1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Sokrates Üzerine (3)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Sokrates Üzerine (3)

A+A-

Sokrates Atinalıların tanrılarını tanımamakla, yeni tanrılar yaratmakla, gençliği ayartıp kötü yola düşürmekle suçlanıyordu.  Hakkındaki iddiaları dile getirenler Meletos, Anytos ve Lycon’du. Her biri Atina kamusal yaşamında etkin olan bir zümrenin sözcüsüydü. Sokrates’in felsefe yapma biçimi asıl olarak bu zümreleri karşısına aldığı için hedef haline gelmişti. Meletos’un vasat bir ozan olduğu söylenir. Zengin birisi olan Anytos aynı zamanda etkili bir retorikçiydi. Lycon üzerine çok fazla birşey bilinmiyor. Atinalı olmadığı ve sonradan kente geldiği bilinenler arasında. 

Sokrates bildiğimiz anlamda yargılanmadı. Onu yargılayanlar kendi yurttaşlarıydı. Yurttaşlık statüsü düşünüldüğünde cezalandırılması için oy kullananlar hergün karşılaştığı, tartıştığı ve konuştuğu insanlardı. Sitenin tüm işleri yurttaşlar tarafından ortaklaşa yürütüldüğü için yargılama makamı da doğrudan yurttaşların kendileriydi. Sokrates hakkındaki iddialar doğrudan yurttaşlar meclisinin önüne getirilmişti. Her hangi bir yurttaş başka bir yurttaş hakkında bu tür iddialarda bulunma hakkına sahipti. İddia makamı olarak ayrı bir organ yoktu. Atinalılar her işlerini böyle birlikte görüşüyor ve karar altına alıyordu. 

Sokrates’in suçlanması, yargılanması ve mahkum edilmesi Atina için bir dönüm noktasıydı. Çünkü Atina Yunan siteleri içinde en ileri olanı temsil ediyordu. Başka kolonilerde doğan felsefeye ilgi duyan insanlar akın akın Atina’ya geliyordu. Atina felsefe yapmak, düşünmek ve bilgiye ulaşmak için ideal bir yerdi. Felsefe sadece bilgi ile ilgili bir etkinlik değildi. Bu boyut felsefenin sadece bir yönüydü. Felsefe aynı zamanda bir yaşama sanatıydı. Filozoflar ise bu sanatın ustasıydılar. Atina yeni bir yaşama sanatını deneyimlemek, bilgiye ilişkin merakları gidermek ve daha derin anlamlara ulaşmak için meraklılarının toplandığı bir yerdi. 

Yurttaş olmak çok ayrıcalıklı bir statüye sahip olmak demekti. Yurttaş kamusal yaşamın etkin bir katılımcısıydı. Siteye ilişkin her türlü karar yurttaşlar tarafından alınıyordu. Kararlar tartışmalar, müzakereler sonucunda ortaya çıkıyordu. Atina bildiğimiz anlamda bir devlet formasyonuna sahip değildi. Örneğin bir bürokrasisi yoktu. Sürekliliği olan, aynı işi yapan ve bunun karşılığında düzenli maaş alan bir memurlar sınıfından yoksundu. Kamusal yaşamın tüm düzeyleri seçimle belirleniyordu. Seçim bazan kura ile yapılıyordu. Her yurttaşın belirlenen görevi yapabilecek bir kapasiteye sahip olduğu düşünülerek kura ile seçimin problem doğurmayacağına inanılıyordu. Tüm yurttaşlar kamusal hayatın bir parçası sayıldığından ihtiyaç duyulan görevi de yapabilirdi. Bunun için ayrıca uzmanlaşmaya gerek yoktu. 

Sokrates gibi biri bile Atina’nın bir yurttaşı olarak bu tür sorumluluklar almıştı. Halbuki kamusal alana çıkmaktan hoşlanan birisi değildi. Platon’un devletinde anlatıldığı gibi beden eğitimine çok önem veren birisiydi. Filozof olmanın yolu iyi bir müzik ve beden eğitiminden geçiyordu. Vücuduna ehemmiyet vermeyenler felsefe yapamazdı. Sokrates ayrıca iyi bir askerdi. Hem kara hem de deniz savaşlarına katılmıştı. Korkusuzluğu ve cesareti ile tanınıyordu. Kaybedilen bir savaş sırasında herkes kaçarken o savaş meydanını terk etmemişti. Atinalıların ölüme gönderdikleri kişi korkak ve pısırık değildi. İyi bir asker ve iyi bir savaşçıydı. Çoğunluktan daha cesurdu. Potidea, Amphipolis ve Delion savaşlarına katılmıştı. O üstlendiği görevin sonuçlarından çekinecek birisi değildi. Savaşta iyi bir asker olarak ölümden korkmadığı gibi bir filozof olarak yaptığı işin sonuçlarından da çekinmiyordu. 

Sokrates’in yargılanması ve mahkumiyeti aslında Atina’yı ayakta tutan değerlerin yargılanmasıydı. Sokrates otonom, özerk bir bireydi. Hiçbir kutsala sahip değildi. Kamusal yaşama hakim olan değerlerden daha çok insanların özel yaşamdaki tutumlarını sorguluyordu. Yaşanmaya değer bir hayatın nasıl olduğunu araştırıyordu. Bunu yaparkende sorgulamalarını mantıksal sonuçlarına kadar ilerletiyordu. Etkinlikleri sırasında kimseye hakaret etmiyor kimsenin kutsalını aşağılamıyordu. Diyalogları kendi önermeleri üzerinden başlatmıyordu. Çok az diyaloğu kendi önermeleri üzerine kurmuştur. Yaygın sanıları ele alır ve çelişkilerini karşısındakine kendi iddiaları üzerinden gösterirdi. Bazı diyalogları her hangi bir sonuca ulaşmazdı. Sadece çelişkiler, tutarsızlıklar sergilenirdi. Sokrates’in varlığı aslında gerçek bir demokrasinin de ispatıydı. 

Sokrates’in mahkumiyeti Atina demokrasisine büyük bir yara aldırdı. Çoğunluk rejimi olarak demokrasi varlığını bir süre daha devam ettirdi. Ancak Sokrates’in ölümü ile onulmaz bir yara almıştı. Atina felsefe yapmak için artık güvenilir bir yer değildi. Sokrates tıpkı Kant gibi hiç seyahat etmemişti. Atina dışına ancak zorunluluktan çıkmıştı. O kendi varlığını adeta Atina ile özdeşleştirmişti. Bu kadar özdeşleştiği bir yerde ölüme mahkum edilmesi ve bunun gerekçesinin felsefi etkinliği olması artık Atina’yı felsefe için tekinsiz bir yer haline getirmişti. Bu tekinsizliği hem Platon hem de Aristoteles yaşadılar. Kaçma tekliflerini reddetme gerekçesi Atina’yı hala felsefe yapılabilir bir yer olarak konumlandırma isteğindendi. Kaçtığı taktirde belki canını kurtarabilirdi, ama Atina artık felsefe kelebeğinin konmadığı bir yer olurdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar