1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Rus Marksizmi Üzerine Bazı Gözlemler (6)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Rus Marksizmi Üzerine Bazı Gözlemler (6)

A+A-

1938 yılına gelindiğinde Moskova duruşmaları savcısı Andrey Vışinski’nin asılsız suçlamaları ile Stalin’e rakip olabilecek herkesin tasfiyesi gerçekleşmişti. Bu tasfiyeler kamuoyunun gözü önünde yapılmış ve ibret olsun diye gazetelerde yayınlanmıştı. Sovyet gizli servisinin başındaki Beria’nın şüpheli bir ölümle ortadan kaldırılmasına kadar ortalık dikensiz gül bahçesine çevrilmişti. Sürgündeki Trotskiy’in etrafında kalabalık topluluklar yoktu sadece bir avuç inanmış insan vardı. Onlarında politik gelişmeler üzerinde etkili olabilmesi mümkün değildi. Sınırlı güçleri ile yapabilecekleri klasik Marksist geleneği yaşatmak ve bir mirası gelecek kuşaklara aktarmaktı. 

Stalin ‘ Diyalektik ve Tarihsel Materyalizmi ‘ böylesi bir ortamda yayınladı. Kitapçığın  benim yararlandığım çevirisi ‘Bilim ve Sosyalizm Yayınlarına’ ait ve 1974 tarihli . İri puntolarla dizilmiş 48 sayfalık bir kitapçıktan bahsediyorum. Stalin bu kitapçık da hem diyalektik hem de tarihsel materyalizmin temel ilkelerini sunar. Kitap sentetik bir dile ve sunuşa sahiptir. Kullandığı kaynaklarda daha çok Engels’den yararlanır. Marx’a yapılan göndermeler çok sınırlı olup Komünist Manifesto gibi ikilinin daha yaygın kamuoyuna hitap eden eserlerine müracaat edilmiştir. Marx’ın gençlik çalışmaları ve Grundrisse gibi Kapital’e hazırlık için tutulmuş defterleri o dönemde yayınlanmış olsa da Stalin bu çalışmalara değinmez. Bunun nasıl bilinçli bir tavır olduğuna ayrıca değineceğiz. Stalin’e göre diyalektik materyalizm doğa olaylarının diyalektik açıdan kavranışı ve yorumlanışı ile ilgilenen genel bir dünya görüşüdür. Tarihsel materyalizm ise diyalektik materyalizmin doğaya ilişkin ulaştığı sonuçları topluma uyarlar. Tarihsel materyalizmin nesnesi toplum iken diyalektik materyalizminki doğadır. 

Stalin’in çalışması bir el kitabı özelliğine sahip olup anlatım tarzı oldukça didaktiktir. Stalin incelediği konuyu derinlemesine soruşturmaz, didaktik bir dille ulaştığı sonuçları ilkeler düzeyine yükseltip izah etmeye girişir. Marx’ın çalışmalarının tamamı eleştirel bir faaliyetin ürünüydü. Döneminin egemen fikirleri ile hesaplaşırken eleştirel bir yöntemi benimsemişti. Bu eleştirel faaliyet sol Hegelcilerle başlayıp en sonunda temel çalışması Kapital’de burjuva ekonomi politikçilerin eleştirisi ile zirveye ulaşmıştı. Marx, Hegel gibi sistem kurucu bir filozof veya her hangi bir bilimin temellerini atan bir bilim insanı değildi. Gramsci’ye göre Marx bir praksis filozofu, Althusser’e göre Kapital ile birlikte yeni bir bilimin kurucusu sayılması gereken bir bilim insanıydı. 

Lenin’in de Marx’ın yöntemine sadık kaldığını söyleyebiliriz. Lenin’in belli başlı tüm yapıtları acımasız bir polemiğin ürünüydü. Lenin’de karşısına çıkan sorunlara eleştirel yaklaşıyor, fakat siyasi mücadelenin başındaki biri olarak polemiğin ucunu sürekli sivriltiyordu. ‘Halkın Dostları’ ndan Ne Yapmalıya, Ampiriyo-Kritisizmden ‘Devlet ve Devrim’e kadar her çalışması hareketin karşısına çıkan sorunları sadeleştirmeye ve sert bir polemikle muhatabına nihai darbeyi indirmeyi hedefliyordu. Devrimin başındaki Lenin’in yöntemi devrimden sonra değişmemişti. Kautskiy ile polemiğinden Sol Komünizme kadar karşımıza çıkan aynı yöntemdir. Amaç hareketin önüne çıkan engelleri temizlemektir. Bir polemik ustası olarak Lenin muhatabına acımasız ve alaycı davranırdı. Üslubu Marx’ın felsefi ve edebi alaycılığından çok uzaktı. Karşısındakine hakaret etmekten imtina etmez, can alıcı sorunlarla boğuştuğuna inandığından yakaladığını bırakmayan bir buldogdan farksız olurdu.  

Stalin’in kitapçığı ne Marx’ın ne de Lenin’in yönteminden izler taşıyordu. Kitapçıkta eleştirel bir yaklaşımdan kaçındığı gibi polemiğe de girmez. Stalin sırtını Engels’in , Lenin’in otoritesine yaslar. Onların iyi bir talebesiymiş izlenimi vermeyi isteyen bir eda ile konuşur. Stalin gücünü felsefi bir otorite, iyi bir üslupçu veya kuramcı olmasından değil Sovyet ülkesinde tüm yetkeyi elinde toplamış olmaktan alır. Anlatımı basit, yalın ve mekaniktir. Stalin’i sosyalizm meselelerine bulaşmış herkes kolayca anlayabilir. Girift, karmaşık ve zorlayıcı bir yanı yoktur. Marx’ı anlamak için ciddi bir müktesebata sahip olmak gerekir. Genç Marx’a nüfuz etmek için sadece Hegel’e değil Kant’a ve Alman idealizminin meselelerine aşina olunmalıdır. Antik Yunan ve Roma’ya yabancı olmamak, klasik edebiyatın bilgisiyle de yüklü olmak şarttır. Olgun Marx içinse Hegelci diyalektiğin inceliklerine nüfuz etmek gerektiği gibi iktisat tarihi ile ekonomi politiğin kategorilerine yatkınlık olmazsa olmazdır. 

Lenin’in de zor bir anlatım tarzı yoktur. Çok düz, doğrudan ve anlaşılır olmaya özen gösterir. Entelektüel bilgisi ile birikimini göze sokmaya çalışmaz. Lenin okurken gerçek bir polemiğin hazzını yaşarsınız. Rakibinin en zayıf ve en güçlü yanlarını tespit eder. Zayıf yanlara yönelerek işin kolayına kaçmaktan uzak durur. Amacı nirengi noktayı tespit etmek, hareketin gerçek sorunlarına eğilmek ve muhatabının aşil topuğunu yakalayarak bir daha iflah olmaz biçimde sırtını yere getirmektir. El attığı en soyut meselelerin dahi hareketin somut sıkıntıları ile doğrudan ilişkisi vardır. Felsefi spekülasyondan, üslupçuluktan uzak durur. Bilmediği alanları itiraf etmekten gocunmaz. Ama işin künhüne varmak için hırsla öğrenmeye girişir. Kapital’i ciddi biçimde incelemeye Sibirya sürgünü sırasında  Rusya’da kapitalizmin gelişimini çözümlemek için başlamıştı. Bu eser Kapital’in bir toplumsal formasyona ilk uygulanışıydı. Soyut kategoriler somut bir formasyona ilk kez tatbik ediliyordu. Felsefe Defterleri aylarca süren Hegel okumalarının ürünüydü. 

Lenin yoğunlaşmaları konusundaki tutumunu dostlarına bizzat anlatmıştı. Lenin bir Spinozist değildi, ama onun Etika’sını okumuş ve duygularını aklı ile kontrol etmeyi iyi öğrenmiş  biri gibiydi. Bir arzu ve duygulanım arkeoloğu sayabileceğimiz Spinoza Descartes gibi kartezyen akılcılığa iman etmiş değildi. Kişiyi en temelde tutkuların yönettiğine inanırdı. Ama insan aklıyla tutkularını anlayabilir ve yönetmeyi becerebilirdi. Beethoven’in ‘Appiah Sonatı’ Lenin’in dinlemekten haz aldığı ve dinlediğinde de duygularını harekete geçiren bir yapıttı. Lenin Gorki’ye bir sohbetinde iç savaşın acımasız koşullarında duygularına yenik düşmemek için müzik dinlemekten bile kendini mahrum bıraktığını söylemişti. 

Not:Rus Marksizmi üzerine yazılara değişik tepki ve değerlendirmeler alıyoruz. Bunlara bilahare toplu bir yanıt vermeyi düşünüyoruz

Önceki ve Sonraki Yazılar