1. YAZARLAR

  2. Yaşar Erkmen

  3. Bir Zamanlar Adana
Yaşar Erkmen

Yaşar Erkmen

Bir Zamanlar Adana

A+A-

Ortaokulu yeni bitirmiş, liseyi Adana’da okuyacak olmanın heyecanı içineydim. Çok meraklıydım, çoook!.. Her şeyi, nedenleriyle birlikte bilmek, öğrenmek istiyordum. İlk ve ortaokul yıllarım başarılı geçmişti. Birçok yerli yabancı klasik eser okumuştum ama ilk göz ağrım olan çizgi romanlardan da bir türlü vazgeçemiyordum.

Hafta içi okul ve işten pek fırsat bulamazdım ama pazar günü geldi mi en yakın arkadaşım Ali ile Çelik ve Lüks Sinemalarının önünde alırdık soluğu. Duvar diplerinde sergilenen çizgi romanlardan birer tane kiralar, bir köşeye çömelir, sırtımızı da duvara dayayıp oracıkta okuyup bitirirdik. Tommiks ve Teksas’ın okumadığım macerası kalmadığı için onların pabucu dama atılmıştı. Artık yeni gözdem, Zagor Baltalı İlah’tı.

Çelik Sineması genellikle yabancı film oynatırdı. Üç film birden diye bağıran çığırtkanın yanından geçer, biletimizi alıp sinemaya girerdik. Saat onda başlayan ve üst üste üç film birden izleyip dışarı çıktığımızda biraz şaşkınlık yaşardık. Vahşi Batı’nın Kızılderili ve kovboylu Amerikan filmlerinin etkisinden kendimizi bir süre kurtaramazdık.

Sinemadan sonraki güzergâhımız Reşatbey’di. Saat dörtte Reşatbey’de olmalıydık. Daha zaman çoktu. Karnımız da acıkmıştı ama stadın önü şimdi kebapçı kaynıyordur. Orada yeriz düşüncesiyle Saydam Caddesinden Küçüksaat’e çıkar, Çakmak Caddesindeki vitrinlere baka baka Dörtyol’a gelirdik. Belediye’nin önünden geçerken cadde kalabalıklaşırdı. Kız Meslek Lisesinden sonra sağa, doğuya doğru döndüğümüzde kalabalık da sesler de iyiden iyiye artar, stadın önü miting alanına dönerdi.

Kebapçıların dumanından göz gözü görmez olurdu. Pideler, yağlansın ve ısınsın diye pişen etin üstüne kapatılır, ortalığı yoğun bir duman kaplardı. Uyanık kebapçılar, mangala birazcık da kuyruk yağı atar, kokuyu duyan insanların iştahı kabarırdı. Dürümünü kapan, şalgamcıların yanında soluğu alırdı. Kebap yiyecek kadar paramız olurdu cebimizde. Çünkü hafta içi Ahmet eniştemin yanında çalıştığım için haftalık alıyordum. Ali ise Siptilli Pazarında bir barakada köşkerlik yapan babasına yardım ederdi. Paramız bilet almaya yetmediği için giriş kapısının yanında bekler, tanıdık ya da isteğimizi kırmayan abilerin, amcaların, dayıların yanında, turnikelerden geçerdik. Sonraki aylarda stadın kuzey ya da güney taraflarından duvarlara tırmanan bedavacılar gibi biraz riskli yolu tercih etmeye başlamıştık.
               Bu maç çok önemliydi. Adanaspor 1. lige çıkmış, ilk maçını oynayacaktı. O güne kadar sadece radyodan dinlediğim Adanaspor’u bugün canlı izleyecektim. Heyecanlı ve çekişmeli geçen maçın sonunda Adanaspor, Altay’ı 2-1 yenmiş, Miliç’in futboluna hayran kalmıştık.
               Galibiyetin verdiği keyifle çıkardık stattan. Ali ile sallana sallana mahallenin yolunu tutardık. Stattan uzaklaştıkça kalabalık değişik yönlere dağılır, ortalık tenhalaşırdı. Kestirme yolları tercih ederdik. Atatürk Parkından Ziyapaşa Bulvarına çıkar, oradan da Sun Sinemasının önünden geçip Kuruköprü’ye ulaşırdık. Kuruköprü’ye gelmişken bir şalgam içmeden gitmek olmazdı. Bugün de yerini koruyan, Meşhur Şalgamcı Göde’nin dükkânına girer, deneli (taneli) birer şalgam isterdik. Dükkânın raflarında çeşit çeşit turşular yer alırdı. Biber, hıyar, banadura (domates) turşuları, cıncık ganevizlerden (cam kavanoz) işveli bir kadın edasıyla gülümseyerek bizlere bakardı. Bu turşuları, kuru fasulyeli ve bulgur pilavlı bir sofrada hayal ederek karnımızın gurultusunu bastırıp dükkândan çıkardık.
               Kuruköprü’den Hacıbayram’a doğru yürürdük. Çiçek Sinemasına kadar önümüzdeki hafta yapacaklarımızı planlardık, Ali’yle. Çiçek Sinemasından sola dönünce mahallemize gelmiş olurduk. Mithatpaşa İlkokulunu geçtikten sonra
(5 Ocak Lisesi henüz yoktu) Bakkal Hacıbaba’nın karşısındaki çıkmaz sokağa girerken akşam ezanı da okunurdu.

Ablamın evi sokağın sonundaydı. Kapının girişindeki tuvalete zor atardım kendimi. Akşam sofra başında, enişteme maçı anlatmaya başlardım. Yemekten sonra eniştem hemen sigarasına uzanırdı. Eniştem iyiydi, hoştu da çok sigara içerdi. Her şeyi unutsa da sigara almayı hiç unutmazdı. Çok tedbirli bir adamdı. Ablam hariç, evde her şeyin yedeğini bulundururdu. Cebinde sigarası varken mutlaka bir paket daha alır, yedeklerdi.

 “Diyelim ki misafir geldi, çok içildi. Gece vakti nereden sigara bulacağım?” derdi. Sonraları her konuda tedbirli olmaya başladı. Aynı mantıkla her gün bir ekmek fazla alırdı. Evde tüp gazın, yağın, çayın… ihtiyaç maddesi olarak aklınıza gelen her şeyin yedeğini bulundururdu.
               O yıllarda dolmuşa binmez, her yere yürüyerek giderdik. Mahallemiz Yeşilyuva’dan Küçüksaat’e, stada, hatta Eski Baraj’a bile yürüyerek gidilir, dolmuş ve faytonlara zorunlu olmadıkça binilmezdi.  

Şair Şükrü Erbaş,

“Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı / Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak.”* demişti bir şiirinde.
               Ben bu şiire nazire yaparak şiiri günümüze uyarlayacağım:

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı/Mekânlar daha güzel mekânlar daha uzak.

 

  • Ağaran Bir Suyum (Şükrü Erbaş)
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.