1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. İğneyi Kendine Batırmak (2)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

İğneyi Kendine Batırmak (2)

A+A-

İlk yazıda CHP'nin ülkedeki değişen siyasal koşulları isabetli okuyamadığını ve sanki hiçbir şey olmamış gibi, iktidar kurgusunda her hangi bir değişiklik yapmadan yoluna devam ettiğini söylemiştik. Değişen sadece rejim veya iktidara giden stratejiler değildi yalnızca. Dünya siyasetinin bağlamı değiştiği, küreselleşme dinamikleri yerini giderek kaotik süreçlere terk ettiği için, ülke içi dinamikler üzerindeki baskılar azalmış ve ulus-devletler küreselleşmeye mesafelenerek seçici bir ilişkiye geçiş yaparken bölgesel ve küresel hegemonya mücadeleleri sertleşmişti. Bu kapitalist devletin kuramsal olan göreli özerkliğinin daha artması, kuramsal düzeyde bir sabite olan olguların daha fazla realize olması demekti.

Devletler bölgesel ve uluslararası gelişmeler karşısında göreli özerklik kapasitelerini artırırken, hem uluslararası siyaset hem de ülke içi siyasetten daha fazla uzaklaşıyor, önceliklerini yeni dönemin kaotik jeopolitik ortamında bir üst lige çıkmaya veriyordu. Seçimler iktidar değişiminin mekanizmaları olmaktan çıkıyor, iktidar sahiplerinin halk desteğinin ölçüldüğü bir plebisite dönüşüyordu. Temsile dayalı siyasal sistemlerin çoğulcu yapısı çöküyor, iktidar değişimleri zorlaşıyor ve demokrasiler can çekişmeye başlıyordu. Küresel eğilim bu yöndeydi. Buna siyaset biliminde illiberal demokrasiler çağı denildiği de oluyordu. Temsile dayalı demokrasi liberalizmle özdeşleştirildiğinden bundan her uzaklaşma demokrasiden uzaklaşma sayılıyordu.

Türkiye'de yaşananlar bu anlamda sadece buraya mahsus şeyler değil. Türkiye'nin dünyaya model olduğundan bile söz edilebilir. Bizler ülkemizde yaşananları hep dışarıyla mukayese eden bir zihinsel gelenekten geldiğimiz için hem kendi özgünlüklerimizi ıskalıyor hem de bu özgünlüklerin başkalarına esin kaynağı, model olabileceğine inanamıyoruz. Şu bahsettiğim metodolojiyi bir an için benimseyip dünyaya da böyle bir gözle bakarsak ülkemizin sadece dünyanın taşrası olmakla kalmadığını bazı konularda model olduğunu söyleyebiliriz. AKP iktidarı ile yaşanılan sürecinde böyle olduğundan söz edebiliriz.

AKP küreselleşmenin çökmediği, ama hızının kesildiği bir dönemde iktidara geldi. Küreselleşmenin artçı dalgaları devam ediyor ve finansallaşma aşamasındaki sermaye dünya üzerinde değerlenebileceği yerleri gözüne kestiriyordu. AKP bu rüzgardan yararlanarak ve finansal sermayeye en cazip koşulları sağlayarak orta sınıfların tüketim iştahlarını kabarttı, seçmenden rıza devşirdi ve karşısındaki kendi iddiasıyla bürokratik vesayet odaklarını tasfiye etti. CHP'nin özelllikle Baykal döneminde ideolojik kodları bu güçlerle paralel olduğundan parti siyaseten ayaklarının altından çekilen halının farkına varamadı. Baykal'ın tasfiyesi niyet sahiplerinin niyetinden bağımsız olarak bu gerçeğin geçte olsa anlaşılması anlamına geliyordu.

Dünya kapitalizmi 2008 krizi ile bir çağın kapandığı ve artık bir başka çağın başladığı döneme geçiyordu. Küreselleşme olarak bilinen, ama maddeci bir okumayla sermayenin finansallaşması dememiz gerekli olan süreç sermayenin yapısal krizini finansallaşmaya yüklenerek aşması demekti. Bu kapitalizmin tarihi düşünüldüğünde bir paradokstu. 1873-1896 krizi de aşılır gibi olmuş, 15-20 yıllık bir bella epope denilen yanılsamalı bir refah dönemi yaratmış, ama tüm bu süreç 1.savaş ile noktalanmıştı. Krize damgasını vuran ve ABD devletinin hegemonya krizi olarak da karşımıza çıkan kaotik dönem eğer barışçıl bir geçişle tamamlanmaz ve öncekilerde olduğu gibi en güçlü olasılık devreye girerse yaşanacak yıkımın boyutları insan uygarlığını bile mahvedebilir.

Bütün ulus-devletler doğaları tarafından belirlenmiş bencillikle kaotik durumdan yararlanmaya, en kötü ihtimal bir üst lige çıkmaya ve küreselleşmenin terk ettiği dünyadan iç kapanarak ve bizde olduğu gibi iç cephe söylemine sarılarak karlı çıkmaya çalışıyor. Ulus-devlet benciliğinden bahsettik çünkü ulus-devletin ideolojisi milliyetçiliktir. Bütün milliyetçilikler özcülükle maluldur. Uluslar arasındaki ilişkileri bir ayakta kalma mücadelesi olarak görürler ve çıktıkları yer sosyal darwinizmdir. Yani en güçlü olanın ayakta kaldığı bir dünya. Eğer yaşadığımız dönemde böyle ise devletlerin ayakta kalmak için sığınacakları tek yer iç cephe söylemi ardında sosyal darwinizmdir.

Bu durum içerisi içinde en az böyledir. Seçimler plebisite dönüşür. İktidar sahiplerine mistik anlamlar atfedilir. Yerli ve millilik çağrıları çıkartılır. İktidar değişimini istemenin kendisi suç sayılır. Çünkü bu talep milletler arasındaki güç mücadelesinde devletin güç kapasitesini zaafa düşüren, başkalarının çıkarlarına hizmet eden bir istek gibi anlaşılır. Artık olağan iktidar devri mekanizmaları ve buna dayalı siyasetler iç güvenlik meselesi olarak anlaşılıp kriminaize edilir. CHP bu anlattığımız süreçlerde treni hep kaçırdı. O nedenle cehenneme giden yolun iyi niyet taşları ile döşenmesinde olduğu gibi bu süreçleri tersine çevirecek bir uzgörüden uzak davrandı.

Önceki ve Sonraki Yazılar