CHP'nin Süreç Algısı
CHP tabanı süreçle ilgili neye karşı anlamaya çalışalım. Çünkü meclisteki komisyon kurulduğunda da rahatsız olunmuştu. CHP tabanı sürecin iktidar blokuna yaramasından ve iktidarın ömrünü uzatmasından endişe ediyordu. İmralı'daki müzakerelerin asıl olarak buna hizmet edeceğine inanıyordu. Öcalan'ı değil Demirtaş'ı tutmalarının ardındaki asıl nedende Öcalan'ı 'bebek katili' olarak imgeselleştirmelerinin ötesinde Öcalan'ı iktidar bloku karşısında daha pragmatik ve daha uzlaşmaya yatkın, Demirtaş'ı ise daha iktidar karşıtı görmelerinde aranmalıydı.
2019 İstanbul yerel seçiminin tekrarı sırasında iktidar İmralı adasına bir akademisyeni göndererek Öcalan adına üçüncü yol önerisinin olduğu bir mektubu dolaşıma sokmuştu. Kürt siyasetinin dinamikleri bu çağrıyı görmezden gelmiş ve Demirtaş aldığı insiyatif ile çağrının etkisini azaltmıştı. Bunun üzerine iktidar katlarından Öcalan'ın Demirtaş'a ateş püskürdüğü yönünde açıklamalar yapılmıştı. Demirtaş 'seni başkan yaptırmayacağızdan' başlayan ve 'bağrınıza taş basıp CHP adaylarına oy verin' çağrısına kadar devam eden bir çizgide çok net bir iktidar karşıtı pozisyon almıştı. Demirtaş'ın iktidarın gadrine uğraması bu çizgisine bağlanıyor ve muhalefet saflarındaki Demirtaş sempatisi çoğalıyordu. Demirtaş zındanda yalnızca Kürtler için değil tüm muhalifler için bir bedel ödüyordu.
İktidarın önceliğinin işin başından beri 'terörsüz Türkiye' sloganında düğümlenmesi aslında herşeyi yeterince açık ediyordu. Bu slogan negatif barış anlamına geliyor ve gerçek bir barış ile demokratikleşmeyi dışarıda bırakıyordu. 19 Mart ile CHP'nin bir kuşatma altına alınması ve mekaniğe bağlanmış gibi belediyelerine yapılan operasyonların ardardına gelmesi ve DEM partisinin İmralı'daki müzakereler nedeniyle iktidarı rahatsız edecek çıkışlardan uzak kalması iki parti arasındaki ilişkileri kopartmasa bile mesafeli bir noktaya taşımıştı. DEM sürecin hassasiyetini gözetmek endişesiyle bir politik atalete sürüklenir ve politik aktivizmden uzak dururken CHP tabanının ve toplumsal muhalefetin zorlamasıyla üzerindeki ataleti atmış ve politik aktivizme geçiş yapmıştı.
Ama her iki partide Türkiye'nin olağüstü koşullara geçişiyle birlikte iktidarın hedefine yerleşip birlikte baskılara maruz kalmaya başlayınca tabanlarında doğal bir yakınlık oluşmaya başlamıştı. Aralarında dokunulmazlıkların kaldırılmasında olduğu gibi telafisi güç açılar oluşmuşsa da ortak davranış kültürü bir hayli yol almıştı. Bu süreç CHP'yi yerellerde hayal bile edemeyeceği başarılara taşırken iktidarı geriletmiş ve alarm zillerini çaldırmaya başlamıştı. Eğer 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki hatalar yapılmamış olsaydı Türkiye bir iktidar değişimini daha o tarihte gerçekleştirebilirdi.
Erdoğan ve iktidar bloku hiç şüphesiz bu gelişmeleri ve eğilimleri bizim kadar okuma kabiliyetine sahipti. Süreç nesnel zorlamaların dayatması ile başlarken bundan azami düzeyde iktidarını uzatmak için yararlanmayı da hesaplıyordu. Devlet gücünü kullandığı için hukuku araçsallaştıracak, belediyelere yönelik yolsuzluk operasyonları adı altında CHP'yi darbeleyecek ve asıl maksadı olan muhalefet güçlerini bölme ve dağıtmaya öncelik verecekti. İktidar bloku halkın karşısına pozitif bir gündemle çıkamadığı için, uzun sürmüş bir krizi çözemediği ve bunu bir çoklu krize dönüştürdüğünden stratejisini muhalefet güçlerinin oyun planlarını bozmaya vermişti.
Öcalan İmralı müzakerelerinde iktidar bloku karşısında hem yalnız kalmamak hem de sürecin toplumsallaşması için CHP'nin varlığına büyük önem veriyordu. Erdoğan'ın CHP'yi dışarıda bırakan açıklamaları İmralı heyeti ve DEM sözcüleri tarafından yalanlanlanıyordu. CHP'de komisyona girerek mukabele ediyordu. Yani taraflar birbirini kolluyor ve uzak düşmemeye çalışıyordu. Aslında sürecin en fazla korkuttuğu ve kaygıya ittiği aktör Erdoğan'dı. Ama hamlelerini en ustaca yapan da o oluyordu. Bunda devlet erkini kullanmasının etkisi olduğu gibi rakiplerinin hatalarınında bariz etkisi vardı. CHP'nin hatası süreci stratejisiz taktiklerle sürdürmesindeydi. Stratejisiz olduğu için sürekli Erdoğan'ı kolluyor ve taktiğini ondan gelen hamlelere göre ayarlıyordu. Parti içindeki çok başlılık, kıskaca alınma ve Kürt meselesine stratejik yaklaşımdan uzaklık hep Erdoğan'a yarıyordu. Halbuki siyasette asıl kazandıran şey uygulanabilir stratejilerdi. Stratejisiz siyaset okyanusa pusulasız açılmaya benzer.

