Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Deprem Anları

A+A-

Bir hafta önce bu saatlerde yerin altındaki uğultudan habersiz, birazda gün boyu iyi çalıştığımdan olsa gerek keyifli bir erinç halindeydim. Uzun süredir beklenilen yağmurlarda nihayet yağmaya başlamıştı. Halbuki kış yüzünü bir türlü göstermiyordu. Memleket yağmura, kara, soğuğa hasret kalmıştı. Kışın gelmemesi herkesi kara kara düşündürüyordu. Dağların kara, toprağın ve cümle mahlukatın yağmura ihtiyacı vardı. Kışın gelmemesi hayatın alışılan döngüsünün aksaması ve bir yığın felaketin kapıya dayanması demekti. Gıda krizi, kuraklık, aşırı yağışlar, sel felaketleri ve orman yangınları artık hayatımızın düzenli bir parçası haline gelmişti. Memleket yıl boyu başını felaketlerden kaldıramıyordu. Yaz ayında sel felaketi yaşanıyor kentler, ilçeler sular altında kalıyordu. Orman yangınları ise artık hayatımızın bir rutini haline gelmişti. 

İşte o saatlerde daha henüz uyumamış iken dışarıda kulak verene tam bir huzur veren bir yağmur yağıyordu. Yağmur o hafta hiç hız kesmeden sürekli yağmıştı. Yağmurun yağmasına içten içe sevinen çoğunluktandım. Çünkü doğa yeniden alışılmış döngüsüne girmiş, havalar soğumuş ve kar beklenilen yerlerde uzun bir aradan sonra kar yağışı da başlamıştı. Gerçi karın ve yağmurun olumsuzlukları da yok değildi. Ama hasreti çekilen şey nihayet sona ermiş ve herşey alıştığımız gibi olmaya başlamıştı. Yeni bir haftaya hazırlanırken aklımdan geçenler bunlardı. 

Uyku saatlerim giderek düzensizleştiğinden yatağa çok geç girdim. Bir türlü uykuya geçemiyordum ve üstelik sabahleyin yapılması gerekli bir dizi iş vardı. Saatin çok geç olması, erken kalkma zorunluluğu, gözüme uykunun bir türlü düşmemesi sıkıntımı artırıyordu. Dalıyor gibi oluyor, ancak hemen geri uyanıyordum. Uyku ile uyanıklık arasındaki bu cebelleşme sırasında dinginlik veren tek şey dışarıdan gelen yağmur sesiydi. Yağmur aynı ritimde saatlerdir yağıyordu. Sıcak bir ortamda insana yalnızca erinç veren yağmur sesinin çok kısa bir süre sonra evini terk etmek zorunda kalacak, enkaz yığınları altında yaşam mücadelesi verecek milyonlarca insan için her şeyi daha da zorlaştıran bir şeye dönüşebileceğini ben dahil hiç kimse aklından geçirmiyordu o saatlerde. 

Uykum o kadar hafifmişki ilk sarsıntıyla hemen uyandım. Evi sanki birileri itiyor gibiydi. Hemen yanıbaşımızda bulunan yatak dolabı kıpırdamaya başlamıştı. İlk saniyeler ne olduğunu anlamak ve deprem olduğunu fark etmekle geçti. Bu arada uykuları hafif olan kızların çığlıkları ve ağlamaları evi doldurmaya başladı. Biz yatağın içinde olanı biteni anlamaya çalışırken onlar odaya doluşmuştu. Şimdi tüm aile bir odanın içinde yazgının pençesine kendimizi bırakmıştık. Otuzuncu saniyeden sonra deprem etkisini arttırmaya ve sanki aşağıdan yukarısını zorlamaya başladı. Bu saniyeler içine girdiğimiz dehşetin en yükseğine vardığı anlardı. Çok kısa bir süre belki birkaç saniye, ama daha fazla değil herşeyin bittiğini, sonuna gelindiğini hissettim. Başka bir duygunun geldiğini hatırlamıyorum. Hayat denilen maceranın sonuna gelmiştik. Ama çocuklar yanımda olduğundan onlar için bu kısalığın bir haksızlık olduğu bir an aklımdan geçti. Tam bunu düşünüyordum ki sallantının kesildiğini, yavaşladığını fark ettik. Herşey yerli yerinde duruyordu ve dehşet şimdilik sona ermişti. 

Aramızda en panik olan Selvi baba dışarı çıkalım dedi ve yarım dakika sonra kendimizi dışarıya attık. Komşular, mahalleli de kendini dışarıya atmıştı. Ayakkabısız, yalın ayak ve gece kıyafetleri ile şimdi dışarıda yağmurun altındaydık. Hayatta kalmıştık, ama tam olarak ne olmuştu, ne yaşanmıştı, yakınlar, tanıdıklar hayatta mıydı bilmiyorduk. Hayatta kalmayı becermiştik, ama deprem hangi sevdiklerimizi elimizden aldı şimdi bunun kaygısına düşmüştük. Herkesin suratında bir dehşeti yaşamış olmanın getirdiği korku ile kurtulmuş olmanın verdiği şükretmek, minnet duymak hali vardı. Çoluk çocuk herkes bir felaketin müştereği olmuştu. Yaşadığını paylaşarak şoku üzerinden atmaya çalışıyordu. 

Bir hafta önce bu saatlerde milyonlarca insan benim şu yaşadığım şeyin bir benzerine tanıklık etti. Biz şanslı olanlar hayatta kalmayı başardık. Tam her şeyin sonuna geldik dediğimiz bir anda bir pamuk ipliği bizi tekrar hayata bağladı. Daha evvelde ölümün eşiğine yaklaştığım anlar olmuştu. Ölümü ensemde hissetmiştim, ama depremin yarattığı dehşetin bir benzerinin olacağını tahmin etmiyorum. Çünkü depremde karşınızdaki güç size sığanak olması için tasarlanmış, inşa edilmiş bir nesne. Sizi içine alan, yağmur sesiyle beraber erinci tattıran şey kabusunuz haline geliyor. Sıcak yuva mitine inandığınız yaşam alanınız Azrail kılığında karşınıza dikiliyor. Kaza yaptığınızda bir daha kaza mahalinden geçmeyebilirsiniz, aracınızı değiştirebilirsiniz, ama dehşetin mekanı evinizi terk etmek o kadar kolay olmasa gerek. Evinizi terk etseniz dahi kaldığınız dört duvarla örülü heryer o dehşetten izler taşıyacak. Amacım bir deprem fenomenolojisi yapmak değil. Belki anlatarak kendi dehşetimin üstesinden gelmeye çalışmak.

Önceki ve Sonraki Yazılar