1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Bibliyomanya: Kitap tutkunluğu veya deliliği (3)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Bibliyomanya: Kitap tutkunluğu veya deliliği (3)

A+A-

 ' Körleşme ' neticede bir roman, Profesör Kien'de bir  roman kahramanıydı.  Ama Kraus'dan hayatını öğrendiğimiz Kont Koziebrodzki hayatı felaketle sonlanan gerçek birisiydi. Kraus kitap da  Kontla ilgili bölüme ' Bazı Kitap Delileri ' adını vermişti. Şimdi bu ilginç karakteri uzun bir alıntıyla bizzat Kraus'un kendisinden dinleyelim: ' bu muhterem kontun kitaplara taptığını söylemek pek aşırı bir abartı olmaz. Zarif bir cildi veya son derece iyi basılmış bir kitabı seyre daldığında sanki bir hülya içinde kaybolup giderdi. Kontun koleksiyonu büyüdükçe, kendisi daha inceldi ve yüzü solgunlaştı. Çünkü uyanık olduğu bütün saatleri koleksiyonunu hayranlık içinde seyretmekle geçiriyor ve hayatın gereklerini ihmal ediyordu. Benden kitap aldığı sıralarda onun garip yaşamı hakkında  birşey bilmiyordum. (...) Ama davranışlarında bir acayiplik de dikkatimi çekmiyor değildi. Kont ne zaman bir kitap satın alırsa ben de dahil hiç kimsenin bu kitaba dokunmasına izin vermiyordu. Bütün aldığı şeyleri kendi başına paketlemekte ve hemen götürmekte ısrar ediyordu. (...) Sebep ne olursa olsun Kont kitaplarını tahrip gücü yüksek bir patlayıcı gibi elinde tutuyor ve valiz yada karton kutulara ihtiyatla yerleştiriyordu. ' 

Kont Polonyalıydı ve ilgi alanları  Polonya tarihi başta olmak üzere 16.yüzyıl baskısı kitaplardı. Bu tutkuyu gidermenin de ciddi bir maliyeti oluyordu. Çünkü Leh tarihi ile ilgili malzeme toplayan ciddi bir koleksiyoner topluluğu vardı. 16.yüzyıl ilk baskı kitapların ise hem  çok özel tutkunları hem de çok ciddi yatırımcıları bulunuyordu. Matbaanın ilk yüzyılında yayınlanmış kitaplar neredeyse bir sanat eseriydi. Kullanılan kağıdın cinsi, hurufatı, cildi, minyatür veya ressamların elinden bizzat çıkmış süslemeleri ile kitabın kendisi bir estetik nesneydi. Matbaacılar sayısı çok sınırlı loncaların üyesiydi. Çıraklıkla başlanılan meslekte evinden ayrılan çocuk veya delikanlı 4/5 yıl matbaada her işi yapıyordu. Sonrasında kalfalık da o kadar bir süreyi gerektiriyordu. Usta ve baş ustalıktan sonra, ancak çok sıkı koşulları yerine getirdikten sonra bir kişi matbaa sahibi olabiliyordu. İlk matbaalar çoğunluk manastırların yanında  veya üniversite şehirlerinde açılıyordu. Kağıt Avrupa'ya Araplar aracılığıyla 12.yüzyılda Sicilya üzerinden geldiği için matbaacılık başlangıçta İtalya 'da çok gelişmişti. Ama matbaayı icat eden Gutenberg ise bir Almandı. Bu nedenlerle ilk yüzyılda basılan kitapların büyük çoğunluğu İtalyan ve Alman ustaların elinden çıkmıştır. Kitap süslemelerini ise ya ressamlar yada bu işte uzmanlaşmış alaylı insanlar yapıyordu. Çoğu kez kitabın süslemeleri yani baskısı içeriğinin çok önüne geçiyordu. 

İşte Kont servetini yukarıda özetini verdiğimiz  nadir kitaplara harcamıştı. Kraus bir süre sonra Kont 'un öldüğünü öğrenir ve kütüphanesine değer biçmek için bir çağrı alır. Kraus nadir kitaplara servet harcayan bu adamın  çok zengin olduğunu ve bir şatoda yaşadığını düşünmektedir. Yaptığı araştırma sonunda Kont'un Lvov şehrine dört saat uzaklıkta bir köyde ve bir çiftlik evinde oturduğunu tam bir şaşkınlık içinde öğrenir. ' Kontun ev işlerine bakan yaşlı bir kadın beni içeriye aldı. Evin eşyası demir bir karyola, kaba bir lavabo, basit ve sade birkaç sandalye ve masayla sınırlıydı. Etrafta tek bir kitap rafı yoktu. Yerde yığınlar halinde kümelenmiş yüzlerce kitap duruyordu. Kontun kimsenin dokunmasına kıyamadığı kitaplarının kaderi buydu. ' 

Hizmetçi kadından Kontun öyküsünü dinleyen Kraus'un şaşkınlığı daha da artar. Kont kitap tutkusunu gidermek için 30 yıl önce şatosunu satmak zorunda kalmıştır. Elindeki tüm birikimi kitaplara harcıyordu. Tek tük eşyadan ibaret yaşam alanından sadece yeni kitaplar almak için çıkıyor ve tekrar geri inine dönüyordu. Kimseyle görüşmüyor, çok az yemek yiyor ve bütün zamanını kitaplara dalmak, onları düzenlemek ve karıştırmakla geçiriyordu. En sonunda vücudu tüm direncini kaybettiğinde uğruna ömrünü ve servetini harcamış olduğu kitapların arasında can vermişti. O nadir kitaplar şimdi Lvov'a saatlerce uzakta, salaş bir çiftlik evinde, değerini anlamaktan uzak insanların terekesinde kıymetini anlayacak birilerini bekliyordu. 

Bu öyküyü okuduğumda en az  Profesör Kien'in öyküsü kadar etkilendiğimi fark ettim. Kitaplara tutkuyla bağlanmış bir hayat ve onlar yüzünden belki de çoğu kişiye sonu felaketle bitmiş görünen bir ömür. Kitapların ayartıcılığı, kışkırtıcılığı ve cazibesi malum. Tıpkı bazı aşklarda olduğu gibi arzunun dizginlenemezliği en uç noktasına vardığında insanı bekleyen bir yıkım oluyordu. Ünlü Alman düşünürü Walter Benjamin'de bunu ilk fark edenlerden biriydi. Benjamin Türkçeye ' Parıltılar '  olarak çevrilen ‘ İlluminationen ' isimli fragmanlardan oluşan kitabının bir yerinde kitapları, ' kendisine bağlananları bir felaketin içine çekmeye meyyal fahişelere ‘  benzetmişti ve ' her ikisinin de insanı kötü yola sürükleme ihtimalinden '  bahsetmişti. Benjamin onlarca kutuda sakladığı kitaplarına ise ancak eşinden ayrılıp ilk defa kendine ait bir daireye yerleştiğinde kavuşabilmişti. Benjamin'de büyük bir kitap tutkunu ve koleksiyonerdi. Özellikle çocuk kitaplarına ve illüstrasyonlara olan düşkünlüğüyle biliniyordu. 

Yazıyı çağdaşımız olan bir kitap tutkunu ile bitirelim. Alberto Manguel' Arjantin’li ve Musevi kökenli bir yazar. Daha küçük yaşlarda ünlü Arjantinli ama yazar Borges'e kitap okumasıyla biliniyor. Kitaplarının tamamı Türkçe'ye çevrilmiş vaziyette ve konularını da ekseriyetle yine kitapların kendileri, kütüphaneler ve okuma edimi oluşturuyor. Manguel Fransız taşrasında, 400 yıllık bir papaz evinin ahırını kütüphaneye dönüştürüp sonradan bürokratik nedenlerle evini satmak zorunda kalarak kütüphanesini Kanada'ya taşımaya karar verdiğinde yaşadıklarını ' Kütüphanemi Taşırken ' isimli kitapta anlatmıştı. O da tıpkı Benjamin gibi kitaplarla kurduğu tutkulu ilişkiyi bir hovardanın metresiyle kurduğu vazgeçilmesi zor ilişkiye benzetmişti. 

Evet her tutkunun, aşkın bir bedeli oluyor. Kitaplarla kurulan ilişkinin tahrip gücünün bazıları için aşktan daha şiddetli olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar