Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Latin Rüzgarı

A+A-

Devrim kelebeğinin nereye konacağını önceden kestirebilmek zor olsa da solun dünya tarihsel yükselişini Latin Amerika'ya bakarak anlayabilmek mümkün. Zengin toplumsal mücadeleler geleneğine sahip olan kıtaya solun barometresi olarak bakılabilir. En canlı gerilla hareketleri, yoksul köylü mücadeleleri ve yerli hareketleri kıtanın bağrından çıkmıştır. Yüzyıllarca İspanyol sömürgeciliğine karşı mücadele veren kıta 19.yüzyıl sonlarından itibaren de kıtayı arka bahçesi ilan eden ABD'ye karşı bağımsızlık bayrağını yükseltmeye başlamıştı. İspanya'yı mağlup ederek kıtadan kovan Amerika sömürgeci mirası devralmıştı. Diktatörlükler, kanlı darbeler hep ABD'nin desteği veya doğrudan müdahaleleri ile gerçekleşti. 

Büyülü gerçekçiliğin kurucusu kabul edilen Kolombiya'lı büyük yazar Gabriel Garcia Marguez Nobel konuşmasında ' tüm bunlara, baskı, yağma ve terk edilmişliğe yaşam ile karşılık veriyoruz. Ne seller ne de açlık, hastalık ve diğer felaketler hatta yüzyıllarca süren savaşlar bile yaşamın ölüm karşısındaki üstünlüğünü ele geçiremedi ' demişti. Latinler renkli, canlı, yaşam fışkıran mücadeleleri ile ölüme karşı sürekli hayatı savundular. Çünkü İspanya İç Savaşı'nda Cumhuriyetçilere faşizmi dayatan Falanjistlerin bayrağında ' viva la muerte ' yani ' yaşasın ölüm ' yazıyordu.  

Chavez'in 21.yüzyıl sosyalizmi kıtayı ve dünyayı umutlandırmıştı. Bolivarcı gelenekten bir albay olan Chavez'i hayat sosyalizme doğru itmişti. Tıpkı Küba devrimi sonrasında Castro'nun başına gelenler gibi. Tek kutuplu dünyada Chavez'in işi daha da zordu. Ama ağır aksak da olsa Venezuela'da ilginç gelişmeler yaşanıyordu. Maduro iktidarı bu gelenekten kopuş anlamına geliyor. Demokratik süreçlerin işletilmesi, yoksulların iktidara ortak edilmesi, yeni bir sermaye sınıfı yaratılması noktasında büyük geriye savrulmalar yaşandı. Maduro bugün her ne pahasına olursa olsun iktidarı korumak ve bunun için gerekirse otoriterleşme dozunu yükseltmek konusunda geri adım atmayan biri olarak biliniyor. Bu geri adım atmayış Bolivarcı devrimin mirasına sahip çıkmaktan çok devrimin üzerine çöreklenmiş yeni bir sınıfın kendi iktidarını bırakmak istememesine yaslanıyor. 

Bu tür geriye gidişlere rağmen kıta çapında son yıllarda sol rüzgarlar esiyor. Yükselen toplumsal mücadeleler etkisini sandık sonuçlarına yansıtıyor. Şili'den  Kolombiya'ya, Porto Riko'dan Haiti'ye, Ekvator'dan Honduras'a uzanan kitlesel mücadeleler bir sol dalga yaratmayı başardı. Gerçi arada sağa kaymalarda baş gösterdi. Şili'de 2017'de Pinera ve Brezilya'da 2018'de Bolsonaro seçimleri kazandı. Ama buralarda da tüm kıtada olduğu gibi ibre tersine dönmeye başladı. 

Öğrenci hareketinin içinden gelen Gabriel Boriç Şili'de seçimleri ezici bir üstünlükle kazandı. Kıtanın en büyük nüfusa ve yüz ölçümüne sahip ülkesi Brezilya'da yargı darbesine eşlik eden parlamento skandalları ile İşçi Partisi iktidarına son verilmişti. Açıkça faşizan bir yönelişe sahip olan Bolsonaro sürpriz biçimde seçimlerden galip çıktı. Yeni tip sosyal demokrasinin dünyada ilk uygulayıcısı sayabileceğimiz Lula de Silva hapse yollandı. Şimdi Ekim ayında yapılacak seçimleri tekrar aday olması beklenen Lula'nın muhakkak kazanacağı tahmin ediliyor.

Kıtanın bütün ülkelerinde solun değişik varyantlarını temsil eden iktidarlar var.  2019'da Arjantin'de Alberto Fernandez, 2020'de Bolivya'da Luis Arca, 2021'de Peru'da Pedro Castillo, Honduras'ta Xiomara Castro, Şili'de Gabriel Boriç ve son olarak Kolombiya'da eski gerilla Gustavo Peron'un zaferi asıl olarak yükselen toplumsal mücadelelerin sonucu. Öğrenci hareketleri, kadın mücadeleleri, topraksızlar hareketi, yerli mücadeleleri değişik ülkelerde toplumsal mücadelelerin fitilini tutuşturup bunlara önderlik ediyor. Örneğin Şili'de mücadeleye öğrenciler önderlik etti. Merkez sağ ile sol arasında neredeyse bir tahterevalliye dönüşen siyasete yeni bir soluk getirdiler. Pinochet mirasının tümüyle tasfiyesi anlamına gelecek yeni bir anayasa isteğine sözcülük yaptılar. Kendisi de bu hareketin içinden doğmuş ve lider olarak yer almış Boriç 37 yaşında Cumhurbaşkanı seçildi. 

Elbette her şey güllük gülistanlık değil. Seçimin kazanılması toplumsal değişim ve dönüşümü otomatik olarak getirmiyor. Bunun için ekstra çabalar ve yeni mücadeleler gerekiyor. Boriç'in orman bölgelerinde yerliler ile orman şirketleri arasında süren mücadeleye rağmen olağanüstü hali kaldırmaması tereddütler yaratıyor. Toplumsal mücadele sonucu oluşan iktidarların liderliklerinde yalpalamalara rastlanıyor. Bunun ilacı ise toplumsal hareketi  canlı ve diri tutmaktan geçiyor. Boriç örneği istisnada değil. Arjantin'de sol peronist Fernandez'in İMF'ye olan borçların iptalini değil ertelenmesini istemesi bu iktidarların sınırlılıklarına işaret ediyor. Halbuki 2000'lerin başındaki kriz sırasında Arjantin bütün dünyaya memorandum ilan ederek borçlarını ödemeyeceğini duyurmuştu. Sol iktidarın uzun yıllardır ülkenin iliğini emen bu uluslararası kuruma karşı daha tavizsiz bir duruş göstermesi beklenirdi. Yine Meksika'da büyük umutlarla iktidara gelen Obrador'un parlamento çoğunluğuna sahip olamadığı için elektrik reformunu geçirememesi hakim sınıfların bu iktidarları çalıştırmamak konusundaki kararlılığını gösteriyor. 

Kolombiya seçimini eski bir gerillanın başında olduğu hareketin kazanması ise kıta açısından tam bir milat anlamına geliyor. Çünkü bu ülke Amerikan politikalarının kıtadaki varlığını anlamak açısından bir model oluşturuyordu. Soğuk savaş sonrasında komünizmin iflası üzerine cari politikaları krize giren ABD kıtaya ilişkin ilk denemelerini bu ülkede yaptı. Uyuşturucunun dünya üzerindeki merkezlerinden biri kabul edilen bu ülkede uygulanan politikalar ABD'nin uyuşturucu karşıtı politikaları nasıl kendi emperyal stratejilerine uygun biçimde kullanabileceğini gösteriyordu. Özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veren gerilla hareketleri uyuşturucu ticaretini organize eden yapılar gibi gösterilerek itibarsızlaştırılıyor ve ABD'de sanki  ' narko-teröre ' karşı mücadele ediyormuş izlenimi veriyordu. Bu şekilde dünyanın ön önemli gerilla hareketlerinden sayacağımız FARC ile ELN'ye karşı acımasızca bir mücadele yürütüldü. 

Yeni seçilen devlet başkanı Petro hem eski bir  gerilla hem de eski bir belediye başkanı. Bu durum Latinlerin mücadelenin değişik başlıklarını birbirine entegre etmekte ne kadar yaratıcı olduklarınında ispatı. Yerel mücadeleler genel mücadeleden asla yalıtık değil. Yerel hem demokrasi hem de toplumsal mücadelelerin beşiği kabul ediliyor. Obrador'da Mexiko City'nin belediye başkanlığını yapmıştı. Petro'nun yardımcısı Francia Marguez ise eski bir ev hizmetlisi. Afrika kökenli bir Latino olan Francia'nın içinden geldiği hareketin adı Los Nadies yani ' hiç kimseler '. Hareket tümüyle toplumsal dışlanmışları kapsıyor. Petro bir ‘ Eşitlik Bakanlığı ‘ kurulacağını açıkladı. Bu bakanlık Afrika kökenli latinoların, yerli halkların yaşadığı toplumsal dışlanmışlığı gidermeye çalışacak. 

Türkiye'de böyle bir bakanlığın kurulduğunu düşünsenize. Tüm bu anlatıklarımızın bizimle ilgisi ne diye sorulabilir. Bu kadar uzun anlatmamızın nedeni de aslında bu. İletişimin bu kadar kolaylaştığı bir çağda Türkiye insanı yine de dünyada yaşadığı gerçeğini çoğu zaman unutuyor. Yaşadığımız baş döndürücü ülke gündeminden kafamızı kaldırıp dünyada ne olup bitiyor diye meraklanmıyoruz. Etrafımızdaki dünya farkında olmadan bize de ilham olacak bir yığın değişime tanıklık ediyor. Bir istibdat rejiminin sonuna yaklaşırken ' her şey çok güzel olacak ' kuru vaadine kendimizi kaptırmak yerine olmuş olanlara bakarak daha iyisini nasıl yaparız diye her gün yeniden yola koyulmak şahsen bana daha gerçekçi geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar