Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Malumat Çağı

A+A-

İktidar olmak tarih boyunca gücü ve bilgiyi elinde bulundurmak demekti. İktidar olmak güç kaynaklarına sahip olmaktan geçiyordu. Bunların en başında da bilgi geliyordu. İktidar sahipleri bilgiyi ürettiler, yeniden düzenlediler ve buna dayalı olarak hakikat üzerinde bir tekel oluşturdular. Yeni bir iktidar, ancak mevcut hakikatin dışında yenisini üretmekle mümkün oluyordu. Bugün ise bilginin değil malumatın egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz.

Malumat bilginin kendisi olmayıp kırıntısıdır. Bilgi üretilmek için entelektüel bir çaba isterken malumatta buna lüzum yoktur. Bilgi doğruluğu esas alır ve gücünün kaynağı da burasıdır. Halbuki malumat için böyle birşey gerekli değildir. Malumatta doğruya ihtiyaç kalmamış hakikatle bağımız kopmuştur. Hayatımıza artık hakikat veya hakikat arayışı yön vermiyor ise her olasılığa açık hale gelmişizdir. Kısaca bir pusuladan yoksunuzdur. Yön duygusunu kaybetmişizdir. Malumat bolluğunun ortasında nereye gideceğinden habersiz şaşkın birine dönmüşüzdür.

Bilgiye ulaşımın kolaylaşması ile kişinin bilgili hale gelmiş olması arasında doğru bir orantı bulunmuyor bu durum sadece görece bir demokratikleşme imkanını barındırıyor. Demokrasi eğer çoğunluğun söz sahibi olduğu rejimleri çağrıştırıyorsa ve demos sözcüğü antik dünyadan bu yana azınlığı değil çoğunluğu yani halkı akla getiriyorsa bilginin demokratikleşmesi halkın bilgiye ulaşma imkanının artması demektir. Ama bu yalnızca bir imkan, ihtimal. Arada bir mutlaklık ilişkisi bulunmuyor.

Dünyayı bilginin dolayımı ile idrak etmek isteyen birinin bunun için özel bir gayret göstermesi gerekir. Düşünmeye, araştırmaya gereksinimi olmalıdır. Çünkü dünya bize kendini olduğu gibi sunmaz. Her çağın egemen fikirleri egemen sınıflar tarafından üretildiği için fikirlerle maddi ihtiyaçlar arasında yakın bir bağ vardır. Maddi üretim ilişkilerine yön veren sınıflar bilgi üzerinde de hakimiyet kurmak ister. Ancak bunu yapabildikleri taktirde sınıfsal egemenlikleri güvenceye alınabilir. Dolayısıyla başlangıçta dünya bize onların gözünden sunulur. Herşeyin ayan beyan olduğu, çıplak gözle anlaşılabilecek kadar yalın olduğu zannedilir. Ama işin aslı öyle değildir.

Artık ne bilgiye ne de ona ulaşmak için bir zahmete katlanmıyoruz. Zahmetin bir karşılığı vardı: Aydınlanma. Önce kendimiz sonra etrafımız için ve bunun beraberinde getirdiği sorumluluk. Bu yüzden bilgiye giden yola girmek beraberinde bir yalnızlaşmayı, yalnızlık kalabalıktan uzaklaşmayı ve artık kişinin kendisini her hangi biri olmaktan uzaklaşmasını getiriyordu. Dünya eğer olduğu haliyle değilde bir edinim sonucu gözünüze gözükmeye başlıyorsa siz de artık eski siz değilsinizdir. Kant işte bu hale ergin olma diyordu.

Malumatın bilgiyi ikame ettiği çağda herkes bilgili olduğunu zannederken aslında malumat denizinde boğulmaktadır. Derinliğini kaybetmiş, derinlik arayışı ile bağını koparmıştır. Malumat parıltılı nesnelere benzer. Albenisi yüksek, çekiciliği fazla ve göz kamaştırıcıdır. Ama sahtedir. Çünkü malumatın olduğu yerden bir hakikat çıkmaz. Hakikatin kaybeden kişi ise okyanusta pusulasını kaybeden bir gemi gibidir. Yani yönsüz, doğrultusuz ve her ihtimale açık.

Önceki ve Sonraki Yazılar