1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Amerika'nın İsrail'e koşulsuz desteğinin nedenleri (3)
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Amerika'nın İsrail'e koşulsuz desteğinin nedenleri (3)

A+A-

Altı milyon nüfusu olan İsrail’in ABD gibi nüfusu üç yüz milyonu bulan bir ülkeyi bölge politikalarında vesayeti altına alabiliyor ve her dediğini yaptırabiliyor olmasını nasıl izah edeceğiz? Bu soruya verilen klişe cevapların çoğunluğu komplo teorilerinin arkasına sığınır. Denir ki bütün dünyayı zaten Yahudiler yönetmektedir ve dünyanın en önemli küresel gücünü de kendi çıkarlarına göre yönlendirmelerinden tabii ne olabilir? Komplo teorileri ile işimizin olmadığını en baştan belirtelim. Tarihin sınıf mücadelelerinin tarihi olduğuna inanan biri olarak komplo teorilerinin açıkladığından çok daha fazlasını gizlediğine inandığımızı belirterek başlayalım. Dünyayı Yahudilerin yönettiğine inananlar sadece anti-semitler arasından çıkmıyor. Çoğu aklı başında kişide bu düşüncelere yakınlık duyuyor. İsrail Devletinin izlediği politikaların dokunulmazlığı ise komplo teorilerine meşruluk kazandırıyor.

19.yüzyıla gelinceye kadar Yahudiler Avrupa’da bir getto yaşamına mahkûm edilmişlerdi. Birçok mesleği yapmaları yasaklanmıştı. Kamusal alana çıkmalarının önünde bir dizi engel vardı. Egemen Hıristiyanlık yorumu Yahudiliği bir ‘öteki’ haline getirmişti. İsa’nın katlindeki sorumlulukları, Hıristiyan teolojisinde Yahudileri lanetli bir halka dönüştürmüştü. Her toplumun bir ötekine, ‘günah keçisine’ ihtiyacı vardı ve bütün Ortaçağlar boyunca Hıristiyanlara bu fırsatı veren Yahudilerin varlığıydı. Hıristiyanlık Roma’nın resmi dinine dönüşünce Museviliğe yönelik husumetler iktidarlar eliyle üretilmeye başladı. Roma yıkılıp Avrupa yüzyıllar boyunca merkezi bir iktidardan yoksun kaldığında Roma’nın yerini kilise almıştı. Kurum olarak kilise örgütlenmesinin devletten bir farkı yoktu. Hıristiyanlığın tüm kolları için Musevilik lanetli bir inançtı ve varlıklarına, ancak bir getto yaşamına hapsedildikleri takdirde izin veriliyordu. Her türlü kötülüğün, musibetin, şerrin kaynağında onlar vardı.

M.S 135’de Romalılara karşı Yahudi isyanı başarısız olduğunda Yahudi halkının İsrail ülkesinden ebedi sürgünü de başladı. Yahudiler dünyanın dört bir tarafına dağılmak zorunda kaldılar. Bütün bu dönem boyunca onları bir arada tutan şey kitapla kurdukları ilişkiydi. Ortak bir toprağı ve dili paylaşmamalarına rağmen gittikleri her yerde Yahudileri bir araya getiren şey Tanrı ile aralarında yaptıkları akitti. Tevrat’ta işlenen konuların ağırlığını Yahudilerin akde uymadıklarında başından geçenler oluşturur. Yaşadıkları sıkıntıların nedeni başkaları değil akde uygun yaşamamalarıdır. Ne Babilliler ne de Romalılardır başlarına gelenlerin sorumlusu. Akdi çiğnedikleri için ilk ve son sürgüne çıkmışlardır. Tek kurtarıcıları da Mesih olacaktır. Mesih gelmeden sürgünü terk etmenin ve İsrail ülkesine dönmenin bir anlamı yoktur.

Daha Mısır ülkesinde iken Yahudiler bir topluluk hayatı yaşıyorlardı ve Musa onların şefiydi. Firavun zulmü altında yaşadıkları topluluk bilincini daha da keskinleştirmişti. Mısır’dan çıkışta Sina çölünde Musa’nın Tanrı ile konuşması akdin başlangıcıydı. Yahudiler ile Tanrıları arasında özel bir akit kurulmuştu. Bu akit sadece onlara mahsustu. Tanrı akdini yalnızca kendi seçtiği halkı ile yapmıştı. Yahudi Tanrısı topluluk kuran, kurduğu topluluğu bir arada tutan ve yanlış yaptıklarında öfkelenip cezalandıran bir siyasi şef gibiydi. Tanrı Yahve Hıristiyanlığın ve İslamiyetin Tanrısı gibi tüm insanlığa seslenmiyordu. Onun seçtiği, göz kulak olduğu, kızdığında cezalandırdığı bir halkı vardı. Musa gibi diğer Yahudi peygamberleri de bu seçilmiş halk için gönderilmişti. Tanrı akdini yalnızca onlarla kıymıştı.

Kitap aracılığıyla Tanrı ile kurulan bu özgün ilişki, Yahudileri iki bin yıllık sürgüne rağmen bir arada tuttu. Cemaat kurmak için Sinagog ve Talmut eğitiminin verileceği Yişva yeterliydi. Bunların olduğu her yerde Musevi inancına uygun bir yaşam sürdürülebilirdi. Pre-modern dönemlerde ‘toplum’ denilen bir kavram ve kategoriden zaten söz edilemezdi. Modernlik öncesinde insanlar topluluklar halinde yaşıyorlar ve topluluğun yaşam biçimini de inandıkları din belirliyordu. Bu nedenlerle Yahudiler diğer semavi din mensuplarının kıyılarında, kendi gettolarında bir cemaat hayatı sürdürerek varlıklarını devam ettirdiler. Müslümanlarla olan beraberlikleri daha az sancısız ve görece daha iyiydi. Hıristiyanların nefret nesnesi haline gelmeleri ise an meselesiydi. Ortaçağlar boyunca en büyük zulmü onların topraklarında yaşadılar.

19.yüzyılla birlikte Yahudilerin görünürlüğü artmaya, getto yaşamının dışına çıkışlar başladı. Bunun nedeni Fransız Devrimi ve Napolyon’un orduları ile devrim fikrini tüm Avrupa’ya yaymasıydı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Code Napolyon Yahudileri de herkes gibi eşit yurttaşlar haline getirdi. Feodal yaşamın lonca düzeninin onlara yasakladığı mesleklerin altı oyulmaya başlamıştı. Sanayi devrimi emeği toprağa bağımlılıktan uzaklaştırmış, özgürleştirmişti. Yine de feodal gericiliğin hâkim olduğu yerlerde Yahudilerin her mesleğe girmesine izin verilmiyordu. Sanayi devriminin özgür emeğe duyduğu ihtiyaç ve yurttaşlık kültürünün giderek yayılması Yahudilere yönelik bu dışlayıcılığı etkisizleştirmeye başladı.

Aydınlanma bir çağ dönümüydü ve öncesinden köklü bir kopuşu temsil ediyordu. Aydınlanma Yahudi Aydınlanması olan Haskala’yı da doğurdu. Getto yaşamının içerisinde kapalı bir hayat sürmekte olan Yahudilerin diğer topluluklarla temasları artmaya başladı. Modernlik, Weber’in dediği gibi kutsalın yıkımı, bir ‘büyüden arındırma’ süreciydi. Aydınlanma dinin eleştirisini başlatmış ve kutsalın insan icadı olduğu noktasına kadar ileri gitmişti. Sekülerleşmeye asıl itkisini veren şey kapitalist metalaşma süreçleri ve meta fetişizmiydi. Meta her türlü kutsalı tahtından indirirken kendini fetiş haline getiriyordu. Aydınlanma ve Sekülerleşme Yahudi toplulukları içinde de kırılmalar yarattı. Modernleşmeye yatkın olanlar içinde yaşadıkları topluma entegre olurken akde bağlı kalanlar daha da tutuculaştılar. Modernleşen Yahudiler her yerde kurtuluş hareketlerinin ön saflarında yer aldı. Mesiyanik kurtuluşla Marksizm’in ilham kaynağı olduğu kurtuluş fikri arasında geçişler oldu. Yurt düşüncesinden uzaklık enternasyonal, kozmopolit fikirlere ilgi duymalarının ana nedeniydi.

İki bin yıl gettolara hapsedilmiş bir halk 19.yüzyıl ile birlikte Aydınlanmanın en ön saflarına geçti. İlericilikleri, yeni fikirlere açıklıkları onları tekrar günah keçisi haline getirmeye başladı. Batı Avrupa’da yaşadıkları toplumun en seçkin zümresini oluştururken Orta ve Doğu Avrupa Yahudi nüfusunun esas ağırlık noktasını teşkil ediyordu. Rusya’nın batı sınırlarında, Ukrayna, Litvanya ve Polonya’da köylü topluluklar halinde yaşıyorlardı. Hem tarımda hem de ticaret de çok başarılıydılar. Etraflarındaki topluluklardan her yönden daha ileri düzeyde olmaları tüm husumetleri üzerlerine çekmelerine neden oluyordu. Çarlık yoksulluğa mahkûm ettiği mujiklere Yahudileri hedef gösteriyordu. 19.yüzyıl sonlarında özellikle Rusya ve Ukrayna’da pogromlara maruz kaldılar. Yahudilerin yaşadıkları yerler basılıyor, malları ve mülklerine el konuluyor ve toplu olarak katlediliyorlardı. 1880 ile 1920 arasında 4 milyon Yahudi yaşadıkları toprakları terk edecekti. Büyük bölümü Amerika’ya göç etti. Gidenlerin büyük bölümü köylerde yaşıyordu. Dünyayı Yahudilerin yönettiğine ilişkin iddialar işte bu sırada Çarlık gizli polisi Okrana tarafından ortaya atıldı. Tüm bu iddialara dayanak sağlayan Siyon Liderlerinin Protokolleri kitapçığı tam da bu sırada piyasaya sürüldü. Dünyayı Yahudiler yönetiyordu ve bunun için gizli bir fesat örgütlemişlerdi. Kitapçık pogromlara malzeme tedarik ediyordu. Bu kitapçığı okuyan biri kolayca anti-semit oluyor ve Yahudileri ortadan kaldırmanın haklılığına ikna ediliyordu. 1894 yılında Fransız subayı Dreyfus’un başına gelenler Batı Avrupa’da üstelik devrimin gerçekleştiği Fransa’da bile anti-semit düşüncelerin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyordu. Alsaslı Dreyfus sırf Yahudi olduğu için ihanetle suçlanmış ve suçlanması Fransız toplumunu ortadan ikiye bölmüştü. İlericiler ve Cumhuriyet yanlıları masumluğuna inanırken başta kilise ve toplumun tüm tutucu güçleri anti-semit fikirler etrafında yanyana gelmişti.

O nedenle Amerikan politikaları üzerindeki İsrail Devleti vesayetini komplo teorilerinden uzak, anti-semit açıklamalara prim vermeden, ancak maddeci bir analizle anlayabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar