Deniz Burak BAYRAK

1 Nisan 1937’de doğan, Türk sinemasının ‘Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney, nisan ayı boyunca çeşitli panel, söyleşi ve film gösterimleriyle Beyoğlu Sineması’nda anılıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Türk Sinema Vakfı iş birliğiyle hazırlanan etkinlikler tüm sinemaseverler için ücretsiz gerçekleştirilecek.

 Bu kapsamda, düzenlenen ‘Bir Efsane: Yılmaz Güney’ başlıklı panele yoğun bir ilgi vardı. Yönetmen Aydın Sayman’ın moderatörlüğünü üstlendiği panelin konuşmacıları; oyuncular Halil Ergün ile Nur Sürer, akademisyen Atilla Özsever, yönetmen-senarist Ahmet Soner ve Yüksel Aksu’ydu.

DÜNYA ÖLÇEĞİNDE İZİ VAR

Sinema sanatçılığının başlangıcının Yılmaz Güney’in başarısından ve sanatının kucaklayıcılığından geldiğini söyleyen Halil Ergün, “Siyasetçiler, zenginler giderler; sanatçılar ise tarih boyunca var olurlar. Yılmaz Güney dünya ölçeğinde sanatsal ürünler ve iz bırakmış kahramanımızdır. O bir sinema adamıydı. Onu sevgiyle ve onurla hatırlamak istiyorum; hep beraber kalbimizin derinliklerinde bizim zenginliğimiz olarak Yılmaz Güney’i anmayı bir görev sayıyorum” dedi. 12 Eylül döneminde yaşanan işkenceleri de anlatan Ergün, “Sanat siyasettir. Kültürün bütün eylemleri siyasettir. Şair, romancı, ressam müzisyen için fark etmez. İnsanı ele alan her şey siyasettir” diye ekledi.

Yılmaz Güney’in sinemamızın temel direklerinden biri olduğunu ifade eden Nur Sürer ise “Ben Yılmaz Güney’i hiç görmedim. Sinemaya başladığımda hapisteydi, sonra hep hapisteydi zaten. Son zamanlarda onunla ilgili olumsuz bir sürü yorum okuyorum. Bir filmini izlememiş, onu tanımayan insanlar ileri geri konuşuyorlar. Bu etkinliği yaptığınız için size çok teşekkür ederim. Onun adı geçtiği zaman benim gözlerim yaşarıyor” dedi ve Yol filmiyle ilgili anılarını aktardı.

Yılmaz Güney ile aynı koğuşta kalan Atilla Özsever ise ‘Çirkin Kral’ ile ilgili unutamadığı anılarını dinleyenlerle paylaştı. 30 kişilik koğuşta Yılmaz Güney ile aynı ranzada yattıklarını, Güney’in koğuş nöbetçisi olduğunda yaşadıklarını, onun görgülü, nazik, saygın ve etkili bir insan oluşunu ve eşi Fatoş Güney ile oğluna olan sevgi ve ilgisine ilişkin gözlemlerini anlattı. Özsever konuşmasında Yılmaz Güney’in “Devrimci önce kendisinde devrim yapmalıdır” cümlesini hatırlatıp “Mutlaka kazanacağız” cümlesiyle sözlerini bitirdi.

SİNEMADA FARK YARATTI

Yılmaz Güney ile ‘Kozanoğlu’ filminin çekimi sırasındaki set anılarını aktaran yönetmen ve senarist Ahmet Soner, Güney’in ‘Umut’ filmi ile Türk sinemasında fark yarattığının, sinema anlayışını değiştirdiğinin, Umut’un gerçekçi ve bu ülkenin topraklarına basan bir film olduğunun altını çizdi. Yönetmen Yüksel Aksu ise genel olarak senaryolarının örüntülerine, oynadığı karakterlere baktığımızda arkasında birkaç bin yıllık halk edebiyatı geleneği ile kahraman arketipi ve mitlerini gördüğümüzü ifade edip, “Filmlerindeki karakterleri, olaylar ve olgular kahraman olmaya zorlar. Güney’in kurduğu metinler trajiktir. Sıradan insanı beyazperdeye ilk yansıtan kişidir; hem oyuncu pratiğinde hem de sinemacı olarak. Dolayısıyla Türkiye sinemasında, toplumda ‘anlam’ derdi olan yığınları, kendilerini anlamlandırabilecekleri bir karaktere dönüştürür. Böylece sinemada bizden biri vardır; Türk sinemasında bir biçem mutasyonu yaratmıştır” dedi. Panelin ardından Umut filmi gösterildi.

19 Nisan Cumartesi günü saat 15.00’te yapılacak etkinlikte efsanevi oyuncunun yönetmenlik yönünü BirGün yazarı Vecdi Sayar ve Burçak Evren konuşacaklar. Saat 19.00’da ise ‘Seyithan’ filmini izleyebilirsiniz. Doç. Dr. Perihan Öz ve Zafer Doruk’un senarist ve yazar olarak Yılmaz Güney’i konuşacakları toplantı ayın son söyleşisi olup, saat 19.00’da ‘Yol’ filminin gösterimiyle program sona erecek. Bütün etkinlikler için İstanbul Senin uygulamasından ücretsiz bilet oluşturabilirsiniz.