1. HABERLER

  2. GÜNDEM

  3. Mustafa Attaroğlu ''Yargı ve Güven''
Mustafa Attaroğlu ''Yargı ve Güven''

Mustafa Attaroğlu ''Yargı ve Güven''

Hukukçu Mustafa Attaroğlu son dönemlerin önemli tartışma başlıklarından birisi olan “Yargıya Güven” konusunu ele aldı.

A+A-

''Bir hukukçu olarak size Türk Yargısına güveniyor musunuz diye soru sorsam eminim bu soruya vereceğiniz cevabınızı doğru olarak tahmin edebilme  şansım oldukça fazla. Bu tahmini doğru olarak bilme nedenim, zaman zaman yapılan araştırmalarda Türk yargısına güveniyor musunuz sorusuna Türk halkının yüzde 70’nin güvenmiyorum cevabı vermesinden kaynaklanmaktadır.

Devleti koruma refleksi ve anlayışı içerisinde çalışan Türk yargısı, yıllardır değişik ortamlarda  tartışma konusu olarak gündeme gelmesine rağmen çözüm odaklı somut adımlar atamamıştır.

Peki yargı deyince ne anlaşılmaktadır. Egemenlik veya devlet adına hukuku yorumlayan ve ona başvuran mahkemeler. Yargı’nın bir  düzeni olup devamla da uyuşmazlıkların çözümü için bir işleyiş görevi de üstlendiğini söyleyebiliriz.  

Vatandaşlar açısından bakıldığında ise yargı denilince akla adliyeler ve içerisinde yer alan mahkemeler gelmektedir. Bilindiği üzere adliye ise mahkemeler ve savcılık teşkilatının ortak örgütlendiği ve savcılık eliyle yönetilen mekanlara verilen isimdir. Şimdilerde adliye yerine adalet sarayı ismi kullanılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 9.maddesine baktığımız da Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır hükmünü içerdiğini görmekteyiz.

Kamu oyunda yapılan araştırmalarda yargıya olan güvensizlik son zamanlarda  hukukun siyasallaştığı noktasında toplanmaktadır. 

Hukukun üstün olmadığı fakat üstünlerin hukuku olan bir adalet anlayışının toplum tarafından benimsenmemesi,  özerk bir hukuk düşüncesinin olmadığını bize hatırlatmaktadır.

Özerk hukuk düşüncesinin ve uygulamasının olmayışı sonucunda ülkeyi yöneten siyasi iktidarlar,  kendi hukuksal düşünce alanlarının başarılı olması için baskı unsurlarını ön plana çıkararak  yargıyı etkisiz hale getirmektedirler.

Özellikle farklı siyasi güçlere sahip taraflar arasında denge sağlaması gereken yargı, ülkemizde siyasi iktidarın  baskıları sonucunda sapmalar yapabilmektedir. 

Peki yargıya olan güvensizlik oranının yüksek çıkmasına hakim ve savcıların  katkısı var mı  o durumlara bakalım.

15 Temmuz sonrasında  ihraç edilen hakim ve savcı açığını kapatmak  için mesleğe alınan hakim ve savcılar için ülkemizde sıklıkla görülen çocuk gelin vakası gibi, çocuk hakim ve savcı sendromundan bahsedilmeye başlandı.  Bu konuda olması gereken yargı kültürü istenildiği gibi oluşturulamadı ve yetersiz hakim ve savcılar ortaya çıkmaya başladı.

Ülkemizde önemli görev yapan devlet memurları gibi Türk yargısı içerisinde görev yapan hakim ve savcıların siyasetten ve toplumdan uzak durmaları sürekli telkin edilmiştir. Bu telkinlere rağmen özellikle günümüzde yapılan sınavlarda ve sonrasında mülakat gibi uygulamalarda siyasetin oldukça etkili olmasına rağmen siyasetten uzak kalabilme nasıl sağlanır o da bir muamma.

Siyasetten ve toplumdan uzak kalması kendisine telkin edilen hakim ve savcıların şu günlerde yargının bir ayağı olarak kabul edilen avukatlarla da görüşmemeleri ve bu uygulamayı yaygınlaştırmaları da ayrı bir sorun.  Bu konuda kapılarında, ‘’Avukatlarla görüşme yapılmaz’’ yazısı asan hakimlere de rastlarsınız. 

Bu uygulamalara esas olan Anayasa'nın 138. maddesinde, "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler" denilerek yargıçların bağımsızlığı ilkesi öne sürülmüştür.

Geçmiş dönemde görev yapan eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, avukatlarla görüşmeyen hakim ve savcılar tepki gösteren bir  beyanda bulunarak, "Sizin görüşmenize göre insanlar sizi değerlendiriyorsa yandınız zaten" diyen Bozdağ, "Hakim olabilir mi böyle birisi? Hakim olamaz. Ama mesleğe girmiş" ifadelerini kullanmıştır. 

Aslında adalet bakanlarının şimdiki bakanda dahil, avukat olmalarına rağmen bu soruna çözüm bulamamalarına da şaşırmamak elde değil.

Siyasetten, toplumdan ve avukattan uzak durmaları telkin edilen hakim ve savcılar acaba  ne ölçüde tarafsız kalabilmiş, siyaset dışı kararlar vermiş veya  tarafsız ve adil davranış sergilemiştir. 

Yargıya olan  güvensizlik açısından bakıldığında hakim ve savcılara verilen telkinlerin pek de başarılı olmadığı anlaşılmaktadır.

Hakim ve savcıların siyaset dışında tutulması tavsiyesine rağmen, egemen ideolojinin uygulayıcısı oldukları görülmekte. 

Hakim ve savcıların toplumdan uzaklaşmalarıyla da amaçlanan tarafsızlık, bir türlü sağlanamadı.

 Avukatlar ile de aralarına mesafe koymaları ve onlarla görüşmeme uygulamaları da savunmanın yeterince dikkate alınmaması sonucunda verilen taraflı ve adil olmayan kararlar neticesinde sokak adaleti uygulamalarında artış görülmeye başlandı.

Netice olarak ülkemizde işleyen yargı sisteminde oluşan sıkıntılar sonucunda acaba ülkemizde yargı var mı sorusu aklımıza gelmekte. Kör ve topal olan ama var olan bir yargı yerine  yargı var mı sorusuna evet var demek yanlış olur kanaatindeyim.

 Toplumsal adalet beklentileri yerine siyasi ideolojinin istediklerini ön planda tutan uygulamalar da bu kanaatimizi doğrulamaktadır.

Peki ne yapılabilir denildiğinde ülkemizde yargı sorunun, baskıcı ve belirleyici geleneksel devlet anlayışından uzak, toplumun her kesiminin temsil edildiği siyasi ideoloji temsilcilerinin bir araya getirildiği ve toplumsal uzlaşmanın sağlandığı demokratik uygulamaların esas alındığı  bir çalışma ve mutabakat  ortamının sağlanması ile başarılı olunacağına inanmak sanırım en doğrusu olur.''

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.