İhsan Baran Hocamızın Ardından
Sevgili İhsan Baran hocamızı kaybettik.
Öğretmen olduğu için Hoca diye bilinmesi belki normal karşılanabilirdi. Sol muhitlerde de şimdi azalmış olsa bile hoca tanıdığınız tanımadığınız herkes için kullanılan bir hitap biçimiydi. Bizim gibi ellilerin ikinci yarısına başlayanlar için bu sözcük çok aşina birşeydi. Hoca veya hocam karşınızdakini kendi somutluğu içinden çekip alır herkesin kanıksadığı veya aşina olduğu biri haline getirirdi. Ama birinin özel isminin yanına hoca sıfatını eklediğinizde bu artık bir saygı nişanesi olurdu. İhsan Hoca için bu herhalde böyleydi. Salt öğretmen olmasının veya anonim biri için kullanılan bir sıfat olmanın ötesinde duruşuna, hayatına ve yaptığı çalışmalara saygının bir özeti gibiydi.
Ama İhsan Hoca ürettiği saygı ile herkes için bu sıfatı kazanmış olsa dahi ironik gelecek ama benim sahiden de öğretmenimdi. İhsan Hoca benim ilkokul öğretmenlerimden biriydi. Uzun yıllar sonra dostum olan kardeşi Hasan bana Hocayı tanıttığında laf lafı açtı ve Hocanın ilkokul öğretmenim olduğu hakikatine ulaştım. Bu arada o dönemden çocukluk arkadaşlarımdan biri İhsan Hocanın başımızda olduğu bir sınıf fotoğrafını gönderince tarihe karışmış anılar gizlendikleri mahzenden çıkmaya başlamıştı.

Bizler ergenliğini 12 Eylül karanlığında yaşamış bir kuşak olsakta yine de şanslıydık. Devlet 12 Eylül ile birlikte siyasal gericilikle kolkola girmeye karar vermiş olsa da bizler toplumun modernleşme heyecanını henüz kaybetmediği, Aydınlanmacı ideallere ise sırt çevrilmeyen bir dönemde okul yolunu tutmuştuk. Ailelerimiz bizden yalnızca okuyup bir meslek sahibi olup üzerlerindeki yükü almamızı istemiyor ve ayrıca içinden çıktığımız toplumun birer önderi, onları üzerlerine çekilen karanlık şalı atıp birer aydınlanma neferi olmamızı da talep ediyordu. Ailesinden bu kültürü alanlar şanslıydı. Ama asıl şans bu türden öğretmenlerin eline düşmekteydi. Ben hem aileden hem de karşıma çıkan öğretmenlerimden dolayı bu şansa sahip olmuştum.
Eğer kısa bir dinsel bir taassup döneminden sonra çok erken yaşlarda, memlekette bir askeri diktatorya yaşanırken, onbinler işkencelerden geçirilip zindanlara atılmışken ve ülkenin tüm ilerici birikimi bir karşı-devrim ile kazınmaya çalışılırken daha 15 yaşında kendimi sosyalist biri gibi görmeye başladıysam bu İhsan Hoca başta onun gibi öğretmenlerim sayesinde olmuştu. Daha Cumhuriyet Aydınlanmasının feri sönmemiş, öğretmen cami imamı karşısında kaybetmemiş ve silik bir şahsiyete dönüşmemişti. Bütün ahali öğretmene hürmet eder, saygı duyar ve imrenirdi. Her derdine koşulur, sohbeti dinlenir, mühim insan sayılırdı. Toplum bu düzeyde nepotizme bulaşmamış ve meritokrasi yani okumuşların toplumu yönetmesi ilkesi bu düzeyde boşlanmamıştı.

Öğretmenlerde kendilerini toplum önderi, aydını olarak görürlerdi. İşte İhsan Hoca da bunlardan biriydi. Ben küçücük çocuklara nasıl bir kişilik, karakter aşılanması gerektiğini İhsan Hocadan, Necla öğretmenimden öğrendim. Bu insanlar etraflarındaki her haksızlığa karşı çıkar, güç karşısında eğilmez ve doğru bildikleri yoldan sapmazlardı. Birer karakter abidesi gibiydiler. Onların kişiliğinden, tavır ve duruşlarından etkilenmemek mümkün değildi. Bizlerin karakter harcında derin izleri vardır. Onu yıllar sonra kardeşi Hasan aracılığıyla yeniden bulduğumda artık aynı dünya görüşünün, aynı dünyanın insanı olmuştuk. Araştırmacı ve özellikle Ortadoğu'nun kadim halklarına dair yaptığı çalışmalara girmeyeceğim. O başkalarının ve başka yazıların konusu olsun. Ben burada çocuk gözüyle kıymetli Hocamı anlatmak istedim. Anısına en derin saygılarımla...

