1. HABERLER

  2. EKONOMİ

  3. "Türkiye sancılı"
"Türkiye sancılı"

"Türkiye sancılı"

Mehmet Uluğtürkan'ın yazısı

A+A-

Türkiye sancılı. Ekonomisi sıkıntılı. Zengini refah içerisinde, fakiri çok perişan. Gelir dağılımında adaletsizlik sosyal barışı bozacak düzeye yaklaşıyor. Cari açık hiç kapanmıyor. Ürettiğinin fazlasını tüketiyor. Tasarruf yok denecek kadar az, olan da üretim yerine mevduatta. 

İfade özgürlüğünde sıkıntı var. Gazeteciden iş insanına konuşmaya, yazmaya korkanlar çoğunlukta. Konuşulmayan, tartışılmayan iklimden yenilik, çözüm çıkmıyor.

Yargıya güven azalmış. Davaların neticelenmesi yıllar alıyor. Müvekkiller partili avukat, iktidara yakın hâkim arıyor.
Bağımsız olması gereken kurumlar tam bağımlı. Ötekileştirmek özendiriliyor. Düzenlemeler torba yasalarda.
Eğitim yerlerde. Her köşe başında bir üniversite, her kaldırımda diplomalı işsiz var. İki yabancı dili hakkıyla konuşabilen üniversite mezunu yok denecek kadar az. Meslek liseleri iş insanlarının talep ettiği nitelikli elemanı yetiştiremiyor. Bahçede budama yapacak, şanzımanı yerine takacak adam yok.

Kayıt dışında kalabilen mutlu. Kalmayan vergi, SGK borçlarını ödeyemiyor.

Kamudan özele liyakat aranmıyor. Sadakatli, partili, menfaat paylaşabilen makam sahibi oluyor.

Düzen hak getire, görsel güzellik yok. 1948’den beri 17 kez imar affı çıkmış. 17’ncisine 8,5 milyon başvuru yapılmış. Hâlâ Türkiye’nin dört bir yanında bir sonraki affı hedefleyen yapılar inşa ediliyor.

Marka, patent umurumuzda değil. Zara, Adana’dan kumaş alıyor. Adanalıya diktiriyor. Adana’nın AVM’sinde sattırıyor. 10 paranın 9 parası İspanya’ya gidiyor.

Planlama yok. 50 milyon avro harcansa dünyanın en modern uluslararası havalimanı olacak Adana Şakirpaşa yerine 45 kilometre yanına, hem de en verimli tarım topraklarına ülkeyi 500 milyon avro borçlandırarak Çukurova Bölgesel Havalimanı yapılıyor. “Siz ne yapıyorsunuz?” diyebilen kuruluş yok.

İcrayı gerçekleştiren denetimi de kendisi yapıyor. Adana Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı ne havalimanına ne üniversiteye ne otogara ne de şehrin nüfus yoğun bölgesine ulaşabilen metro yapıyor. Hepimizi milyar dolarlarca borçlandırıyor. Pişkince de “Güzergâhı ben belirledim” diyor, hesap soran yok.

Peki, bütün bu çarpıklık nasıl düzelecek, çürümüşlük nasıl temizlenecek?

Ya da şöyle soralım:

Bütün bu sorunların üstesinden gelebilir, ülkeyi müreffeh hale getirebilir, daha yaşanabilir yapabilir miyiz?
Şartlarımız 100 öncesinden daha kötü değil. Üstelik dünya çapında başarılı olduğumuz alanlar da az değil. Örneğin ordumuzun gücü dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girdi. Savunma sanayiindeki yerlileştirme çalışmalarımız, İHA, SİHA, denizaltı yapabilme imkânına sahip olmamız, aşı geliştirmekten nükleer enerji tesisi kazanıyor olmamıza kadar onlarca önemli alanda başarılarımızı da göz ardı etmemek gerekiyor.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, neredeyse işgal askeri girmeyen şehri kalmamış bir ülkeyi ayağa kaldıran biz değil miydik?

Yukarıda yazdığım tüm sorunlar 100 yıl önceki atmosferden daha kötü bir iklimi oluşturmuyor.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken yeni bir başarı öyküsü yazabiliriz.

Tesadüf yerine tevafuk daha güzel oturuyor. Mustafa Kemal Atatürk, 100 yıl önce kurtuluşun tüm planlarını Adana’da yapmış, “Bende kurtuluşun ilk hissi teşebbüsü bu şehirde vuku bulmuştur” dememiş miydi?

TÜRKONFED’in Adana’da gerçekleştirdiği ‘Girişim ve İş Dünyası Zirvesi’nde tam da bunu düşündüm.

Başta TÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez olmak üzere bu güzel etkinliğe emek veren herkesi kutluyorum. Bu etkinlikte sorunlarımızın ne olduğunu bir kez daha hatırladık.

Türkiye’nin 81 vilayetinden iş insanının yer aldığı, içeriğiyle dopdolu iki günlük zirvede konuştuk, tartıştık, öğrendik, önerdik, umutlandık, yeni şeyler söyledik.

Panel ve sunumlarda not defterime iki cümleyi kalınlaştırarak yazdım.

İlki, başarılı girişimci Ali Sabancı’dan:

“Şimdi, Atatürk gibi cesur, akılcı, vizyoner kararlar verecek lider lazım.”

İkincisi, Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni –değerli meslektaşım– Hakan Güldağ’dan:

“Bize ötekileştirmeyen, sevgi yayan yeni bir Mevlâna lazım. O Mevlâna’nın da ‘Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım’ yerine ‘Bugün yeni şeyler yapmak lazım’ demesi…”

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.