Hegemonyadan Hakimiyete Giden Yol (5)
Kara Veba yalnızca Avrupa'nın değil dünyanın çehresini bütünüyle değiştirdi. Bir tarihsel sistemin sonunu getirirken bir başkasının doğacağı koşulları hazırladı. Asya steplerinden Kuzey Karadeniz'i aşarak Avrupa'ya gelmesi ayları buldu. 14.yüzyıldan önce de Asya ile Avrupa birbiriyle bağlantılıydı. Atilla'nın ve Cengiz'in orduları İç Asya'dan Avrupa'nın içlerine kadar girmişler, fakat kalıcı yapılar kurmamışlardı. Çünkü bu imparatorluklar haraçcı, fetihçi yapılardı. Hunlar Roma'yı dağıtan son vuruşları yapmışlar, Cengiz geride Moğol, Türkik karışımı halkları bırakmıştı. Ama bir virüs onların yaptığından çok daha fazlasını yapacaktı.
14.yüzyıl ortalarında Avrupa'ya gelen Kara Veba nüfusun %60'ını öldürecek ve kırları ıssızlaştıracaktı. Feodal üretim tarzı kır kökenliydi ve artık ürünün zorla çekip alınmasına dayanıyordu. Avrupa'da merkezi yapılar dağılmıştı. Sayısız krallık, prenslikler ortaya çıkmıştı, ama hiçbirinin toprakları üzerindeki egemenliği mutlak, kesin değildi. Her biri toprak sahipleri ile işbirliği yapmak zorundaydı. Üretim tarıma, tarımsal artığın zorla alınmasına dayanıyordu. Kara Veba kırsal nüfusu neredeyse yok etti. Ciddi bir emek arzı boşluğu ortaya çıktı.Çünkü sistem artığın zorla alımına ve kırsal nüfusun zorla çalıştırılmasına yani angaryaya dayanıyordu. Nüfus dramatik bir biçimde düşünce tarihsel feodalizm Avrupa'da büyük bir krize girdi.
Toprak sahipleri üretici bir sınıf değildi. Gücünü üretimden değil siyasal zordan alıyordu. Üretici tek sınıf serflerdi ve Kara Veba ile bu sınıf adeta yok edilmişti. Emek arzı kıymetlenmiş ve emeğin angarya ile bedava çalıştırılmasına dayalı sistem bir yeniden üretim krizine girmişti. Kentler canlanmaya, kırsal nüfus özgürleşmeye ve kentlere yığılmaya başlamıştı. Emek angaryadan kurtuluyor, özgür emek kategorisi ortaya çıkıyordu. Kırsal prangalardan kurtulan, üretim araçlarına sahip olmayan emeğin bizatihi kendisi üretim aracı haline geliyordu. Emeğin elindeki tek üretim aracı emek gücünü bir başkasına satmaktı. Emeğin kendi de her hangi bir metaydı artık. Tüccarlar üzerindeki kısıtlamalar kalkıyor, yeni ticaret yolları üretimi kamçılıyor ve tacirler önce zanaatçıları daha çok üretim için baskılarken ilk defa özgür emeğin ortaya çıkışı ile sanayi devrimine giden yol açılıyordu.
Dünya sistemi kuramcıları üretim alanından çok dolaşım alanına odaklanmışlardı. Marx kapitalizmin kökenlerini özgür emek ile sermayenin karşılaşması üzerine temellendirmişti. İlk karşılaşma çitleme nedeniyle Marx'a göre Britanya'da ortaya çıkmıştı. Kapitalist üretim artı değer sömürüsüne, artı değer ise ücretli emeğin özgürleşmesine ve kentlere gelip sermaye ile karşılaşmasına bağlıydı. Artık değere dayalı sömürü değerin her şeye egemen olması ve dünyanın metalaşması demekti. Metalaşma bir kez başlayınca önüne geçebilmek artık mümkün değildi. Dünya meta zincirleri ile birbirine bağlanıyordu.
18.yüzyıla gelindiğinde artık dünyanın daha büyük bir bölümü kapitalist dünya sisteminin boyunduruğu altına girmişti. Avrupa'nın tamamı, Afrikanın kıyıları, Hint'in büyük bölümü, uzak Asya ve Amerika kıtaları kapitalist dünya sisteminin içine alınmıştı. Kapitalizm genişleyen üretimi daha da genişletiyor ve sermaye dinamiklerini serbest bırakıyordu. Bu sürece eşanlı olarak Marx'ın ilk birikim dediği süreçlerde eşlik ediyordu. İlk birikime ilk günah diyecekti Marx. İlk birikim tarihsel kapitalizmin ana dinamiği olan artık değer sömürüsüne zorun, şiddetin eşlik etmesiydi. Sömürgecilik böyle birşeydi. Uygarlıkların yağması ve değerli madenlerin Batıya aktarılması ilk birikimin veçheleriydi. Kapitalist dünya sistemi bu sömürü sayesinde merkez ve çevre olarak bölünüyor, kutuplaşıyordu. Kutuplaşma tarihsel kapitalizmin ana özelliklerinden biriydi.
Dünya sömürgeci ve sömürülen uluslar olarak bölünürken kapitalizm bu bölünmeyi ulusların içine de taşıyor ve sınıfsal bölünmenin yanına ırksal, cinsel, dinsel ve diğer kutupsallıkları taşıyordu. Tarihsel kapitalizm bir sistem olduğu için her sistem gibi bir kuruluşu, bir gelişimi ve bir sonu olan bir sistemdir. İçinde kalıcı eğilimler ile çağcıl eğilimleri taşıyordu. Tarihsel kapitalizmin kalıcı eğilimleri uzun vadede hegemonik döngülere ve daha kısa vadede kondratiyev dalgaları da denilen sermaye çevrimlerine dayanıyordu. Hegemonya süreleri tahmini 100 veya 150 yılı bulurken sermaye dalgaları 40 veya 50 yıllık sürelere yayılıyordu. Bunlar tarihsel kapitalizmin tarihsel eğilimlerinden çıkan sonuçlardı.

