1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. Taner Talaş anlattı, Sedat Memili Yazdı - 2
Taner Talaş anlattı, Sedat Memili Yazdı - 2

Taner Talaş anlattı, Sedat Memili Yazdı - 2

Taner Talaş’tan Refik Halit Karay ve Kadınlar Tekkesi (2)

A+A-

Taner Talaş’tan Refik Halit Karay ve Kadınlar Tekkesi (2)

Her birine uymakta az çok kusurumun olduğunun farkındayım.
Ama bizi kusurlu saymamalısınız"
R.H. Karay

 

ESERLERİ HAKKINDA

Tüm eserleri Slav dillerinin hepsine çevrilmiştir.

Adına kurulu tek bir dernek, vakıf yok. Refik Halid Karay'ın Türkiye'nin hiç bir yerinde ne bir cadde ne de bir sokağa adı verilmemiştir. Düşünün Adana'da bile kabzımallık yapan adamın adı sokağa verilmiş ama Refik Halid Karay'ın adı yok. Bu adamın 70 tane kitabı var.

 4-004.jpg

SANAT ANLAYIŞI

Gençliğinde Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) akımına karşı durup, Fecr-i Ati'yi (Geleceğin Şafağı) kuruyorlar. Fecr-i Ati'nin kurucularındandır aynı zamanda isim babasıdır. Arkadaşları arasında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Fuad Köprülü, Ziya Gökalp, Ahmet Haşim, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ali Canip Yöntem, İbrahim Alaettin Gövsa gibi dönemin tüm büyük kişileri bulunmaktadır.

Filozof diye bilinen Rıza Tevfik ile çok yakın arkadaşlığı vardır.

Bugün şöyle bir tartışma yapılabilir, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çizgisini kimler devam ettiriyor? Orhan Pamuk denilebilir, Mehmet kaplan denilebilir. Ama Refik Halid'i devam ettiren tek bir kişi yoktur.

Sanat tarzını devam ettirmeme olayı takip edilmediğinden değil, onun konuştuğu Türkçe'yi bir daha kimsenin konuşamayacak olmasıdır.

Bu gün Refik Halid ile çok ciddi boyutta ilgilenen tek kişi Selim İleri'dir.

 6-002.jpg

GENÇLİĞİ

Refik Halid "Bey" diye nitelenecek bir adamdır. Klastır. Düşünün bir hayat kadınına dört serseri saldırıyor, karakolluk oluyorlar, bu da sahip çıkıyor kadına, mahkemeye çıkıyorlar, neredeyse tutuklanacak. Hâkim ısrarla soruyor:

"Bu serseriler bu kadına sinkaf küfür etti diyorsun. Ne dediler?" Refik Halit:

"Bizim aileden gördüğümüz terbiye bunu tekrar etmeye müsaade etmez efendim." Hâkim:

"Burası mahkeme, ben Hâkim’im emrediyorum sana, ne dediler?"

Yine söylemiyor. Bu kez Hâkim öfkeleniyor:

"Nasıl küfür ettiler söyle!"

"Ben annemden babamdan hiç küfür işitmedim. Küfrü beceremem" diyor. Hâkim bunu kovuyor. Anılarını yazdığı kitapta bunları anlatıyor.

İnkılap yayınevi Refik Halid bey’in yaşamı boyunca yazdığı tüm makaleleri ulaşabildiği, toplayabildiği oranda yayınladı.18 cilt olarak bastı .Aynı konuda değişik zamanlarda yazdığı yazılar aynı kitap içerisinde yayınlanınca ciddi çelişkiler ortaya çıkıyor. Mesela Kadınlar hakkında yazdıkları. Meşrûtiyet döneminde yazdıkları ile çok partili dönemde yazdıkları arasında ciddi farklar görünüyor.

 5-002.jpg

İÇTEN BİR İTİRAF

Bir bölümde kadınların çarşaflarından bahsederken: "Şu kepazeleri ne yapacağız. Atatürk keşke bunları halledip gitseydi" diyor. Bu konuya olağanüstü tepki gösterip hakaretler ediyor. Bu ne çirkinlik" gibi ifadeler kullanıyor.

Ama başka bir yazısını daha farklı değerlendirmeleri var. Zaten kendisi bu çelişkilere açıklama niteliğinde der ki; “Bizler çocukken başka bir dünyada yaşamıştık. Gençliğimizde hayatımız büyük bir değişikliğe uğradı. Olgunlaşmamız ve yaşımızı almamız sırasında ise kendimizi ötekilere büsbütün benzemez bir muhit içinde bulduk. Bir yere gitmeden birçok yabancı yerler gezen ve her gezdiği yerde yerli kıyafetine girip yerli âdetine uyan acayip seyyahlar biziz. Bize derler. Şimdiki taze nesil ise gözünü açtığı zamandan bu güne kadar, hep gördüğünü, bildiğini, öğretilenin devamı içinde ömür sürmüştür. Bunlar bir tek rejimin, bir tarz cemiyet hayatının, bir biçim inkılabının, bir türlü terbiye gören yetiştirmeleridir. Bir sürü politik ve sosyal inkılaplardan, güç bela arta kalabilmiş, her inkılabın yepyeni icatlarına uymaya çalışmış, öyle ki gömlek değiştirir gibi devir değiştirmiş üç asırlık adamlarız biz. İstibdat terbiyesini gördük, bunu bıraktık meşrutiyet sınırları içine düştük, onların usullerini benimsemeye koyulduk, ardından Cumhuriyet geldi, Ardından tek parti, onu bıraktım, ona sarıldım. Her birine uymakta az çok kusurumun olduğunun farkındayım. Ama bizi kusurlu saymamalısınız" diyor. Burada bir itiraf var.

 2-005.jpg

İTTİHAT VE TERAKKİ KARŞITLIĞI

Bence de hoş görmek lazım, düşünün, itiraf mahiyetindeki bu yazı 1955'li yıllarda yazılıyor. Karay, 1965 yılında vefat etmiştir. 76 yıllık hayatının içinde Osmanlı var, istibdat dönemi var, birinci ve ikinci meşrutiyet, ittihat ve terakki var, birinci cihan var, Kurtuluş Savaşı, Osmanlının tarih sahnesinden çekilmesi ve Cumhuriyet'in kuruluşu var, Tek Parti dönemi İkinci cihan harbi, baktığınızda Demokrat Parti ve bir askeri ihtilal dönemi var. Hemen hemen hepsinin içinde yer almış biri. Bu açıdan çok zorluklar çekmiştir.

Gençliğinde Hürriyet ve İtilaf Partisi'ne girmiş. Şiddetli ölçüde İttihat ve Terakki Düşmanı. Bir yerde "Nereden geldi bu serseriler?" diyor. Neden bu kadar düşman? Aslına bakarsanız, Enver Paşa ülkeyi İstibdattan çıkarmış, Hürriyet getirmiş ama Enver paşa'dan nefret ediyor. "Bunlar ülkenin başına gelmiş en büyük beladır" diyor.

O da şundan kaynaklanmaktadır: Refik Halid, maalesef bir gazetecidir. Keşke edebiyatçılar gazetecilik yapmamış olsalardı. Günlük makale yazan adam çoğu zaman her şeye burnunu sokmak zorun da kalıyor. Düşünün, Celal Bayar Köprüsü'nü de konuşacaksın, ASKİ'nin patlayan borusunu da, Turgut Özal'daki büfeyi de... Ondan sonra döneceksin Dante Alighiero'yu, Charles Darwın'i konuşacaksın.

Bu adam düzgün bir adam, kimseye eyvallah etmez. "Ben hayatımı kalemimle kazanıyorum. Gazeteciliği de seviyorum" der, ama yazdığı yazıların hepsi başına bela olur.

En samimi arkadaşlarının öldürülmesine neden olduğu için İttihat ve Terakki'ye düşmandır. O dönemde öldürülen gazetecilerden bir tanesi Hasan Fehmi, diğeri Komünist Hilmi ve başkaları... Bunların hepsi Refik Halid’in arkadaşları. Emir veriliyor, köprünün başında kafasına sıkılıyor. İttihat ve Terakki'nin şakası yok; öldürülecekse öldürülecek. Dönem böyle. Komünist Hilmi diye bilinen gazeteci de köprünün başında öldürülüyor. Enver Paşa dediğimiz adam akşam geliyor, kız kardeşine: "Seni çok seviyorum" diyor, sabah, eniştesini öldürtmeye kalkışıyor. Hele ki kurşunlardan biri sapıtıyor vuranın eline geliyor: "Gidin onu da öldürün, böyle beceriksizlik olur mu? O yaşamayı hak eden birisi değil" diyor.

Bunları gördükçe İttihatçılardan nefret ediyor. Daha sonra yakın arkadaşı Rıza Tevfik, Gümülcine'de linç ediliyor, adam komaya giriyor. Rıza Tevfik gibi, lakabı "Filozof" olan adama bunlar yapılıyor. Bu nefret kendisini Hürriyet ve İtilaf'a yaklaştırıyor.

Biliyorsunuz Hürriyet ve İtilaf ittihatçı karşıtlarının olduğu bir oluşum. Oradaki yanlışları da görüyor, sonradan pişman oluyor. Dindar görünümlü yobazlar diyor.

İttihat ve Terakki Refik Halid’i sürgüne gönderiyor.

İttihat ve Terakki'nin atadığı Mahmut Şevket Paşa, 31 Mart Hadisesini bastırmak için Selanik'ten gelen komutan... Hürriyet ve İtilaf tarafından öldürülüyor. Esasında bunların hepsi tartışmaya açık konular olmasına rağmen, konumuz olmadığı için tartışmıyoruz. Görünen şu; Hürriyet ve İtilaf, İttihat ve Terakki'nin sadrazamını öldürüyor. Enver Paşa'da:

"Bu Hürriyet ve İtilafa kim selam verdiyse, kurucusundan üyelerine, gazetecisinden sanatçılarına kadar hepsini sürün."

"Nereye? "

"Sinop'a, oradan Çorum'a, Ankara’ya, Bilecik’e..."

Bunlardan ilk sürülen kişi Refik Halid Bey. Ama konformist bir adam.. Gittiği her yerde itibar görüyor. Şehrin ileri gelenleri ile tanışıyor. Önce Sinop, Sonra Çorum'a sürülüyor. Ziya Gökalp devreye giriyor, Paşa’dan rica ediyor, sürgünden kurtarıyorlar.

Sürgünden dönüyor, Mondros Mütarekesi İstanbul'una geliyor.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.