Servaj Hakkı
Kapitalizmi kendinden önceki üretim tarzlarından ayıran yan sömürünün çıplak zora değil rızaya dayalı olmasıydı. Taraflar piyasa denilen ve görünüşte her iki yanı da hukuken eşit sujeler kabul eden bir yerde karşılaşıyor ve aralarında gönüllü olarak altına imza attıkları bir akit imzalıyorlardı. Feodal üretim tarzında sömürü iktisadi değil siyasal kaynaklıydı. Siyasal zoru eline geçiren egemen, üretim sürecinin her hangi bir aşamasında yer almıyor ve zora dayalı gücü ile artı ürünün bir kısmına el koyuyordu. Siyasal güç hiyerarşiye dayalıydı. Kralın yetkisi sembolikti. Egemenlik toprak soylularına dayalı bir sınıfın elindeydi. Soylular can ve mal güvenliği karşılığında serflerin artı ürününe el koyar ve egemenliğin tüm biçimlerini ellerinde tutarlardı.
Hukukun sağladığı genellik ve biçimsellik kapitalizmin işleyişi açısından hayatidir. Feodalizmin ayrıcalıklara, imtiyazlara dayalı hukuku kapitalizme giden yolda ilk darbeyi doğal hukuktan aldı. Doğal hukuk insanları ister dini isterse la-dini düzeylerde eşit ve eşdeğer kıldı. Ardından tüm bir liberal felsefenin çimentosu sayabileceğimiz sözleşme kuramları geldi. Egemenlik anlayışları kendilerini meşrulaştırırken dayanaklarını muhayyel bir sözleşmeden alıyordu. Buna göre insan insanın ya kurduydu ya da Rousseau'da olduğu gibi tüm kötülükler özel mülkiyet ile başlamıştı. Doğal ve liberal hukuk anayasa hukukuna evrilecek ve kapitalizmi kapitalizm yapan kutsal üçleme ortaya çıkacaktı; piyasa, devlet ve sivil toplum. Daha sonra üçünü incelemek üzere sosyal bilimin üç kolu peyda olacaktı: iktisat, siyasetbilim ve sosyoloji.
Marx kapital de tarihsel kapitalizmi değil sermayenin soyut işleyişini ele almıştı. Hegel'in Mantık Bilimi'nde yaptıklarını Sermaye için yapmıştı. Mantık Biliminde mantığın kategorilerinin diyalektik olarak birbirini doğurması gibi Sermayenin işleyişinde de sermaye kategorileri diyalektik olarak birbirinden doğuyordu. Ama Marx'ın yaptığı sermayenin tarihsel hareketine uygun bir kategorizasyondu. Hegel'in ki gibi idealist ve maddenin gerçek hareketinden uzak değildi. Ama metodoloji olarak bu ele alış ampirik değil kuramsaldı. Marx çalışmasını altı kitap olarak düşünmüştü. Ömrü Sermayeyi bile incelemeye yetmedi. Devlet üzerine bir çalışma planına sahipti, ama titizlikte belki de üzerine kimsenin olamayacağı bu adam yaşarken çalışmasının ilk kitabını ancak görebildi.
Marx Devlet üzerine başlı başına bir eser bırakmadıysa bile devleti somut sınıf mücadeleleri içindeki haliyle inceleyen çalışmalar bıraktı. Fransız üçlemesi denilen ve Fransa'nın 19.yüzyıldaki haline odaklanan bu çalışmalar burjuva devleti anlamak için birer kılavuz niteliğindedir. Marx somut varoluşu içindeki devleti ve onun sınıflarla ilişkisini kılı kırk yararak inceler. İki özgün devlet biçimi üretir. İlki burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki iktidar mücadelesini mülk sahipleri lehine ve ancak onları siyaseten mülksüzleştirerek çözen Bonapartist devlet diğeri ise işçi sınıfı iktidarının özgül bir biçimi ve geçiş devleti olarak proleterya diktatörlüğü. Ama Marx kapitalizmi diğer üretim tarzlarından ayıran yanın sömürünün siyasal zora değil sözleşme özgürlüğüne dayalı iktisadi yanı konusunda hiçbir tereddüte sahip değildi.
Marx kapitalizmin emperyalizm aşamasını göremedi. 1848 devrimlerinden sonra çok fazla zaman geçmeden yeni bir devrimci dalganın geleceğini bekliyordu. Bu beklentisi de gerçekleşmedi. Ve kısa bir süre sonra kapitalizmin bir genişleyici dalganın içine girdiğini ve krizi atlattığını tesbit etti. 1848-1873 arası kapitalizmin tarihindeki ilk genişleyici uzun dalgaydı ve bu dalga İngiltere'yi kapitalizmin hegemonik gücü haline getirdiği gibi ilk emperyalist gücüne dönüştürdü. Ancak kapitalizmin ilk defa Marx tarafından keşfedilen ve kendini aşırı birikim olarak gösteren ve kar oranlarının düşmesi yasası olarak da nitelendirilen eğilimi kaçınılmazdı ve her genişleyen dalgayı belki ondan daha uzun süren bir daralma evresi takip ederdi. Genişleyen dalga serbest kapitalizm çağı olarak da bilinir. Daralma evresi ise 1873-96 arasında yaşanacaktı. Ve sermaye krizi aşmak için küreselleşme atağına kalkacaktı. Kapitalizmin emperyalizm evresini başlangıcı ilk küreselleşme dalgası ile birlikte ortaya çıktı.
90'ların küreselleşmesi ideologlarının anlattığı gibi hiç de yeni değildi. 19.yüzyılın son çeyreğine damga vuran küreselleşme dalgası dünyanın büyük bir bölümünü meta zincirlerine dahil etti. Sermaye çevrimlerinin içine aldı. Ticari kapitalizm sayesinde dünya sistemi haline gelen kapitalizm şimdi sanayi devriminin yarattığı mamul maddeleri dünyanın dört bir tarafına dağıtıyor ve yalnızca mal değil sermaye ihraç etmeye başlıyordu. Bu küreselleşme atağının ardındaki asıl güç devletlerdi. Mıntıka temizliğini yapma işini devletler üstleniyor ve sermayelerine yol gösteriyorlardı. Kapitalizm krizini kendi aşabilecek bir yetenekten yoksundu. Her krize girdiğinde devletleri imdadına çağırıyordu. Marx'ın ömrü yetmediği için tamamlayamadığı şeyi yapmak için Marx'ı politikleştirmeye ve diyalektiği en az onun kadar iyi kullanan birine ihtiyaç vardı. Bu kişi politik Marksizmin gerçek kurucusu sayılması gereken Lenin olacaktı.

