1. HABERLER

  2. GÜNDEM

  3. Sedat Memili yazdı: Dilencilik Sanatı
Sedat Memili yazdı: Dilencilik Sanatı

Sedat Memili yazdı: Dilencilik Sanatı

Özgür olmayan devletlerin dilencileri de özgür olmaz! Yerli dilenciler milli servetin yabancı dilencilere akmasını önlemek için örgütlenmişlerdir.

A+A-

Vicdan ufuklarına el uzatmayı kolay mı sanırsınız?

Bir insanın karşısına “istemek” amacıyla çıkmak ve “bükülmemek” her babayiğide nasip olmayacak bir meziyettir.

Bu “istemek” uğruna ne karakterler parçalanıyor ne makam ve mevkiler ayaklar altına alınıyor…

Eğer küçülerek istemek olmasaydı, yeryüzünün siyasal, sosyal ve kültürel yaşamı çok farklı olurdu.

*

İSTEMEK VE KÜÇÜLMEK

 

Bir tanıdığım öylesine rahat isterdi ki, küçüldüğü aklına bile gelmezdi. Bir gün sordum:

“Tanrı aşkına söyle, nasıl bu kadar rahat isteyebiliyorsun?”

“Benim yetiştiğim ortamda bu eğitimi aldım” dedi. “Bize böyle öğrettiler…”

Demek ki, bilgisiz insan istemekte zorlanıyor; bunun küçülebilmesi için eğitim gerekir…

Gerçekten de “bilgisiz” diye nitelediğim henüz okuma yazma bilmeyen kimselerdir. Benim annem, sizin büyük anneniz, dedelerimiz vs… Bu insanlar henüz okuma yazma bilmedikleri için ben bunlara sadece temiz ve halisane duygularla “bilgisiz” diyorum; yani bilgisi olmayan insanlar…

Ancak bu insanlar onur ve haysiyetlerinden ödün vermezler; küçülme karşılığında asla bir şey talep etmeyecek kadar sağlam kişiliklidir.

İşte bu bilgisi olmayan insanlar küçülmeyi bilmezler…

Bir makam uğruna, ayak takımı pozisyonuna düşmezler…

Çanak yalayıcı, kuyruk sallayıcı olmazlar; çünkü onlar tertemiz duyguları ile bilgisizdirler.

Cahil olabilmeleri için özellikle eğitim gereklidir.

*

BİLGİSİZ İNSAN EĞİTİMLE BOZULUR

Bilgisiz insanın bozulması yani cahilleştirilmesi için eğitime ihtiyaç vardır.

İnsanın doğasında kötülük de yoktur iyilik de…

İnsan, sadece doğal haliyle insandır…

İnsan ancak eğitilerek, kötü ya da iyi yapılabilir.

*

Veren, ancak ve ancak “Yahu ben neden veren konumundayım da bu alan konumunda?” diye kendi kendine sorup, çözüm üretilinceye kadar, “isteme” ile “verme” arasındaki çirkin ilişki sürüp gidecektir.

(Burada özellikle “Veren el, alan elden üstündür” erdemini ayrı tutuyorum. Bu anlayış çok erdemlidir ve konumuzun dışındadır.)

*

DİLENCİLİK EN BASİT KÜÇÜLMEDİR

Küçülerek istemenin en basit şekli dilenciliktir.

Dilencilikte, sadaka verenin kendi vicdanını rahatlatması karşılığı vardır.

Hatta sadakayı veren göz ucuyla araladığını zannettiği cennetin kapılarına şöyle bir bakar.

Dilencilik, sanıyorum insanlık tarihinin en eski kurumlarından biridir. İlginçtir, antropolojik tarih de göstermektedir ki dilencilik daima ibadethaneleri merkez edinmiştir.

Allah adına “istemek” ile Allah adına “paylaşmak” arasında bulunur dilencilik kurumu.

Özellikle belirtmeliyim ki, hangi inanç olursa olsun, başta ahlaki olmak üzere tüm kuralları ile uygulandığında, dilencilik gibi çirkin bir yapı doğmaz.

 

Dilencilik iki ortamda yoğunlaşır: Birincisi sosyal paylaşımın aksamaya uğradığı zamanlar; ikincisi de merhamet, insanlık sevgisi, yardımlaşma duygularının en yoğun olduğu zaman… Yani bu duyguların en çok suiistimal edildiği zamanlar.

Başta Adana olmak üzere Anadolu kentleri oldum bitti merhametli insanlar yurdudur. Ve merhamet suiistimalin ikiz kardeşidir. Bu açıdan her daim dilencilik bu güzel yurdumuzda sorun olmuştur.

12 Ocak 1934 tarihli Türk Sözü Gazetesi’nde “Minnun” rumuzu ile yayınlanan “İmtiyazlı Dilenciler” başlıklı bir yazıyla işlenen konuyu paylaşmak istiyorum bu gün…

 

ÖZGÜR DEĞİLSEN DİLENCİLERİN DE TUTSAKTIR

Kahire Belediyesi dilenciliği yasaklar. Ne kadar dilenci varsa toplayıp şehir dışına göndermiş. Şehir dilencisiz kalmış. Zabıta kuvveti biraz zayıflayınca dilenciler, önce tek tük sonradan çoğalarak icra-i sanat eylemeye başlamışlar. Bu kez belediye daha köklü tedbirler alarak dilencilerin kökünü kazımış.

Buraya kadar sorun yok, normal adli vaka…

Ama Kahire sokaklarında yeniden dilenciler görülmeye başlanmış. Zabıta müdahale edince bir bakmışlar ki bunlar “ecnebi” pasaportlu.

Pasaportlar ecnebi olunca Kahire adli makamları bu dilencilerin icra-i sanat eylemelerini engelleyememiş ve onları serbest bırakmak zorunda kalmış. Bir anda Kahire yabancı uyruklu dilencilerle dolmuş.

 

DİLENCİLİĞİN MİLLİLEŞTİRİLMESİ (!)

İşin nedeni anlaşılmış ki; O tarihlerde Mısır henüz kapitülasyonlardan kurtulmamış. Kapitülasyonlara göre ecnebiler her türlü icra-i sanat eylemekte serbesttir, yerel yönetimler bunlara dokunamaz. İşte, açıkgöz, ecnebiler bu imtiyazdan istifade için, boş bulunan dilencilik işini icra etmeye başlamışlar…

Eh, buraya kadar da bir şey yok diyebilir miyiz?

Haydi diyelim, ama bundan sonrası çok daha tuhaf olaylara sahne oluyor. Şöyle ki:

Mısır’ın yerli dilencileri örgütlenip bir araya geliyor ve büyük bir toplantı yaparak; Milli servetin yabancı ceplere akmasına sebep olan bu vaziyete nihayet verilmesini yahut kendilerine de aynı hakkın verilmesini hükümete bildirmişler.

Bazı gazeteler dilencilerin ileri gelenleri ile röportajlar yapmış, bayağı bayağı bir gündem oluşturmuşlar.

Neredeyse “Milli Sadaka Konfederasyonu” kuracaklarmış.

Dilenciliğin millileştirilmesi isteği ters gelebilir ama tarih bu…

 

Bu yazıyı beğenirseniz bundan sonra “Dilencilik Manifestosunu” yayınlayacağım…

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.