1. HABERLER

  2. GÜNDEM

  3. Melih Baki: Doğal Afet Yok Doğal Olay Var
Melih Baki: Doğal Afet Yok Doğal Olay Var

Melih Baki: Doğal Afet Yok Doğal Olay Var

Talihsizliğimiz bilinçten yoksun kimseler tarafından yönetilmiş olmamızdır. En büyük afet de budur ve bu afet doğal değildir.

A+A-

RÖPORTAJ: SEDAT MEMİLİ

Biz farkında değiliz ama beşik gibi sallanıyoruz. Bu sarsıntılar için, Melih baki; “Doğanın nefes alması” diyor. Son zamanlarda sarsıntılar arttı. Doğanın değişik coğrafyalarda değişik şekilde öfkelendiğine tanık oluyoruz. Sayın baki her seferinde, kaygısını haykırıp, uyarı görevini yerine getiriyor.

Doğayı sadece sanatsal değil, bilimsel olarak da değerlendiren Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şubesi’nin efsane eski başkanı Sayın Melih Baki ile bu kez Atatürk Parkı’nda görüştüm. Sohbet esnasında TMMOB Jeofizik Mühendisleri genel Merkezi’nin Onur Kurulu Üyesi olduğunu öğrendim. Tebrik ediyorum.

 

“Doğal afet yok, doğal olay var…”

Sayın başkan, bu günlerde biraz kaygılısınız. Neden?

“Evet iki nedenden dolayı kaygılıyım. Birincisi doğadaki hareketlilikler, ikincisi de bunları kavrayamayan yetkililerin umursamazlığı…”

Yakında bir doğal afet mi bekleniyor yoksa?

“Önce şunu düzeltelim; doğal afet diye bir şey yoktur, “Doğal Olaylar” vardır. Yöneticilerin sorumluluk duygusuyla önlem almamaları, doğal olayları “doğal afetlere” dönüştürür. Japonya’da deprem olaylarını ekrandan izliyoruz. Onların biri ülkemizde olsa Allah muhafaza… Orada yaşanan doğal olay, burada doğal afete dönüşüyor. Tanımlamak gerekrse Afet; Doğal olayların farkında olmamaktır.

Ülkemiz deprem bölgesinde, bunca felaket yaşandı. Haydi geçmişi bir kenara bırakalım, bilim ve teknoloji çağında bile – Prof. Unvanlı bilim insanları dahil – ders alınmamış ve olaylardan bir şey öğrenilmemiştir.

Madem öğrenmek kendileri için zor, bari “Avrupa Euro Kod8” formatını okusunlar…”

Bu format nedir?

“Bu format, ABD, Rusya, Çin, Japonya, Fransa, Almanya gibi ülkelerde uygulanan deprem önlemleri ile ilgili yönetmeliğin adıdır. Gelişmiş ülkeler, bu yönetmeliğe uygun olarak “Deprem Öncesi” önlemleri alırlar.

a32393e9-0cdf-4787-8905-bf3eb9f357a7.jpg

“Yöneticilerimiz Bu Konuda Bilinçsiz…”

Biz niye bu yönetmeliği uygulamıyoruz. Talihsizliğimiz ne?

Bizim talihsizliğimiz bilinçten yoksun kimseler tarafından yönetilmiş olmamızdır. En büyük afet de budur ve bu afet doğal değildir.

Kentsel Dönüşümlerle, hatalar telafi edilmiyor mu? Kentler yeniden inşa ediliyor. Herkes memnun?

“Türkiye’de “Kentsel Dönüşüm” tanımına uygun tek bir uygulama yapılmamıştır. Yapılan kentsel dönüşüm değil, rantsal dönüşümdür. Kentsel dönüşüm altında bir soygun düzeni meşrulaştırılmaktadır. Yapılan bütün uygulamalara bakın, fakirin hakkını gasp edip, onların kovulduğu yerlere zenginlerin yerleştirilmesi sonucunu görürsünüz. Fakirin elinden güzel ve değerli yerler alınıp, inşa edildikten sonra zenginler yerleşmiştir.”

Kentsel Dönüşüm dünya gündemine nasıl geldi? Kentsel Dönüşüm deyince ne anlamalıyız?

 “Bu kavram 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gündeme gelmiştir. Yakılan, yıkılan, yerle bir olan şehirlerin yeniden inşasını esas alan bir sistemdir. Bir anlamda doğal olayların afetlere dönüşmesi de bu sürece katkı yapmıştır. Sistemin şöyle işlemesi öngörülmüştür:

Önce kentin “Yer altı Yapı Haritaları” çıkarılır. Bunlara “Mikro Bölgeleme Haritaları” dedir. Bu haritalar incelenerek; öncelikli sel tehdidi, ikinci olarak da heyelan tehdidi altında olan mahalleler taşınır. Yani bu alanlar yerleşim alanları olmaktan çıkarılır.

Bu iki sorunun olmadığı bölgelerden altyapısı, suyu, elektriği, doğalgazı, sosyal alan yaşamları olmayan mahallelerden başlanır. Dikey yapılaşma ile ancak o zaman depreme dayanıklı binalar inşa edilir. Yollar genişletilir, yeşil alanlar çoğaltılır, sosyal tesisler, kültür alanları inşa edilir. Bakın çok net; sel, heyelan bölgesinde insanların yaşayacağı yerler yapılmaz. Önce bu tehditlerin sıfır olduğu alanlardan kentsel dönüşüm başlar. Adana’da Reşatbey Mahallesi’nden, Ankara’da Çankaya’dan, İstanbul’da Etiler’den başlanmaz. Türkiye’de böyle bir örnek var mı? Yok.

Kentsel Dönüşümün amacı yaşam koşulları uygun olmayan gecekondulardan, modern ve yaşanabilir semtler ve mahalleler üretmektir. Yazık! Bu fırsat kaçırılıyor.

Kentsel Dönüşüm uygulamasının ikinci gerekçesi şudur; Kentin artan nüfusu ve göç alışı hesaba katılarak imara açılacak yeni alanların belirlenmesidir. Tabi yine Mikro Bölgeleme Haritalarına göre yapı haritaları çıkarılır ve tip projeler yapılarak, modern bir kent için hazırlık yapılır. Ben bu şartlara uyan bir uygulama görmedim.”

f4cbdbcb-b8ef-4a45-8a94-da0e431d7a89.jpg

“Dere yatağına İmar, Cinayettir…”

Dere yatakları üzerine depreme dayanıklı bina yapılabilir mi?

“Böyle bir iş, insan hayatını hiçe saymaktır. Dere yatağı, doğanın binlerce yılın sonunda kendine yaptığı bir boşaltım sistemidir. Siz bunu doğadan mahrum edemezsiniz. Doğa ergeç bunu sizden geri alır. Hem de ağır bedeller ödeterek. Türkiye’de de sık sık yaşandı ama ders almıyorlar... Ders almıyorlar.

İşte doğal olayın beceriksizlik ve aç gözlülük nedeniyle afete dönüşmesinin en güzel örneği, dere yataklarının imara açılmasıdır.

Açık açık söylüyorum: Dere yataklarının imara açılması rant uğruna göz yumulan bir cinayettir. “

 

“Adana’da Her gün 1000 Deprem…”

Sayın başkan, Adana’da her gün ortalama 1000 ile 1500 arasında deprem olduğunu söylemiştiniz. Son zamanlarda kaygınız arttı. Neden?

“Bu konuda genel olarak bilgi vereyim. Son bir buçuk yılda Akdeniz’in taban su ısısı 16.7 dereceden, 48 dereceye yükseldi. Ve bu ısı Karadeniz’e kadar yayılmıtır”

Bundan ne anlamalıyız?

“Musilaj, denizlerdeki sıcaklık ile denize dökülen kimyasal maddelerin tepkimesinden oluşur. Musilajın yoğunluğu denizlerdeki canlılar için bir tehdittir. Bu tehdit, bizim yaşamımızı da tehdit anlamı taşır.”

Bu ısı neden yükselir?

“Bu olayın en belirgin nedeni mağma tabakasının yükselmesidir. Ayrıca Afrika Kıtası, her yıl ortalama olarak 2.5 cm yaklaşırken bu hız yaklaşık üç kat artarak 7 Cm’ye yükselmiştir.”

Bu ne anlama gelir?

“Birinci olarak; Dengesiz bir iklim, sel, yağmur, kar, kuraklık, göllerin kuruması, heyelan, yer yarılması ve obrukların oluşması bu nedenlere bağlıdır. İzmir, Konya, Karaman, Nazilli, Aydın, Niğde ve Aksaray’a kadar yer yarılmaları ve obruklar görülmüştür.

İkinci olarak da depremler açısından tarihin en sıkıntı süreçleri yaşanmaktadır. Depremle ilgili olarak sizinle bir link paylaştım. Görüyorsunuz, Akdeniz, beşik gibi sallanıyor.”

56a7325d-4e94-4660-b4cb-0628965acd82.jpg

“Adana Riskli Bölgede…”

Adana’da Obruk veya yer yarılması riski var mı?

“Üç bölgede risk vardır: Ege, Marmara ve Doğu Akdeniz… Yani baktığınızda, deprem bölgeleri ile çakışıyor.

Şimdi bilim insanı olarak beklentimiz Etna, Vezüv ve Stromboli Yanardağlarının hareke geçmesidir. Doğanın karnında büyük ölçüde enerji birikimi oldu. Sık depremlerin nedeni budur. Eğer, bu yanardağlar harekete geçerse, doğanın enerjisi kısmen boşalır ve olması muhtemel depremlerin şiddeti az olur.

Kaygılarımı sordunuz, Akdeniz’in 200 metre arlında iki tane yanardağ vardır. Bu yanardağlarda basınç yükseliyor ve gerilim artıyor. Eğer bunlar püskürürse, hiç kimsenin yaşamak istemediği sonuçlar meydana gelir.”

Peki,  ne yapmak lazım?

“* Yöneticilerin, bu konunun ciddiyetini kavraması gerek. En önemlisi bu…

*Belediyelerde bu konuda Jeofizik, İnşaat, Mimar, Jeoloji mühendisler,inden oluşan özel bir birim kurulmalı. (Hiçbir belediyede böyle bir kurul yoktur)

*Bu kurul, Uluslar arası bilimsel standartlar etrafında kenetlenmelidir.

*Somut olarak “Mikro Bölgeleme Yer altı haritaları” yapılmalı. İmara, belediyelerin siyasal rantı değil, bölgenin arazi durumu karar vermelidir.

*Kamu yararı ve insan hayatının ön planda tutulacağı ilkeler edinmek gerek.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.