1. HABERLER

  2. Günümüzün Nietzsche'si: Reha Ören
Günümüzün Nietzsche'si: Reha Ören

Günümüzün Nietzsche'si: Reha Ören

Röportaj - Sedat Memili

A+A-

Atatürk kadar Türkçü, Hz. Muhammed kadar sosyalistim.

Reha Ören

 

Sayın Reha Ören ile Adana'da yazmaya başladığım yıllarda tanıştım. Herkes konuşur, bazıları bir şey söyler. Reha Ören "bir şey" söyleyenlerdendi. Görüşleri doğru ya da yanlış, katılırım veya katılmam... Ama her zaman, dinlemeye, üzerinde düşünmeye değer şeyler söyledi. Kendisini öyle tanıdım.

Bazı insanlar zaman kaybı, bazı insanlarda kaybedilen zamanda bir kazançtır.

Reha Ören, yaşadığı coğrafya ve ülkede bir kazançtır.

4-reha-oren.jpg

ADANA ÖLÜ SEVİCİDİR

 

Adana, siyasetin teslim aldığı her şehir gibi, aydın düşüncelilere ve sanatçılara karşı ölü sevicidir.

Adana, aydının, yazarın, sanatçının yaşayanını değil, ölüsünü sever.

Büyükşehir Belediyesi'nin hemen yanında bulunan parkta bir masa etrafında oturan Abidin Dino, Orhan Kemal ve Yaşar Kemal'in heykellerine bakmayın siz.

Onlar öldükleri için saygıya layık görülmüşlerdir.

Yoksa Abidin Dino düşüncelerinden dolayı sürgündü.

Yaşar Kemal ise Adana'da barınamadığı için soluğu İstanbul'da almıştı. Neyse ki güçlü bir yayınevi sahibi olan bir hanımefendi ile evlendi de kendini kurtarabildi.

Orhan Kemal'i sormayın, koca Adana onu besleyemedi. Yek ekmeğe muhtaç olarak, İstanbul'a gitmek zorunda kaldı. Alpay Kabacalı'ya sorun. Onun ısınmak için evindeki kitapları yaktığını okuyunca benim de Akkapı Mahallesi'nde yaşarken, çocuklar üşümesin diye sobada eski kitaplarımı yaktığım aklıma geldi.

Kitapları sadece diktatörler değil, yazanlar da yakar.

Bunları anlatışımın nedeni Reha Ören içindir.

Beni bağışlasın... Allah kendisine benden çok çok uzun ömürler versin... Gerçi üstad Reha Ören'de Tevfik Fikret'in artık abideleşmiş onurlu ruhunu görüyorum:

"Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr-ü-bâl
Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim,
İnhinâ tavk-ı esâretten girandır boynuma; 
Fikri hür, irfanı hür, vicdânı hür bir şâirim...."

 

Tevfik Fikret kendi şahsında, onur abidesi olan bir çok sanatçının ortak görüşünü dile getirmiştir.

Bunlardan biri de Reha Ören'dir.

1-reha-oren-ve-ismail-cevik.jpg

İSMAİL ÇEVİK'İN DAVETİ

Geçtiğimiz Pazar günü, Adana'da müşterek dostumuz İsmail Çevik, bizleri bir araya getirdi. İsmail Çevik dostumuz, malumunuz Çukurova Türk TV'de "Dananın Kuyruğu" adında bir program yapıyor. Başa da bir de ters "A" koymuş, İster Adana'nın kuyruğu, istersen dananın kuyruğu... Ne okursan oku. İkinci kez konuğu oluyorum. Bu kez Reha Ören ile birlikte üçümüz program yaptık.

Hiç birimizin bir hazırlığı yoktu. Zaten hepimiz heybesi dolu gezenlerdeniz.

Hz. İsa, haksız yönetime başkaldırı olarak ürettiği Haç'ı kendine bayrak yapmıştı. Yönetim de onu kendi ürettiği Haç'ın altında ezerek ve ardından çarmıha gererek öldürdü.

Biz de kendi bilgilerimiz daima heybemizde olarak onun ağırlığı ile yürüyoruz ve sistem bizi kendi bilgi çarmıhımıza çakıyor.

Olsun. Dostlarla bir arada olmak güzel.

Program başlamadan önce İsmail Çevik, adını ve yazarını gizlediği kitaptan bölüm bölüm paragraflar okuyor ve bana soruyor:

"Sence bu kim?"

Paragraflarda, insanı çarpan ve yerden yere vurduktan sonra yücelten düşünce yapısı ve kelimelerin olağanüstü kullanılış biçimlerinden:

"Bu tarz bana, Friedrich Nietzsche'yi çağrıştırıyor" dedim.

Sonra program esnasında bu kitabı Reha Ören'in yazdığını öğrendim.

Şok olmadım. Nasıl tahmin edemedim diye kendi aptallığıma bozuldum. Reha Ören buydu. Günümüzün Nietzsche'si...

Kitabın adı: Nazım Yazılar ve Aforizmalar

2-nazim-yazilar-ve-aforizmalar.jpg

Kitabı bir solukta okuyamadım: Çünkü her satırda, her cümle ya da paragrafta uzun uzun düşündüm. Yaşamın toplamından damıtılmış ve bir paragraf ile insana sunulmuş bu düşünce meşalelerini okuyup geçmek mümkün değil.

Çok etkilendim.

 

HERKESE TAVSİYE ETMİYORUM

Kendimi, seni, onu, bunu, şunu, komşumu, yöneticimi, birlikte aynı davaya baş koyduğum insanları, ortağımı, akrabalarımı, milletimi buldum o küçücük hacimli dev kitapta.

Herkese tavsiye etmiyorum: Anlamayacaklar okumasın. Zahmet etmesinler.

Tarihi , felsefi ve kültürel alt yapısı müthiş olan bir mutfakta, pişmiş olan yemeği, o lezzetin ruhuna nüfuz etmeyecekler yemesin

Etraf, dürümcü dolu.

Zaten Reha Ören kitabın tanıtımında şunları söylüyor:

'Şu dünyada özgürlüğünü yitirmiş olan hiç kimse yoktur ki, onu, savunmasını bilmediği için yitirmiş olmasın!

Özgürlüğü yitirmenin iki şekli vardır:

Ya saf insanlar düzenbaz kimseler tarafından aldatılmıştır ya da güçsüz insanlar güçlüler tarafından boyunduruk altına alınmıştır.

Bir halk meseli, savaşta yenik düşüp de gözleri oyulan insanlardan söz eder. Oysa halklar vardır, tıpkı değirmen taşlarını çeviren yaşlı atlar gibi, iki gözleri birden oyulmuştur.

Ve ben gözlerimin oyulmasını istiyorum.'

Voltaire'nin bu sözlerini okuduğum zaman yeni yetme delikanlıydım. O günden bu kadar halkların değirmen taşlarını çeviren yaşlı atlar gibi olmamaları için mücadele ediyorum.

Anlatmaktan asla yılmadım ve korkmuyorum.

Halkların beni anladıklarını da sanmıyorum..."

 

Allah gecinden versin değerli dostum. Bazı insanlar ölünce doğarlar.

Halk bizi anlayacaktır.

Sadece bizim acelemiz var. Halk, iflas ederek, çiftini çubuğunu terk ederek, hastalanarak, ölerek, telef olarak, aç, işsiz kalarak bedel ödeyecek ve anlayacaktır.

Biz de çok oluyoruz yani; Halkın bedel ödemeden anlamasını bekliyoruz...

Bizi bir araya getirdiği için İsmail Çevik'e tekrar teşekkür ediyorum.

Kitap için de Reha Ören'i fazla kutlamıyorum,

O kendine yakışanı yapıyor.

Hem de "Kimseden ümmid-i feyz etmeden..."

(*) Reha Ören'in "Ruhunu Arayan Millet" kitabından söz etmedim daha..

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum