Hegemonyadan Hakimiyete Giden Yol (3)
Kapitalist emperyalizm, emperyalizmin kapitalist aşamasının bir çeşidiydi. Emperyalizmler tarih boyunca varolmuştu. Emperyalizm gücün bir başkasının rızası hilafına dayatılması, boyun eğdirmenin kabul ettirilmesi demekti. Kapitalizm öncesi emperyalizmlerin başlıca aktörü devletlerdi. Devletler uzamda güçlerinin yettiği yere kadar genişliyorlardı. Sınırlar açık uçlu ve dokunulmaz değildi. Sınır boyları çok geçirgen ve kültürel karşılaşmalarında yurduydu. Uzamda genişleme açık işgale ve ilhaka dayanıyordu. Elbette rastgele gerçekleşmiyordu. Ya ticari yolların kontrolünü ve güvenliğini tesis için ya da bir rakibin sızmalarını ve ilerlemesini engellemek için yapılıyordu.
İtalyan şehir devletleri ile Denizaltı ülkesi Hollanda bugün bildiğimiz anlamda ulus-devletler değillerdi. İlki elindeki finansal güç ile paralı ordular satın alıyor diğeri ise bir cumhuriyet olmakla birlikte ticari üstünlükleri ile sivrilen bir proto ulus-devlet sayılabilirdi. Her ikisi de güçlerini kurdukları ticari ağların yaygınlığı ile buna eşlik eden yeni finansal ensrümanlardan alıyorlardı. Para basıyorlar, vergi topluyorlardı, ancak düzenli ordu ile bürokrasiden yoksundular. Tacir, tüccar devleti gibiydiler. Mutlakiyetçi devlet her ikisine de uğramadı. Kapitalist devleti doğuran şey iktidarın tek bir yerde toplandığı, çok zayıfta olsa temsil sisteminin varolduğu, bürokrasinin giderek geliştiği ve düzenli orduların ortaya çıktığı yerlerdi. Denizaltı ülkesi tarihsel olarak inişe geçtiği sırada Avrupa'da böyle bir devletler sistemi doğmaya başlayacak ve ulus-devletlere giden süreç hızlanacaktı.
Kapitalist emperyalizm modern devlet ile sermaye birikim süreçlerinin 'kaynaşması' olarak tanımlanabilir. Bu aşamada gücün teritoryal mantığı ile kapitalist mantık yanyana gelir, ancak biri diğerine indirgenemez. Bu ayrımı Harvey'den aldığımızı belirtelim. Harvey günümüz emperyalizmini tartışırken gücün teritoryal ve kapitalist mantığı arasında indirgenemez bir farklılık tespit eder. Siyasi, diplomatik ve askeri faaliyetler devlete özgü faaliyetler olup devletin teritoryal kapasitesini yükseltmek için devrededir. Sermaye birikim süreçleri bunlardan bağımsız işleyen bir karaktere sahiptir ve motivasyonunu kar hırsından alır. Sermayeyi kamçılayan şey kar için kardır. Arrighi Harvey'in çifte mantığını tek bir yerde devlet politikalarında birleştirir.
Kapitalist emperyalizm ile birlikte sermaye ile devlet tek bir hedefte birleşir. Devletin siyasi, askeri ve diplomatik faaliyetleri sermayenin önündeki dikenleri temizler ve mekanda yayılımını hızlandırır. Sermaye ne kadar akışkan ne kadar seyyal olursa olsun mekanda ve zamanda ayak bağlarına sahiptir. Bunların bir kısmı sınıf mücadelelerinden bir kısmı sabit sermaye yatırımlarının artık karların düşmesi nedeniyle ölü hale gelmesinden kaynaklıdır. Sermayeyi en yüksek soyutlama düzeyinde inceleyen Marx sermayenin Çin setlerini kendi gücüyle dağıttığına inanıyordu. Ancak Britanya krallığının gambotları olmasaydı İngiliz malları Çin setlerini aşamazdı. İki nedenle böyleydi. Çünkü aynı tarihlerde Çin de geniş bir pazara, üretken bir ekonomiye ve üstelik kıta büyüklüğünde bir ülke olması nedeniyle talep yönünden bir sıkıntıya sahip değildi. Çin'i İngiliz mamul mallarına açan Afyon savaşlarıydı. Afyon ticareti Çin halkını düşkünleştirmiş ve Çin devletinin kendi pazarlarındaki egemenliğine son vermişti. İngilizler sömürdükleri Hint halkının Afyon ekimini yaygınlaştırarak hem vergi gelirlerini arttırmışlar hem de girdikleri tüm savaşlarda Hintli askerleri cepheye sürerek iç kamuoyunun baskısından kurtulmuşlardı. Bütün bunların ardında yani İngiliz sermayesinin yayılımının arkasında Britanya krallığının savaş üstünlüğü vardı.
Harvey'in birbirine indirgemediği, Arrighi'nin ise devlet de birleştirdiği teritoryal mantık ile sermaye mantığı bütün dünyayı sermaye hareketlerine açmış, metaların sınırsız dolaşımını sağlamış ve teknolojik ilerlemeler sayesinde mesafeleri kısaltmış, inovasyonun sayesinde kitlesel tüketim çağına geçilmişti. Buna sanayi devrimi denilecek ve artık sanayi çağından bahsedilecekti. Mekanda genişlemek tarihsel kapitalizmin ana özelliğiydi. Ona bu itkiyi veren şey ise kaynaştırdığı çifte mantıktı. Britanya krallığı 19.yüzyılın sonuna gelindiğinde dünyanın ilk kapitalist imparatorluğu haline gelecekti. Ortodoks yorum bu gücün sanayi devriminden kaynaklandığını ileri sürse de gerçek böyle değildi. Hem Çin hem de Hint alt kıtasında genişleyen bir üretim vardı, ancak Hint dünyası Britanya krallığı tarafından kendi çıkarlarına hizmet eden bir uluslararası iş bölümüne mahkum edilirken Çin krallığın askeri gücüne karşı koyamadığı için pazar bütünlüğünü kaybederek bir yarı-sömürge haline geliyordu.

