1. YAZARLAR

  2. Hacı Hüseyin Kılınç

  3. Erdoğan Kabinesinin Şifreleri
Hacı Hüseyin Kılınç

Hacı Hüseyin Kılınç

Avukat

Erdoğan Kabinesinin Şifreleri

A+A-

Kabine sözcüğü Erdoğan'ın başında olduğu heyeti nitelemek için doğru bir ifade değil. Erdoğan'ın atadığı heyet bir teknisyenler kurulundan ibaret. Siyaseten hiçbirinin özgül bir ağırlığı bulunmuyor. Her birinin sorumluluğu Erdoğan'a karşı. Yine de bu heyetin rastgele oluşturulmadığını ve gelecek açısından bir takım ipuçlarını barındırdığını iddia edeceğiz. Heyette özgül ağırlığı en yüksek isim Fidan. Bunu zaten Erdoğan yıllar evvel itiraf etmişti. Hem içerideki hem de dışarıdaki operasyonlar açısından Fidan tam bir sır küpü. Ama Erdoğan bu heyet ile özgül ağırlığı olduğu zannedilen bazı isimleri kenara aldı. Soylu ve Akar'ın meclis aritmetiği ve komisyon dengeleri gözetilerek Mecliste kalmalarına karar verildiği ileri sürülse de Erdoğan'ın bu isimlerden kurtulmak için fırsat kolladığını biliyoruz. Uygun şartların oluştuğunu düşünen Erdoğan sessiz sedasız ve itirazsız bu isimleri kenara almayı başardı. Akar'ın silahlı kuvvetler içinde çok güçlü olduğu, komuta kademesini bizzat yapılandırdığı iddia ediliyordu. Ancak bunun AKP'nin özgül ihtiyaçlarından bağımsız olmadığı anlaşıldı. Komuta kademesindeki yapılanma kişilere bağımlılık üzerine değil daha özgül kompozisyonlar üzerinden biçimleniyor. S,ilahlı kuvvetlerdeki dengeler daha hassas tartımları gerekli kılıyor. Akar burada yapıcı bir rolden ziyade uygulayıcı bir rol üstlenmiş. Yeni gelen Bakanında AKP ile organik ilişkileri bulunuyor. Kardeşi bir dönem AKP'den aday olmuştu. Dolayısıyla kişilerin özgül ağırlığından ziyade parti devleti politikalarına dönük bir angajman var. Tercih edilen isimlerde buna yönelik olarak tespit ediliyor. 

Heyetin en dikkat çekici isimlerinden biri kuşkusuz Fidan. Ülkenin son 15 yıllık politikalarının oluşumunda Fidan çok önemli roller üstlendi. Politikaların kurulmasında ve sahada bizzat uygulanmasında söz sahibiydi. Fidan ile birlikte MİT devlet politikalarının belirlenmesinde daha bir ön plana çıktı. Silahlı kuvvetler iç sorunları ile boğuşurken MİT göz önünde fazla gözükmeden, ama gelişmelere çok daha fazla müdahil olarak etkili olmaya başladı. Türkiye'nin yüzü Avrupa'ya ve Batı'ya dönük iken bu kurum silahlı kuvvetlerin arka bahçesiydi. Temel politik yönelimlerde silahlı kuvvetlerin bariz bir ağırlığı vardı. Silahlı kuvvetlerin rejim içindeki kurumsal ağırlığı yasal düzenlemelerle azaltılırken MİT giderek ön plana çıktı. Silahlı kuvvetler yediği operasyonlar karşısında direncini kaybetti ve büyük bir prestij kaybına uğradı. Oluşan boşluğu önemli ölçüde MİT doldurdu. Aynı kurumsal yıpranmayı dış işleri de yaşamıştı. Erdoğan yıllarca monşerler lafını ağzından düşürmedi. Eline geçiremediği kurumu kamuoyu önünde yıpratarak zaafiyete uğrattı. Çavuşoğlu'nun bakanlığı bu durumun tesciliydi. Bakanlığın ilgilenmesi gereken dosyalara başkaları bakıyordu. ABD dosyasında Kalın'ın, Suriye ve bölgesel başlıklarda Fidan'ın, Rusya ile ilişkilerde Akar'ın ağırlığı vardı. 

Fidan MİT'i çok pro-aktif bir noktaya getirmişti. Bunda hem uluslararası gelişmelerin hem de doğrudan bölgesel gelişmelerin etkisi vardı. Dünya alışılmış dengelerin bozulduğu, statükonun artık sürdürülemez olduğu bir noktaya doğru gidiyordu. Demokrasiden uzaklaşmış rejimlerde istihbarat örgütlerinin rejim içindeki ağırlığı artıyordu. Rusya, İran ve diğer bölge ülkeleri önemli ölçüde istihbarat devletleri haline dönüşmüştü. Türkiye'de bu dönüşüm Fidan'ın MİT Başkanlığı döneminde tamamlandı. Belli başlı tüm önemli dosyalara MİT bakmaya başlamıştı. Katastrofik bir dünyada istihbaratın önemi artmıştı. MİT Fidan döneminde sadece istihbarat toplayan ve topladığı istihbaratın analizini yaparak karar vericilerin önüne koyan bir kurum olmaktan uzaklaştı. MİT'in iç ve dış operasyon yeteneği inanılmaz ölçüde arttı. Silahlı Kuvvetlerin istihbarat uyduları, dinleme teknolojileri MİT'e devredildi. Silahlı Kuvvetler küresel ölçekte istihbarat toplayan bir kurum olmaktan çıktı. MİT askeri vesayetin tümüyle dışına çıktı, sivilleşmesi tamamlandı. Atasagun ve Taner'in hayallerini bambaşka bir paradigma içinde uygulamak Fidan'a kısmet oldu. 

Fidan'ın Erdoğan içinde önemi çok fazlaydı. Sır küpüm itirafı bunun dışa vurumuydu. Aslında Fidan daha Davutoğlu döneminde siyasete atılmak istemişti. Kendi kariyerini siyasette sürdürmek istiyordu. Ancak Fidan ile daha yapacak işleri olduğunu düşünerek buna izin vermedi. Bir yıl sonra yaşanılan darbe teşebbüsü ve Fidan'ın bununla ilgili esrarengizliğini koruyan duruşu Fidan'ın hakikaten tam bir sır küpü olduğunu teyit ediyor. Darbe komisyonunun davetine rağmen Fidan Akar ile birlikte ifade vermeye gitmemişti. Muhtemeldir ki Erdoğan böyle istemişti. Batı dünyasında istihbarat örgütleri biçimsel de olsa Meclis denetimine tabidir. Ancak Meclisin özel davetine rağmen Erdoğan'dan aldığı güçle Fidan Meclisin üzerinde olduğunu bildirmişti. Muhtemeldir ki bu dokunulmazlığını sır küpü olmasından alıyordu. 

Fidan Kürt meselesi başta olmak üzere birçok dosya ile ilgileniyordu. Öcalan ile doğrudan ilk görüşen Emre Taner'di. Erdoğan'ı Oslo görüşmelerine o ikna etmişti. MİT Başkan Yardımcısı ile devleti temsilen görüşmelere Fidan katılmıştı. O vakitler Başbakanlık Müsteşar Yardımcısıydı. Görüşme tutanaklarındaki Fidan devlet aklını temsil eden entelektüel bir portre çiziyordu. Öcalan ile aralarında fikri bir ortaklık zemini olduğunu muhataplarına söylüyordu. İmralı tutanaklarındaki Fidan Öcalan'ın devlet içinde önemsediği isimlerin en başında geliyordu. Fidan böyle bir portre yani devletin cari aklını temsil eden biri olarak hem barışa hem de savaşa aynı ölçüde yatkın biri. Devlet politikalarının ağırlığı ve yönü değiştikçe ona hızla uyum sağlayabiliyor. Barışın ve savaşın dilini aynı anda icra edebiliyor. Onun döneminde MİT tıpkı MOSSAD gibi dış operasyon yapabilme yeteneği kazandı. Hedeflerin vurulması ve yakalanmasında ön aldı. 

AKP aygıtı içinde çekirdekten gelme biri olarak Fidan geleneksel devlet aklını da en iyi bilenlerden. Ama bu aklı AKP iktidarının ve daha spesifik olarak da Erdoğan'ın hizmetine sunmakta da aynı ölçüde mahir olduğunu ispatladı. Türk dış politikası 2010'lu yıllarda onunda içinde olduğu bir kadro tarafından Davutoğlu'nun liderliğinde ve Arap baharının da yarattığı rüzgarla kapasitesinin çok üzerinde bir role soyunmuştu. Davutoğlu sonradan iflas eden bu politikanın görünen yüzü olarak büyük bir yara aldı. Haklılığından zerre şüphe etmediği içinde inandırıcı bir öz eleştiriye hiç yanaşmadı. Fidan bu politikanın uygulayıcılarındandı. Şimdi dış işleri direksiyonuna oturarak çark eden bu geri çekilişin kaptanlığını yapacak. Birileri kaybediyor, ama Fidan arkada olduğundan hep kazanmıştı. Şimdi sahnenin ve siyasetin en önünde olacak. Gemiyi yürütürse Erdoğan'ın veliahdı olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar