Hegemonyadan Hakimiyete Giden Yol (4)
Tarihsel bir sistem olarak kapitaliz uzun 16.yüzyılda doğdu. Tarihsel özelliği nedeniyle ortaya çıkışı bir yazgı, bir kader değildi. Ama kapitalizmin ideologları olan liberal ve neoliberal iktisatçılar kapitalizme tarih aşırı, kaçınılmaz bir özellik atfettiler. Halbuki tarihsel kaoitalizm de kendinden önceki tarihsel sistemler gibi geçiciydi. İnsanlık 500 yıldır tarihsel kapitalizmin hakim olduğu bir dünya sistemi içerisinde yaşıyor. Tarihsel kapitalizm daha doğuşunda bir dünya sistemi olacak özellikleri taşıyordu. O nedenle tarihsel kapitalizm bir dünya sistemi olarak zuhur etti.
İlk ortaya çıktığı 1450'li yıllarda tarihsel kapitalizm dünyanın tamamını değil sınırlı bir bölümünü etkisi altına almıştı. Ancak gelişme dinamikleri dünyanın her yanına yayılabilecek eğilimleri içinde taşıyordu. İtalyan şehir devletlerinde ortaya çıkan tarihsel kapitalizmin etkisi başlangıçta Akdeniz ve çevresi ile sınırlıydı. Bu sınırlar Britanya krallığına geldiğinde neredeyse dünyanın büyük bir bölümünü etkisi altına almış olacaktı. Tarihsel kapitalizme bu özelliğini veren şey sınırsız sermaye biriktirme özelliğiydi. Daha önceki tarihsel sistemlerde de sermaye biriktirme tutkusu yok değildi. Ancak sermaye biriktirmenin sistemin temel yapısal özelliği haline gelmesini engelleyen güçlü karşı eğilimler vardı.
Bu güçlü eğilimlerin en başında devletler geliyordu. Devlet sermaye biriktirmenin önündeki başlıca engeldi. Çünkü devletler kontrolsüz sermaye biriktirmenin hem şiddet üzerinde kurdukları tekelin altını oyacağını biliyor hem de ideolojik olarak sınırsız sermaye birikiminin toplumu parçalayacağına dair bir inanışa sahiptiler. Tüm tek tanrılı dinlerin faizi yasaklaması tesadüf değildir. Tek tanrılı dinler faizi yasaklıyor, zenginliği lanetliyordu. Aşırı zenginlik toplumları yozlaştıran, çürüten dinamikleri serbest bırakıyordu. İsa'nın bir zenginin cennete gitmesi bir devenin iğne deliğinden geçmesi kadar imkansız demesi bu yüzdendi. Muhammed'in kendisi bir tüccar ve kendinden yaşça çok büyük ve deve kervanları olan Hatice ile evlenmesine rağmen zekatı kurumsallaştırarak aşırı birikime sınır çekmesi de bu yüzdendi.
Pre-modern dünya sınırsız sermaye birikimi frenleyen bir dizi yapısal güçlü eğilimlere sahipti. Devletler tüccarları sıkı biçimde kontrol ediyor, dinler zenginliği frenliyor ve her defasında sınırsız sermaye birikimi duvara tosluyordu. Yoksa kapitalizm ortaya çıkmak için 16.yüzyılı beklemek zorunda değildi. Avrupa'da ortaya çıkması bir tesadüf sonucunda, koşulların olumsallığı sayesinde olmuştur. Aynı dinamikler aynı yüzyılda Çin'de de işbaşındaydı. Ming hanedanlığı döneminde Hint alt kıtasının keşfi için büyük filolar hazırlanmış ve seferler düzenlenmişti. Yani coğrafi keşifler ve bilinmeyen yerlere merak yalnızca Avrupalılara mahsus şeyler değildi. Eğer Çin bu işten vazgeçmemiş olsaydı Avrupalılar Hint'i ve Afrika kıyılarına çıktıklarında karşılarında Çinli tüccarları göreceklerdi.
Çin bu işten aniden vazgeçti. Çünkü Çin yeterli büyüklükte devasa bir ülkeydi. Geniş bir iç pazara sahipti. İlgisini ülkenin sınır uçlarını korumaya ve kargaşadan uzak tutmaya veriyordu. Mandarin sınıfı yani ülkenin gerçek sahipleri olan bürokrasi Konfüçyüsçü bir dünya görüşüne sahipti. Liyakatin başat kabul edildiği bu kültürde denge, uzlaşma hakimdi. Devlet yalnızca zenginlerin değil herkesin devletiydi. Devlet herkesin eğilimini şu veya bu biçimde gözetmekle görevliydi. Bürokrasiye ehliyet ve yetenekle gelinirdi. Tüm bunların sınırsız sermaye birikiminin önünde yapısal engeller teşkil edeceği aşikardır.
Sınırlı bir yerde ve sınırlı bir çevrede 16.yüzyılda tarihsel kapitalizmi doğuracak koşullar tümüyle biraraya geldi. Önce senyörlerin feodal serfler üzerindeki egemenliği kırıldı. Sonra Rönesans ile birlikte öbür dünyaya olan merak yerini bu dünyaya dair bir meraka bıraktı. Doğa ilahiyattan bağımsızlaştı ve kendisi bir merak konusu oldu. Kentlere sıkışmış ve hareket kabiliyetleri her yönden sınırlanmış tüccarlar çatlaklardan daha fazla sızmaya başladı. Kırın kent üzerindeki egemenliği kırılıyordu. Sınırsız sermaye biriktirmenin önündeki başlıca engel olan Hıristiyan dünya görüşü başta felsefe her düzeyde bir saldırıyla karşı karşıyaydı. Eğer kırın egemenliği kırılmasa, hakim sınıflar büyük bir krizle karşılaşmasaydı bunların hiçbiri olmazdı. Tüm bu dinamikleri harekete geçiren şey ise Kara Veba'ydı.

