1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Madrid Zirvesi: Zafer mi Hezimet mi?
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Madrid Zirvesi: Zafer mi Hezimet mi?

A+A-

Zirve öncesinde ABD elindeki tüm imkanları kullanarak Avrupa'da Rusya'ya karşı yeni bir Demirperde örmek istiyordu. Tarih boyunca Rusya ile Baltık için egemenlik kavgası vermiş olan İsveç'in geleneksel korkuları böylece hortlatıldı. Ekim Devrimi'nden sonra Lenin'in bastırmasıyla bağımsızlığına kavuşan Finlandiya'da bu kervana katıldı. Zaten her iki ülkede uzun süredir Nato'nun ortaklık girişimlerinin içinde yer alıyor ve tatbikatlara katılıyordu. Bu gelişme Nato mekanizması içinde kararlar tüm üye ülkelerin oy birliğiyle alındığından Erdoğan'a arayıp da bulamadığı bir fırsat sağladı. Erdoğan bu fırsatı zirve öncesinde dilediği gibi kullandı. Muhalefetin Nato'yu demokrasinin güvencesi, Türkiye'nin güvenliği açısından vazgeçilmez bir savunma paktı olarak ilan etmesi ise Erdoğan açısından bulunmaz bir fırsattı. Nato eleştirisini tümüyle terk eden, onun vazgeçilmezliği üzerine bir söylem geliştiren muhalefetin pozisyonu karşısında Erdoğan milli çıkarları tavizsizce savunan, Batı'nın tamamına bu konuda tavır alan bir lider imajıyla çıktı. Hiper enflasyonu bir türlü kontrol altına alamayan, bu konuda verdiği tarihleri sürekli öteleyen Erdoğan yaklaşık 45 gün boyunca bu gündemi keyfince kullandı. 

Erdoğan İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğini asıl ABD ile bir pazarlık konusu haline getirmek istiyordu. ABD ustaca manevralarla bu pazarlığın kamuoyu önünde yapılmasına izin vermedi. Biden görüntüde sorumluluk almayarak meselenin aday ülkeler ile Türkiye arasında olduğunu söyledi. Bu çıkış Erdoğan'ın pazarlıktaki elini zayıflatmaya yetmişti. Çünkü Erdoğan vetoyu kaldırması halinde ABD'den bir dizi başlıkta tavizler bekliyordu. Zirve sonuçlarına bakarak umduğunun ne kadarını elde ettiğini tartışacağız. 

Zirve öncesinde Biden tarafından aranmak ve Madrid'de uzun süredir hasreti çekilen ikili görüşmenin gerçekleşmiş olması bu fırsatı sürekli kollayan Erdoğan ve ekibi açısından iç politikada kullanımı kar sayılacak jestlerdi. Erdoğan'ın kibrinden kaynaklı komplekslerini çok iyi analiz etmiş Batılılar içinse bu tip jestler diplomasinin doğasındandı. Alacağınızı aldıktan sonra muhatabınıza iç politikada kullanacağı jestlerde bulunmanın bir sakıncası yoktu. Erdoğan veto kartıyla zaten kameraların ilgi odağı haline gelmişti. Batılı liderlerin onunla görüşme arzusu, genel sekreterin etrafında pervane hali tam da onun hayalini kurduğu şeylerdi. Bu görüntüleri %90'ını kontrol ettiği medya ile saatlerce gündemde tutabilirdi. 

Herkes Erdoğan'ın elini günden güne yükseltmesine bakarak zirvenin olumsuz sonuçlanacağı beklentisine girmişti. Ama beklenmedik, ani, şaşırtıcı kararlar almayı alışkanlık edinen Erdoğan için bu tür dönüşler siyasetin tabiatına içkin şeylerdi. Herkesin kara odaklandığı yerde onun için güçlü, pazarlıkçı lider imajını tabanında yeniden restore etmiş olmak yeterliydi. Bunca eleştiriye rağmen muhalefetin düşündüğü gibi Erdoğan'ın Madrid'den büsbütün elinin boş döndüğünü düşünmüyoruz. Üyelik sürecinin tamamlanmamış olması, daha atılacak adımların bulunması Erdoğan'ın bu kozu iç politikada sonuna kadar kullanacağını gösteriyor. 

Üçlü mutabakat ve zirvenin Türkiye açısından sonuçları üzerine pek çok değerlendirme yapıldı. Bu değerlendirmelerin neredeyse tamamı iç politikada alınan pozisyonlara göre belirleniyor ve çok az objektif analize rastladık. Kutuplaşmış ve aşırı partizanlaşmış siyaset dış politika başlıklarının sağlıklı değerlendirilmesinin önündeki en büyük engel. İktidarıyla muhalefetiyle herkes ülke açısından kısa ve orta vadede yaratacağı sonuçlara odaklanmak yerine gelişmelerin kimin işine yaradığına bakarak pozisyon belirliyor. Bu da Türkiye'yi verimli, eleştirel ve düşünümsel bir  kamusal alana sahip olmaktan uzaklaştırıyor. Seçim endeksli, anlık çıkarlara dayalı perspektifler ülkenin uzun vadeli stratejik meselelerini tartışmanın önüne geçiyor. İktidar zaferden bahsederken muhalefet hezimetten söz ediyor. Araya bu kadar büyük bir açının yerleştiği yerde sağlıklı tartışma yapmanın imkanı yoktur.  

Veto kartını bir mutabakat metnine bağlamış olmak Erdoğan'ın başarısıdır. Ancak bu başarının izafi olduğunu kabul etmek şartıyla. Çünkü İsveç’de, Finlandiya'da gelişmiş demokrasilere ve sağlam güvenceye bağlanmış hukuk devleti ölçülerine sahip. Sizin ‘ terörist ‘ dediğinize onlar muhalif der ve ters köşeye yatarsınız. Mutabakat metninin her bir maddesini ‘ yerli ve milli ‘ ölçülere değil evrensel hukukun yerleşmiş standartlarına tabi tutar. Özellikle İsveç Kürtçenin okullarda ana dil olarak okutulduğu ve öğretildiği bir müfredata sahiptir. Kürdoloji biliminin dünyadaki önemli merkezlerindendir. Kürt diyasporası bu ülkede önemli bir güce sahiptir. PKK'yi terör örgütü listesine almış olmaları yeni bir durum değildir. Bu sizin dışişleri aracılıyla yollayacağınız her isteğinizi kabul edecekleri anlamına gelmez. İsveç Başbakanı ile Finlandiya Cumhurbaşkanı atılan imzaların mürekkebi kurumadan bu işi gönülsüzce kabul ettiklerini ve dayatmalara teslim olmayacaklarını deklare etti. PYD ise tüm Avrupa'da İŞİD barbarlığına karşı başta kadın hakları olmak üzere insani değerlere sahip çıkan bir yapı olarak değerlendiriliyor. PYD konusunda Türkiye uluslararası arenada yalnız kalmış vaziyette.   

Erdoğan veto kartını sallayarak etrafında oluşmuş yalnızlıktan bir an dahi olsa kurtulma fırsatını elde etti. Mutabakat metni ile İsveç ve Finlandiya'ya karşı istediği vakit kriz yaratabileceği bir koz edindi. Bu kozlar uluslararası arenada çok fazla işe yaramasa da iç politikada tepe tepe kullanmak için Erdoğan' a manevra imkanları sağlıyor. Bir de adaylık sürecinin tamamlanmadığını, parlamentoların onayına sunulacağını hesaba kattığımızda Erdoğan'ın elindeki kartların henüz tamamını kullanmadığını söyleyebiliriz. İtalyan Başbakanı'nın zirve sonrasında Türkiye'ye gelmesi, F-16'lar konusunda Biden'ın kongreyi ikna edeceği yönündeki açık vaadi, İsveç'in silah ambargosuna kaldıracağına ilişkin taahhütleri Erdoğan'ın arkasına bir rüzgar aldığını gösteriyor. 

Dolayısıyla nesnel bir okuma yaptığımızda ne bir zaferden söz edilebilir ne de hezimetten. Ukrayna savaşının yarattığı uluslararası konjonktür hesaba katıldığında Erdoğan'ın veto kartında direnebilmesinin şartları zaten yoktu. Ettiği büyük ve yutulması zor laflara karşılık muhalefetin sinik yaklaşımları nedeniyle Erdoğan Madrid’den kendi tabanına rahatça pazarlayacağı bir hikayeyle döndü.

Önceki ve Sonraki Yazılar