1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Ayrışan öncelikler kesişir mi?
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Ayrışan öncelikler kesişir mi?

A+A-

Bugün Türkiye’de siyasetin örtüşen gündemlerinden bahsedebilmek mümkün görünmüyor. Güncel gelişmeler karşısında elbette partiler siyaset geliştiriyor ve ortaya bir tutum koyuyor, ancak bu tutumlar her partinin önceliklerine göre muhtevaya bürünüyor. Ağızdan çıkan sözler, alınan tutumlar bu öncelikler fark edilmediği zaman, bağlamından koparılarak değerlendirilmiş oluyor ve öngörülebilir analizlerin yapılmasının karşısına dikilmiş oluyor. Olanı biteni anlayabilmek için, olaylar ve olgular karşısında dinamik süreçlere ve süreçler karşısında alınan pozisyonlara odaklanmak gerekiyor. Eğer süreçlere öncelik verir ve olay ile olguları onun mantığı üzerinden değerlendirirsek önümüzü görebilme şansımız yükselecek ve olayların karmaşası karşısında yönümüzü kaybetmeyeceğiz. Bu söylediklerimiz üzerinden siyasal gelişmelere yaklaştığımız takdirde karşımıza şöylesi bir tablo çıkıyor.

MHP için öncelikli konu resmi söylemin ‘terörsüz Türkiye’ olarak adlandırdığı sürecin nihayete ulaştırılması olarak görünüyor. PKK’nin kendini feshi ve silahları tümüyle bırakması anlamına gelen sürecin resmi başlatıcısı ve tüm aşamalarda katalizörü MHP Genel Başkanı olmuştu. Resmi açıklamalarda pazarlıksız, şartsız ilerletildiği ileri sürülen bu sürecin mantıksal sonuçlarına doğru ilerletilebilmesi için her iki tarafında üzerine düşen sorumluklar olduğu aşikâr. Sürecin bir kırılmaya, akamete uğramaması için bu zorunlu görünüyor. Pazarlık olmaması iki tarafın yani devlet ile örgütün sürecin mantığını içselleştirmiş ve kabullenmiş olmasının kabulüne dayanıyor yoksa verili hal sorumlulukların, atılacak adımların olmayacağı anlamına gelmiyor. MHP sürecin ilerletilmesi konusunda yukarıda söylediğimiz gibi adeta bir katalizör görevini yerine getiriyor. Kamuoyundaki havayı yumuşattığı gibi sürecin daha ileri evrelerini önceden duyurarak ilerlemesi konusunda bir kaldıraç rolü oynuyor.

Ancak tüm bunlara rağmen MHP rejim içindeki gücünün asıl olarak ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin doğasından geldiğinin farkında. Zayıflamış bir Erdoğan için MHP’nin verdiği destek kritik ve MHP de rejim içindeki potansiyellerinin çok üzerine çıkan gücünü bu kritik desteğe borçlu. Bahçeli özellikle 15 Temmuz sonrasında devlet aygıtının içine girdiği türbülansı usta bir satranç oyuncusu gibi okuyarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine verdiği destek karşılığında, partisini işte bu kritik role ve pozisyona taşıdı. MHP’nin süreçler karşısındaki tutumunu anlamak için bu iki sabiteyi bir yere yazalım. Yani MHP’nin öncelikleri hem ‘terörsüz Türkiye’ sürecinin nihayete erdirilmesine hem de partiyi rejim için kritik hale getiren ve 50+1’e dayanan çoğunlukçu sistemin devam etmesine dayanıyor. MHP, rejim içindeki kritik pozisyonunun devamı ile silahsızlanma sürecine şu an eşit ağırlık vermiş gibi görünüyor. Bahçeli’nin abartılı Erdoğan açıklamalarını bu gözle okumak ve anlamak da fayda var.

Erdoğan ise tüm önceliği kendine ve iktidarını sürdürmeye veriyor. Tüm yolların Roma’ya çıkması gibi Erdoğan da siyasetin tüm yollarının kendi iktidarına hizmet etmesini arzuluyor. Erdoğan iktidarını sürdürebilmek için azami iktidarından bile feragat edebilir ve daha az bir iktidarı kabullenebilir. Yeter ki iktidarı devam etsin ve sürsün. Ne demek istiyoruz; aslında Erdoğan’ın yeni anayasa isteği sivil, asker etkisinden tamamıyla uzak veya Kürt sorunun ve ülkenin yığılmış demokratik beklentilerini karşılayacak bir anayasa yapmaya dayanmıyor. Erdoğan eriyen iktidarını sürdürebilmek için bir anayasa istiyor. Tıpkı 31 Mart seçimlerinden sonra olduğu gibi CHP’ye yeniden mesajlar göndermesinin sebebi hikmeti de bu. Derdinin yeniden aday olmak ve seçilmek olmadığını söylerken tıpkı merdi kıpti hikâyesinde olduğu gibi niyetini ele veriyor. Erdoğan CHP’nin İmamoğlu’ndan vazgeçmesi, sistem tartışmasını kabul edip yarı-başkanlık veya parlamenter sisteme dönüş konusunda masaya oturmaya hazır olması halinde yeni anayasayı CHP ile birlikte yapmaya hazır olduğu mesajını veriyor.

Dolayısıyla Erdoğan yeni anayasa çağrısı ile önceliğinin ne Bahçeli’de olduğu gibi ‘terörsüz Türkiye’ ne de Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun bir anayasa olmadığını, derdinin varsa yoksa kendi iktidarını sürdürmek olduğuna netlik kazandırıyor. Ortalığı Bahçeli İmralı sürecini yeni evreye taşıyabilmek için Meclisin devreye girmesini ve bir komisyonun ivedilikle kurulmasını ortaya atarken tıpkı umut hakkı tartışmasında olduğu gibi Erdoğan söyleneni duymazlıktan gelip Macaristan’dan dönüş yolunda CHP’ye çağrı yapıyor. Bahçeli de Erdoğan’ın aklından geçenlerin farkında olan bir tilki siyasetçi olarak ortağının çağrısına ilgisiz, ama kritik bir yerden cevap veriyor. Bahçeli’nin tüm övgülerinin ardındaki gerçek motivasyon MHP’ye kritik bir rol yükleyen sistemin devam etmesi. Sistem tartışmasının yapıldığı her eşikte Bahçeli mesajını abartılı Erdoğan övgülerinin ardına gizlemişti. Erdoğan da biliyordur ki ortağının övgüleri karakaşı kara gözü için değildir. Ama siyaset dediğimiz şeyde gerçek niyetlerin bambaşka kılıklar ardına gizlenmesi değil midir?

CHP ise 19 Mart darbesinden sonra bambaşka bir sürecin içine girdi. Kurumsal muhalefet cephesi ile mekânı sokak olan toplumsal muhalefet cephesi uzun aradan sonra ilk defa buluştu ve Türkiye yeni bir evreye sıçradı. CHP artık attığı her adımda, izleyeceği her taktikte bu gerçeği atlayamaz, görmezden gelemez. CHP önceliğini iki alana yığmış görünüyor. İlki cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladığı İmamoğlu’nu yalnız bırakmamak, serbest bırakılması için iktidar üzerinde sokaktan elde ettiği gücü sürekli hissettirmek ve bu sayede iktidarı bir erken seçime zorlamak. CHP geçmiş çözüm süreçlerinden farklı olarak Kürt meselesinde Erdoğan’ın gerisine düşmek istemiyor. Bunun birkaç nedeni var. CHP ilk olarak Erdoğan’ın gerçek bir çözüm niyeti taşımadığının ayrımında. İkinci olarak Kürtleri Erdoğan’dan tarafa ittiğinde büyük kaybedeceğini biliyor. Son iki Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimlerinde Kürtler Erdoğan’a duydukları öfke nedeniyle CHP’ye destek vermişlerdi. CHP Kürtlerin Erdoğan’a karşı duygularının değişmediğini ve süreci onunla yürütmelerindeki zorunluğu anlamış görünüyor. İtici, uzaklaştırıcı bir tavrın Kürtleri hiç arzulamadıkları halde Erdoğan’a yaklaştıracağını ve bunun da büyük kaybetmek olacağını görüyor. Bunlar siyasal gerekirliliklerin ortaya çıkardığı pozisyonlar, ama bunların ötesinde ve ilerisinde CHP’yi tabanındaki güçlü ulusalcı reflekslere karşılık bir yakınsama içerisine çeken başka bir çok şeyde var, ama onları anlatmanın yeri burası değil.

Şu anlattıklarımızı toparlayacak olursak karşımızda Bahçeli’nin meseleye yaptığı ‘terörsüz Türkiye’ hedefi, Erdoğan’ın kendi iktidarını şu veya bu biçimde sürdürme arzusu ile CHP’nin 19 Mart’la içine çekildiği ve uzun aradan sonra toplumsal muhalefet ile geniş halk kitlelerinin de failleşmeye başlamasıyla girilen üç süreç var. Her özne asıl hedefine doğru ilerlerken süreçlerin kesişimi sayısız kümeleşmeye, yığılmaya, ayrışma ve kopmaya yol açıyor. Öncelikler başka biçimler altında gizlenip yeni taktiksel varyasyonlara zemin hazırlıyor. Engels’in dediği gibi tarih hiçbir zaman tarihi hizmetine koşmak isteyen aktörlerin dediğini yapmaz. Süreci doğru okuyan, hazırlığını iyi yapan ve taktiğini isabetli kuran hedeflerine azami düzeyde yaklaşabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar