1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Amerikan demokrasisi krizde
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Amerikan demokrasisi krizde

A+A-

Dünya Amerika’daki gelişmeleri büyük bir şaşkınlıkla takip ediyor. Trump’ın ne yapacağı kestirilemez, tekinsiz birisi olduğu biliniyordu da işlerin bu raddeye geleceği herhalde tahmin edilemiyordu. Amerikan sisteminin sembol binalarından senato ve temsilciler meclisinin bulunduğu Capitol’ün işgali girişimi ve olaylar sırasında dört kişinin ölümü,  gelecek açısından önemli gelişmelerin habercisidir. Olaylar başkentte üst kurul delegelerinin oturumunda seçimi Biden’ın kazandığının resmen ilan edileceği saatlerde gerçekleşmiştir. Aynı saatlerde yaklaşık elli bin kişi de Trump’ın çağrısı üzerine toplanmış onun sonuçları kabul etmediğini söylediği konuşmasını dinliyordu. Bu serseri mayın faşisti oturumu yöneten başkan yardımcısı Pense Georgia eyaletindeki seçimleri tekrarlaması  çağrısında bulunuyor ve Biden’ı başkan ilan etmekten vazgeçmesini söylüyordu. 

Bunun üzerine galeyana gelen kalabalık kongre binasına doğru yürümüş binayı işgal etmiş, senatör ve temsilciler sığınaklara saklanmak zorunda kalmış, polis ve asker ise bu gelişmeleri sadece seyretmekle yetinmiştir. Şimdi tüm dünya Amerikan demokrasisinin bu duruma nasıl düştüğünü, böylesi güçlü bir devletin bu tür bir zaaf içine nasıl sürüklendiğini tartışıyor. Bu tartışmalar da  bütün pay neredeyse Trump’a çıkartılırken şu sorunun cevabı aranıyor; demokrasiler seçim sonuçlarını kabullenmeyen, elindeki muazzam yetkileri iktidarı bırakmamak için kullanan siyasetçiler karşısında kendini nasıl koruyacak, bunun tekrarlanmaması için hangi önlemleri alacak. 

Trump’la birlikte çalışan Bakanlar istifa ediyor, yardımcısı Pence onu yalnız bırakıyor, Cumhuriyetçi Parti ileri gelenleri parti ile ilişiğinin nasıl kesileceği üzerine kafa yoruyor. Ancak 130  Cumhuriyetçi temsilci Biden seçimleri resmen kazanmış olsa da red oyu verip durumu hala kabullenemiyor. Gelişmeler Amerikan yerleşik düzeninin Trump’ın faşizan davranışlarını onaylamasa da onları önleyebilecek reflekslerden yoksun olduğunu gösteriyor.

Bugün Amerikan düzeni büyük bir sarsıntı geçiriyor. Pandemi karşısında bu sistem zaten iflas etmişti. Sağlık alt yapısından yoksun, temel koruyucu önlemleri almaktan aciz olan bu sistem covit vaka ve ölümlerinde açık ara dünya birincisiydi. Bu çöküntünün nedeni de tek başına Trump’a bağlanamaz. Gelmiş geçmiş tüm başkanlar istisnasız bir biçimde bunda pay sahibidir. Obama döneminde genel sağlık sigortası içine alınacak kişi sayısının arttırılması için sağlık reformu yapılmak istenmişse de yerleşik güçler buna izin vermemiştir.

Sorunlar yapısal ve derindir, Amerikan sistemi büyük bir kriz içerisindedir. Amerika hala çok büyük güç ve imkanlara sahip olmasına, uluslararası sistemi çekip çeviren kurumlarda muazzam etkinliği bulunmasına karşılık bugün çekiciliğini yitirmiş, vaatlerini yerine getiremeyen bir sisteme sahiptir. Bu sistem kendi içerisinde büyük bir yoksul ve dışlanmış nüfus üretmektedir. Kara derililer, hispanikler sistemden memnun olmadığı gibi Trum’ın oy tabanını oluşturan Wasp denilen beyaz, orta sınıf Amerikalılarda memnun değildir. Trump gibi bir serseri mayın faşisti 70 milyon seçmenin desteğini almıştır. Kendisini destekleyen silahlı çetelere, fanatik gruplara ve pekala faşizme çok rahatlıkla zemin oluşturacak geniş bir ırkçı, milliyetçi, sınıfsal olarak kaybeden seçmen potansiyeline sahiptir. Amerikan ekonomisinin gerileyen gücü, neoliberal mantığın sistemdeki ağırlığı hesaba katıldığında bu dışlanmış, gelecekten ümitsiz, pandeminin etkisiyle daha da yoksullaşan kesimlerin sistem tarafından içerilme ihtimali çok düşüktür. Bu kesimler Trumpla beraber kendi doğal liderlerine kavuşmuşlardır.

Faşizmin tarihinin bizlere öğrettiği en çarpıcı derslerden birisi liderlik ile tabanın buluşmasıdır. Bahsettiğimiz gibi Amerika sert sınıf savaşlarına gebe bir ülkedir. Kriz siyaseti uçlara taşır hele kapitalizmin üçüncü depresyon döneminde dünya tarihsel bir olgu olarak siyaset uçlara doğru savrulmakta, geçmişin yerleşik merkez veya merkez sağ partileri bu gelişmelerin etkisiyle hızla radikalize olmaktadır. Yakın zamana kadar popülist bir lider olmakla suçlanan Trump’ın şimdilerde faşist olduğu söylenmeye başlanmıştır. Halbuki popülist olarak suçlanan liderlerin çoğu bizim yeni faşizm dediğimiz olgunun semptomları olup neofaşist veya önfaşist kategorisinde değerlendirilmesi gereken tiplerdir.

Avrupa’da önce yeni sağ olarak kategorize edilen ırkçı, göçmen karşıtı, islamifobia ile malul partiler krizin etkisiyle nitelik değiştirip sistemin merkezine yerleşmek için hamle yapan neofaşist partiler haline gelmişlerdi. Yunanistan’da altın şafak, Fransa’da Le Penlerin milliyetçi cephesi, Almanya’da nazi özentisi partiler bunun tipik örnekleridir. Şimdi ilk defa emperyalist kapitalist sistemin en güçlü ülkesinde, merkezinde sistemin iki yerleşik partisinden birinde faşizm çok ciddi mevziler elde etmiş bulunuyor. Krizin hızlandırıcı etkisiyle Cumhuriyetçi Parti radikal sağa doğru hızla sürükleniyor. Bir neofaşist lider bu ülkeye dört yıl başkanlık yapıyor ve ikinci defa seçilmeyi kıl payıyla kaçırıyor. Demokrasisi tüm dünyaya örnek gösterilen, diğer ülkelere demokrasi götürüyoruz paravanı arkasında, karışıklıklar, müdahaleler ve işgaller dayatan bu ülkede devlet başkanı olan kişi seçim sonuçlarını tanımıyor, yargıçlara talimat veriyor ve taraftarları bunun için kongre binasını basıyor. 

Amerika’nın hem içerdeki hem de dışardaki politikalarını restore etmek vaadiyle iktidara gelen Biden’ın işi düne göre çok daha zordur artık. Kongre binasının işgali bu ülkenin imajına büyük yara aldırmıştır. Küresel liderlik imajında büyük yara almasına neden olmuştur. İçerdeki sıkıntıları bu kadar ayyuka çıkmış, iktidar değişikliğini gerçekleştirmekten aciz bir ülkenin küresel imajını restore etmesi kolay olmayacaktır. Demokrasi ve hukukla ilgili ısrarları muhataplarında ince bir gülümseme yaratacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar