Konser düşmanlığının arka planında ne yatıyor? Ya da CHP’li belediyeler tezgaha gelecek mi?
Ak Parti iktidarı, özellikle son on yıldır kendi kabahatlerini kutsamakta ve kendi kitlesine bu kutsallığı kabul ettirmekte, olağanüstü yetenekli bir parti olduğunu birçok başlıkta gösterdi.
Bu konuda sadece Egemen Bağış’ın Büyükelçi yapılmasını, bariz bir örnek olarak gösterebiliriz.
Bu durumun acı sonuçlarını ve topluma etkilerini görmemek için kötü niyetli olmak lazım. Önümüzdeki elli yılın, bu durumun yarattığı ağır sonuçların tamiri ile geçeceğine inanıyorum. Her türlü kötülüğün, suçun ve kabahatın normalleştiği, hatta ödüllendirildiği bir vasattan bahsediyoruz.
İktidar kendi kitlesini bu şekilde domine ederken, bu duruma CHP’yi maruz bırakıyor. Aksiyon devamlı iktidardan geliyor, CHP ancak reaksiyon gösterebiliyor. Bu durumda aksiyon üretemeyen bir muhalefetten bahsetmiş oluyoruz.
Muhalefet Partisine tamamen haksızlık etmek istemiyorum, doğrudur, karşısında devasa bir enformasyon organizasyonu olduğunu da biliyorum.
CHP’nin 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden galibiyetle çıkmasından sonra, iktidar tarafından yeni bir aksiyon süreci başladı.
Türkiye’nin en önemli şehirlerinin yönetiminin CHP’de olması, aslında CHP tarafından yeni bir yol haritasının geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Belediyeler üzerinden de devamlı aksiyona maruz kalıp reaksiyon gösterilmesi, sürdürülebilir bir durum değil.
KONSERLER İPTAL EDİLMELİ Mİ ?
Son günlerde yaşadığımız “krizlerden” biri olan sanatçılara belediyeler tarafından konserler verdirilmesi ve bunların fiyatlandırılması meselesi de yukarıda anlattığım fotoğraftan bağımsız değil. Hatta daha fazla başlıkları içerisinde barındıran bir operasyona maruz kalıyor CHP.
Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Ebru Gündeş konseri ile başlayan tartışma, taşra belediyelerinin yerel sanatçılara ödediği ücrete kadar sıçradı.
Her türlü savurganlığın “itibardan tasarruf olmaz” inancıyla kutsallaştırıldığı bir dönemde, CHP’li belediyelerin organize etmiş olduğu konserler, ultra popülist bir yaklaşımla şeytanlaştırılmış durumda.
Maalesef kimi CHP’li yöneticiler ve belediye başkanları bu popülist aksiyonu yemiş durumda.
Anadolu şehirlerinde, şehir simgesi adı altında yapılan ucubelere milyonlarca paranın akıtılıp sokağa atıldığı, yolsuzluk ekonomisine milyarlarca doların heba edildiği diye başlayıp bu paragrafa, 12 fasikül ebatında, belgeye dayalı veriler sunabilirim.
Herkesin bildiği, toplumun yarısından fazlasının kutsallaştırdığı yolsuzluk ekonomisinden bahsediyorum. Anadolu irfanından süzülmüş, atasözü haline gelen “çalıyor ama çalışıyor” özdeyişi ne anlama geliyorsa, onu kastediyorum.
Siyasete çulsuz olarak girip, siyasetin görev verdiği bir kategoride, bir dönem görev icra edip, bugün milyarlarca parası olan bir sürü insana Adana’da rastlayabiliriz. Bırakın başkanlık makamını, imardan sorumlu başkan yardımcılığı yapıp, 5 milyar TL serveti olduğu söylenen/bilinen bir kişi yok mu bu memlekette ?
SANAT ORGANIZASYONLARININ HEDEF EDILMESİNİN ARKA PLANINDA NE YATIYOR?
Yukarıda resmetmeye çalıştığım gerçekler gözümüzün önünde dururken, belediyelerin konser organizasyonları,sanatçıların aldığı ücretler ve konser maliyetleri bir anda memleket meselesi haline dönüşüverdi.
Meselenin ekonomik boyutu;
Tarlada domates 10 TL, markette 50 TL deyip, marketleri hedef gösteren kafa, konser organizasyonunun tüm giderlerini, sanki sanatçı alıyormuş gibi, sanatçıyı ve başkanları arsız ve hırsız ilan ediverdi.
Adana’da gerçekleşen özellikle konser organizasyonlarının çoğuna katılmaya gayret ediyorum. Cumartesi akşamı (16 Kasım 2024) Tüyap Fuar alanında Yalın konseri vardı.
Yüzlerce kişinin organizasyonda görev aldığını, sadece, sahnede ve arkasında 50’den fazla kişiyi gördüm. Herhalde 10 tır büyüklüğünde malzeme indirildi, bindirildi. Tüm bu görkem içerisinde sanatçı Yalın’ın aldığı para, herhalde genel konser bütçesi içerisinde küçük bir yüzde olarak kalmıştır.
Ancak ben meselenin bu tarafının, en basit tarafı olduğuna inanıyorum.
Esas meselinin, antidemokratik ortamın daha yaygın ve kalıcı hale gelmesi meselesi olarak görüyorum.
Bugün iktidardan hoşnut olmayan geniş kitlelerin nefes alabildiği yegane yerler; konserler, film festivalleri, ödül törenleri ve buna benzer organizasyonlar olmuş durumda. Sanatçıların çoğunun iktidara muhalif olan kimselerden oluşuyor olmasını da ayrıca not etmek gerekiyor.
Toplumda ciddi rahatsızlık yaratan hukuk ihlalleri ilginç bir biçimde konser organizasyonlarında, konserin öznesi olan sanatçı tarafından dile getiriliyor.
Bunların hiçbirisi olmasa dahi, konserler; seküler hayat tarzının kamusal alanda belirgin biçimde göründüğü alanlar olmuş durumda.
Kendimle çelişir gibi görünse de, başka bir konser gerçeğini de ifade edeyim. Konser organizasyonları, özellikle Z kuşağına mensup, genç türbanlı kadınların da rahatlıkla eğlenebileceği alanlar olmuş durumda. Bu kişilerin sayı olarak azımsanmayacak derecede olduğunu da söylemeliyim.
Türkiye’nin arzu ettiği barış ortamını, gerginlikten uzak hoşgörü ve tahammül seviyesini ben konserlerde görüyorum.
İnsanlar bu organizasyonlardan mutlu ayrılıyor, hiç kimse burada bir israf görmüyor, başkanları da yolsuzlukla suçlamıyor.
Unutmadan, konser organizasyonlarından- güya - dinsel nedenlerle, teolojik takıntılar sebebiyle hoşnut olmayan artık çok ciddi bir kitle de oluşturulmuş vaziyette . Herhalde bunların da gönlü hoş edilmek isteniyor. Yazık.
CHP’li belediyeler, konserlerinin hedef edilmesi meselesini çok ciddi analiz etmeli. Ucuz popülizme kapılıp bu güzel organizasyonları heba etmemeli.
Konserler, en az kent lokantaları kadar, taziye evleri kadar, ucuz ekmek ve otobüs kadar toplumun faydasına olan organizasyonlardır.
Sayın başkanlar tezgaha gelmeyin, dolmuşa binmeyin.