güzeldi ki. Seyrine doyamadım manzaranın. Seyyar satıcıdan bici bici yedim. Bayılırım. Nasıl da özel bir tattır böyle. Kahve içtim, gençleri izledim, bir düğüne denk geldim, halaylarına alkışlarla karşılık verdim.

Adana'da hem yeni insanlar tanıdım, hem de birçok dostuma rastladım. En çok da Günseli Kato'yla konuştuk. Aynı uçakla dönüyorduk. Saatlerce geçen yılları, yaptıklarımızı, hayallerimizi…

Lezzet ne kadar güzel bir kelime, değil mi?

Hayatınızın her anının lezzetli geçmesi dileklerimle…

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.