1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Engels’e Saygıyla
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Engels’e Saygıyla

A+A-

Marksizmi Ütopik Sosyalizm karşısında Bilimsel Sosyalizm olarak konumlandıran, kendini ise düşünceye adı verilen kişinin yanında birinci keman olarak nitelendiren Engels’in bu yıl 200. doğum yılı. Bu iki büyük adam insanlık tarihinde benzerine kolay rastlanmayacak bir fikir ve siyasal ortaklık kurmuşlardı aralarında. Kırk yılı aşan dostluklarının ayrı şehirlerde yaşadıkları dönemlerinde hergün karşılıklı mektuplaştılar.

Ciltlere sığan bu mektuplaşmaların sadece bir kısmı Türkçe’ye çevrilebilmiş durumda. Bu mektuplarda hayatın her yönünü ele aldılar.; çalışmalarının karşılıklı değerlendirilmesi, hangi konuları kimin işleyeceğinin belirlenmesi, siyasi gelişmeler, ailevi sorunlar ve yer yer dedikodular mektupların bitmez konularıydı.

Çok uzun süre ayrı şehirlerde yaşadılar. Engels sabır ve iştahla Marx’la aynı şehirde yani Londra’da birlikte yaşamanın hayallerini kurdu. En sonunda babasına ait firmadan hisselerini satıp yüklü bir parayla ayrıldıktan sonra dostunu da rahat ettirecek imkanları sağladığında bu şansı  yakaladılar.

Engels tekstil fabrikaları da olan burjuva bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının işleri nedeniyle Manchester’a yaptığı yolculuklar onda kalıcı izler bıraktı;  sonuçta ortaya bugün dahi aşılamayan bir başyapıt çıktı.

Engels “ İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu” nda sanayi kapitalizminin yarattığı atmosferi büyük bir vukufiyetle ve canlı tablolar halinde anlattı. 

Marx ile Engels 1842 yılında Paris’de karşılaştılar. Bu sırada Marx sürgündeydi ve Fransız/Alman yıllıklarını çıkartmanın hazırlıklarını yapıyordu. Marx sol Hegelciydi ve ağırlıklı olarak felsefe ile uğraşıyordu.

Engels hem bir yönetici olarak bizzat sanayinin içinde olduğundan hem de İngiltere’de bulunmasından kaynaklı olarak ekonomi/politikle daha erken bir evrede ilgilenmeye başladı.

İkilinin bu karşılaşmasından yıllarca sürecek, Avrupa’daki düzen sahiplerini rahat uyutmayacak bir yoldaşlık doğdu. Engels daha ilk karşılaşmalarında Marx’ın bilgi birikimi karşısında adeta büyülenmişti.

Gerçi bu Marx’la tanışan hemen herkesi etkisine alan bir büyüydü. Marx pekçok filozof da ancak mündemiç olabilecek birikimi tek başına kendi şahsında biraraya getirmişti.

Engels bir dahi ile karşı karşıya geldiğini hemen fark etti. Günlerce sohbet ettiler ve birbirlerine kuvvetli biçimde bağlandılar.

Bu tanışmadan sonra çalışmalarını ortaklaştırma kararı aldılar. İlişki de belirleyici olan, ağırlık noktalarını tesbit eden ve ne yöne gidilmesi gerektiğine karar veren Marx’dı. Marx Köln radikal burjuvalarının eğilimlerini temsil eden bir günlük gazetenin başındayken hem politikanın tam merkezindeydi hem de sınıf sorunlarıyla yakıcı bir biçimde uğraşıyordu.

Engels’de bu gazeteye yazılarıyla destek veriyordu. Alman burjuva devrimi bizzat burjuvazinin ihanetiyle başarısız olunca ikiliyi bekleyen polis takibi, sürgün ve yokluklar oldu.

Marx felsefeden ekonomi/politiğin kategorilerine düşünsel geçişlerini gerçekleştirdi ve ikili ölünceye kadar bağlı kalacakları ve bilimsel temellere oturtmak için bütün ömürlerini verecekleri proletaryanın mücadelesine bağlandılar. 

Sistemi kurmak Marx’ın omuzlarında olduğundan, Avrupa’yı titreten 1848 ihtilalleri geride kaldıktan sonra bu büyük adam belli aralıklar haricinde ömrünü British Museum’da Sartre’ın “ çağımızın aşılamayan ufku “ dediği fikirlerini oluşturmaya kendini adadı.

Marx ve ailesi tarafından askeri konulardaki bilgisi nedeniyle “ general “ lakabıyla bilinen, en az on dili konuşan ve muazzam bir ansiklopedik kafaya sahip olan Engels ise bizzat sokak savaşlarında, muharebelerde savaştıktan sonra Manchester’daki baba işine döndü.

Engels Marx ailesinin ekonomik ihtiyaçlarını karşılıyor, günlük yazılarını üstleniyor ve Marx’ın fikirlerini antropoloji başta olmak üzere doğa bilimlerine ve tarihe uyguluyordu.

Fikirlerin burjuva dünyasında yarattığı polemikleri sürdürme işinin çoğunu da general üstlenmişti. Engels hemen her konuda Marx’a sonuna kadar inanan bir adamdı.

Birinci Enternasyonal’in çalışmaları sırasında da Marx üzerindeki yükün büyük bölümünü alarak Enternasyonal’in Güney Avrupa seksiyonlarıyla ilgilenme işini de üstlenecekti. 
 
Marx’ın ölümünden sonra önce Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerini yayıma hazırladı, ikinci Enternasyonal’in çalışmalarına yön verdi ve Marksizm olarak bildiğimiz fikirleri sistematize eden kitaplar yazdı.

Başta da söylediğimiz gibi Engels Marx’ın mezarı başında yaptığı konuşmada bütün fikirlerin Marx’a ait olduğunu kendisinin sadece birinci keman olduğunu söylemişti. İlişkilerine baktığımızda iddia edildiği gibi her konuda anlaştıklarını söyleyebilmek zordur. Engels Marx öldükten sonra bir süre daha yaşadı.

Bu yıllar başta Almanya olmak üzere sosyalizm akımının güçlendiği, Marksizmin fikir olarak etkisinin arttığı ve bilimci yorumunun güçlendiği dönemlerdi.

Marx zihni olarak çok derin biri olduğu için yazmak istediği kitapları yazamadan, çalışma planlarına harfiyen uyamadan terki dünya eyledi.

Altı kitaplık çalışmasının sermaye ile ilgili kısmını bile tamamlayamadı. Sistem kurmadı tıpkı Kant gibi yaptığı işi hep eleştiri başlığı altında sundu.

Herhalde yeryüzüne gelmiş birkaç büyük kafadan biriydi; Aristoteles, Kant, Hegel gibi. Böylesi büyük adamların yanında ikinci adam olmak zor bir iştir.

Engels hem yarım kalan çalışmaları toparlamak hem onları sisteme kavuşturmak hem de etkisi artan sosyalizm akınına kılavuzluk yapmak zorundaydı. Ancak o da büyük bir düşünürdü; ilk çalışması işçi sınıfına dair kurucu değeri olan bir sosyolojik çalışmadır.

Mülkiyetin kökeni sınıflı toplumların doğuşuna ışık tutan öncü bir eserdir. Alman köylü devrimine ilişkin eseri tarihi bir olaya ilişkin yetkin bir inceleme olup eşitlikçi düşüncelerin ayak izlerini bulmaya adanmıştır.

Anti/Dühring zamanında etkili olmuş burjuva fikirlere karşı yapılmış örnek bir polemik kitabıdır. Doğa’nın Diyalektiği en tartışmalı kitabıdır. 

Marx sonradan Protestanlığı kabul etmiş Yahudi küçük burjuva bir avukatın oğluydu. Büyük yoksulluklar çekse de özel hayatında bir burjuva gibi yaşadı.

Ailesiyle, çocuklarıyla ilişkileri öyleydi. Aslında tam burjuva olan Engels’di, ama buna rağmen sokağa daha yakın, kavgaya hazırdı ve işçi sınıfı müfrezelerinin generaliydi.

Marx’ın eşi soyluydu ve kayınbiraderi bir dönem Prusya İçişleri Bakanlığı yapmıştı. Engels ise hiç evlenmedi, fakat uzun süren birliktelikler yaşadı. Hayatına giren kadınlar yoksul, proleter  ve ezilen İrlanda halkındandı.  Generalimizi saygıyla anıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar